Tunus’un her seferinde Filistin’e olan desteğini gösterdiği açık bir gerçek. Ciddi bir toplumsal bölünme olmasına rağmen, konu Filistin olunca Tunus’ta bütün kesimler tek ses haline gelebiliyor. Tabi bunda Filistin’de İsrail tarafından yapılan zulümden başka Tunus’un İsrail’e duyduğu nefretin de payı var.
Filistin Kurtuluş Örgütü 1982 yılında Lübnan’da yaşanan gerginliklerin ardından merkezini değiştirmek zorunda kalmıştı ve Tunus’u kendisine yeni merkez edinmişti. Çalışmalarını burada devam ettiren Örgüt, 1985 yılında büyük bir darbe almıştı.
Tahta Ayak Operasyonu olarak adlandırılan operasyonda İsrail Hava Kuvvetleri, Başkent Tunus’un 20 km. kadar uzağındaki Hammat Şat’ta yer alan merkezini vurmuş ve bu saldırı sonucu da çoğu Tunuslu sivil olmak üzere 60’ı aşkın insan hayatını kaybetmişti.
Bu saldırı da tarihe, İsrail’in 1976 yılında Entebbe Operasyonu adıyla Uganda’ya yaptığı 4000 km.’lik operasyondan sonraki, 2000 küsür km. ile en uzun operasyon olarak geçti.
Örgüt için çok da verimli yılların olmadığı 1982 - 1991 Tunus Dönemi büyük bir kayıba daha yol açmış ve hareket içinde çok önemli bir yere sahip olan, Fetih Hareketi’nin kurucularından Ebû Cihad lakablı Halil el Vezir Tunus’taki evinde uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetmişti.
Şunu da ifade etmek gerekiyor ki İsrail’in Tunus’ta gerçekleştirdiği bu operasyonlarda içeriden bilgi sızdırmanın olduğuna inanılıyor.
Hammat Şat’taki saldırıyla alakalı, bu saldırı üzerine incelemerle bulunmuş görüştüğüm Tunuslu bir gazeteci bana bu operasyonda Tunus Yahudilerinin parmağının olduğunu söylemişti. İsrail jetlerinin eliyle koymuşçasına hedeflerine saldırması da bu iddiayı kuvvetlendirir nitelikte.
Ayrıca Ebû Cihad’ın öldürülmesinde de benzer durumla karşılaşılıyor. Ebû Cihad’ın Sidi Bu Said’deki evi, İçişleri Bakanlığı’na bağlı polisler tarafından korunurken, saldırının gerçekleştiği zamanda bu polislerin orada olmadığı görülüyor.
Ebû Cihad dosyasını araştırırken tanıştığım ve röportaj yaptığım Filistin Kurtuluş Örgütü Üyesi Naci Cuma da konuyla alakalı “Tunus güvenlik kuvvetlerinin bu suikastin neresinde olduğu hâlâ şüphesini ve gizemini koruyor” demişti.
Şurası bir gerçek ki Tunus’un ve Tunus halkının Filistin Meselesi’ne olan desteklerinin taze olmasında Tunus topraklarında bu yaