Filistin’de yaşanan olaylar üzerine…

1- İslam anlayışı Müslümanların hayatlarının her alanına yansıdığı için kültürlerini şekillendiren temel etken rolü oynamakta ve tüm Müslümanları bir bütün haline getirmektedir. İslam"daki birleştirici ruha rağmen, bu birlikteliği bozanlar, kendi kültüründen olanları kasıtlı olarak öldürenler, Müslümanlar arasında ayrılıkların olaşmasına sebep olan fitnecilerdir. Bu insanlar, Allah"ın gazabına müstahak olmayı hak etmişlerdir ve Cehennem ehlindirler. “Kim bir mü"mini kasden öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük azap hazırlamıştır.” (Nisa: 93)

Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: “İki Müslüman bir araya gelip bir birlerine kılıç çektiklerinde ölen de öldüren de cehennemdedir”. Yine başka bir hadiste Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: “Müslüman kardeşinin kanıyla elini kirletmediği sürece dininde afiyet üzeredir”.

Kâfirlerle yapılan savaşlarda bile İslam ahlâk prensipleri koymuş, sadece savaş açan, aşırıya gidenlere karşı savaş yapılmasına izin verilmiş ve aşırı gidilmemesi de istenmiştir: “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.” (Bakara: 190).

Tüm bu deliller, İslam ümmetinin Müslümanlar arasında çıkan çatışmaları kesinlikle reddetmelerini, hoş karşılamamalarını sağlamıştır. Bu bağlamda Müslümanların birbirleriyle çatışmaları cihad olmaktan öte, bir an önce son verilmesi gereken fitne olarak değerlendirilmektedir.

Müslüman, bu gibi çatışmalardan kesinlikle uzak durmak zorundadır ve genellikle bu gibi çatışmalara katılanlar Allah"ın dileğini yerine getirmekten ziyade dünyevi çıkarlarından dolayı böyle bir yönteme başvurmakta ve kendi çıkarlarını her şeyden üstün tutmaktadırlar. İşte bundan dolayı son dönemlerde Filistin"de yaşanan olaylar Müslümanların genelini çok ciddi bir üzüntüye boğmuş, Filistin davası gibi kutsal bir davanın bu çatışmalar ortamında ikinci plana atılması ümmetin üzüntüsünü daha da artırmıştır.

2- Bununla birlikte İslam"ın öğretileri insanın zaaflarını göz önünde bulundurarak Müslümanlar arasında olabilecek çatışmalara karşı tedbirler almakta, Müslümanların birbirleriyle çatışabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak gereken kuralları belirtmeyi ihmal etmemektedir…

Bu gibi durumlarda Müslümanlara düşen çatışmaya giren iki tarafla ilişkilerini kesip, onlardan yüz çevirerek daha da kötü bir duruma düşmelerini sağlamak değildir. Tam tersine Müslümanlara düşen,  bu çatışmaları hazırlayan sebepleri güzel bir şekilde araştırmak, bu çatışmada kimin zalim, kimin de mazlum olduğuna karar vermek ve çatışmaları durdurmak için zalime karşı dururken mazluma de destek çıkarak problemi çözmektir.

Allah"u Teala Kur"an-ı Kerim"de şöyle buyurmaktadır: “Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.” (Hucurat: 9)

Problemlerden kaçmak, sadece eleştirmekle yetinmek, gurupçuluk duygusuyla hareket edip zalimin yanında durmak, hiçbir zaman çözüm değildir, asıl çözüm ve asıl Müslüman"a yakışan; tarafsız bir şekilde olayların üzerine gitmek, olayın çözümü için elinden gelen her şeyi yapmaktır.

3- Bu bağlamda Filistin"de yaşanan son olaylara karşı tavrımız nasıl olmalıdır?

A- Ne yazık ki İslam alemindeki resmi medya ve dünya medyasının büyük çoğunluğu seçim yoluyla yönetime gelen bir hareketi görmezlikten gelerek, Filistin yönetimini temsil ettiği iddiasıyla el-Fetih hareketini desteklemektedir!..  Bu doğrultuda Arap alemindeki yönetimlerle, dünya devletlerinin ve İsrail"in tavırları kesişmektedir. Neredeyse tüm dünya güçleri Filistin halkına uygulanan ambargoların kaldırılmasını engellemek için her yönteme başvurulmakta, Filistin"i yönetmeye aday ve buna yetkin bir hareketi seçtiği için Filistinlileri cezalandırılmaktadır. Elbette bunun tek sebebi var; seçilen hareketin kendisini İslam"a nispet etmesi ve direnişe devam etmek konusunda ısrarcı olmasıdır.

İslam alemi ve Avrupa"nın gözetiminde kurulan ulusal birlik hükümetine rağmen Filistin halkına uygulanan bu ambargolar devam etti. Araplar, Ulusal Birlik Hükümetini memnuniyetle karşılamalarına rağmen ya ABD"den bağımsız hareket etmedikleri için ya da Hamas"ın içinde bulunduğu bir hükümeti hiçbir şekilde benimsemedikleri için ambargonun kaldırılması konusunu gündemlerine bile almadılar. Arap ülkeleri, Hamas ve el-Fetih arasında patlak vermek üzere olan gerginliği görmezden gelerek, Filistin"de doğru olan kararı almak yerine ABD, Avrupa, İsrail"le birlikte Hamas hükümetini hedef alma, ambargoların daha da artmasına göz yumma yoluna gittiler.

Ve sonunda olan oldu… İşin gerip tarafı Hamas hükümetinin Cumhurbaşkanı Abbas tarafından ilga edilmesi ve kiriz hükümetinin ilan edilmesiyle, bölge ülkelerinden ve dünya çapında, yeni hükümeti destekleyen açıklamalar ve ambargonun kaldırılması gibi vaatler bir birini takip etmeye başladı.

B- Son aylarda sergilenen davranışlar, oynan oyunlar, Hamas"ın yok edilmesi için her türlü yönteme başvurulduğunu göstermektedir. Örneğin uygulanan ambargolar, bu ambargoların kaldırılması için tüm girişimlerin sonuçsuz kalması, güvenlik güçlerinin iç işleri bakanlığına bağlanması için yapılan tüm çalışmaların bir şekilde engellenmesi, bunun örneklerindendir. Hatta bu konuda o kadar ileri gidildi ki, devlet başkanı Abbas"a bağlı muhafız birliklerinin istedikleri gibi hareket etmelerine göz yumulduğu yetmiyormuş gibi bunlara birçok yerden silah ve maddi yardımların gelmesine ya göz yumuldu ya da açıkça desteklendi.

Elbette başkana bağlı muhafız birliği zannedildiği gibi gittiği her yerde başkanı kurumakla görevli bir birlik değil. Tam tersine bu birlik yönetimin her alanına yerleşmiş görevli bir birliktir. Hatta bu birliğin Gazze"deki merkezi sorgulama ve tutuklama gibi faaliyetlerde de bulunmaktadır.

Ulusal Birlik Hükümeti"ne karşı yaptırımların devam etmesi, tüm girişimlere rağmen emniyet güçlerinin hükümete bağlanamaması, el-Fetih"e bağlı güvenlik birimlerinin uluslararası arenada ve Arap âleminde destek görmesi, Hamas"a karşı yürütülen ve Hamas"ı yönetimden uzaklaştırmak için yapılanlar çok ciddi girişimlerdi. Görünen o ki Hamas kendisine karşı oynan oyunları gayet net bir şekilde görüyordu. Bundan dolayı da kendisine karşı oynan oyunların altında ezilmeden harekete geçme kararı aldı. Zaten Gazze"deki karargâhlarını bırakıp kaçmak zorunda kalan el-Fetih"e bağlı güvenlik birimlerinin geriye bıraktıkları resmi evraklar, onların Siyonist düşman İsrail"le ilişkilerini ve Hamas"a karşı oynadıkları oyunları gayet net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Eğer onlar, başı başına bağımsız, düşmanla güçlü bağlar kuran bir örgüt gibi değil de ülkenin emniyet birimleri gibi hareket etmiş olsalardı, bu şekilde aşağılanmış olarak kaçmazlardı.

C- Gelişen olaylar İran"a saldırıların çok uzak bir ihtimal olmadığını ortaya koymaktadır. Lübnan ve Filistin"de yaşananlar, Siyonist yöntemin Amerika"nın yanında girebileceği muhtemel bir savaşta önündeki engelleri kaldırmak için giriştiği tasfiye niteliğinde girişimlerdir. Bu doğrultuda Hizbullah ve Suriye bir tarafta provoke edilirken, Filistin yönetimine bağlı emniyet birimlerine her çeşit yardım yapılması ve buna karşılık her taraftan bloke edilmeye çalışılan Hamas adına konuşan Halid Meşal"in “Biz bunları yapmak zorunda kaldık” sözleri olanları gayet iyi açıklamaktadır.

Her halükarda yaşanan bu olayların sonucunda oluşan gelişmeler Irak, Lübnan ve Afganistan"da olduğu gibi Amerika"nın bu bölgede yürüttüğü siyasete bir darbe daha vurmuştur.

D- Ramallah ve Hamas yönetimleri arasındaki çatışmaların nereye varacağı konusuna gelince:

1- Siyonist yönetimin bölgede kurulmasıyla bu bölgede önü alınmayan bir veba salgını başlamıştır. Basit çekişmelerle başlayan problemler şu aşamada olduğu gibi silahlı çatışmaya dönüşmüş ve sayısızca Filistinlinin kanın heder olmasına sebep olmuştur. Tartışmaların asıl sebebi Siyonist rejimle kurulacak ilişkiler üzerineydi, Oslo anlaşmasından sonra bu çekişme biraz daha net bir şekilde belirginleşen zamanla büyüyerek bu aşamaya kadar geldi. Tabi birilerinin zannettiği gibi bu fitne el-Fetih"le Hamas arasında ya da İzzeddin el-Kassam ve el-Aksa tugayları arasında yaşanmamaktadır. Çünkü gerçek mücahitler her türlü ayrılığa rağmen birlikte hareket etmenin, bir bütün olmanın gerekliliğini bilir ve ona göre hareket ederler. Tam tersine bu çatışmalar siyasetleriyle Siyonist yönetime hizmet eden “Vatansever yönetimle” direnişi savunan birimler arasında yaşanmaktadır.

Oslo anlaşmasından sonra vatansever yönetimin güçlenmesi için tüm çalışmalar başlatıldı. Arafat, ihanetle sonuçlanan bu anlaşmanın yanlışlığını hayatının sonlarını doğru fark etti, ancak iş işten geçmişti. Arafat"ın hayatını Filistin davası için feda ettiği bir gerçektir, ancak direniş yerine diyalog yolunu seçmesi ve Oslo anlaşmasını yapması, Siyonist yönetime hizmet edecek birçok tavizin verilmesine sebep oldu. Siyonist yönetim yaptığı birçok haksızlığı bu anlaşmayı öne sürerek yapmaktadır.

2- Bu bağlamda, şu an devam eden çatışmalar Oslo anlaşmasına bağlı kalarak Siyonizm"e hizmet eden, tüm direniş gruplarını yok etmeye çalışan taraf ile başta Hamas olmak üzere  - el-Fetih"in içindeki bazı guruplar dâhil - diğer gruplar arasında devam eden çatışmalardır.

Filistin"in bağımsızlığı İslam ümmeti için tartışmanın asıl konusunu oluşturduğuna göre, bunun bayraktarlığını yapan, bunun için direnen taraf hakikati temsil eden taraftır. Hacı Emin El Hüseyni, Abdullah Nasır, Yasir Arafat, Şeyh Ahmed Yasin gibi önderler bu yolun yolcusuydular ve bu sorumluluğu yerine getirmek için hayatlarını ortaya koymuşlardı…

Bu bayrağı taşıdığı için Hamas"a çok ciddi bir sorumluluk düşmektedir. Bu doğrultuda şunu da hatırlamakta fayda var; Müslümanlar arasında çıkan fitnelerin kendisine göre prensipleri var ve Müslümanlar bu prensiplere göre hareket etmek zorundadırlar. Asıl yardım ise düşmana karşı başarılı olması için Müslüman"a yapılar, yoksa din kardeşinin yok edilmesi için yapılmaz.

Bu bağlamda Filistin"deki tüm hareketlere düşen, fitnenin bir parçası olmak yerine, direnişin devam etmesi ve vatan birliğinin oluşturulması için makul koşullar altında bir araya gelmektir. Zaten bundan başka bir hedef de Hamas dizginleyemez çünkü o şehadet şerbetini içenlerin ve diri şehitlerin hareketidir.

Doha"da yapılan Filistin konulu toplantıda Dr. Ramazan Şulh"un sözleri Hamas"ı çok güzel tanımlamaktadır: “Ben Halid Meşal"e suikast yapıldı demiyorum, tam aksine o suikaste uğramış ve başka bir âlemden tekrar bize geri gelmiştir, onlar dünyanın düşük değerlerinin kölesi değillerdir, “İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini (sözlerini) hiç değiştirmemişlerdir.” (Ahzap: 23)”

 

Bu makale Faruk Aktaş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.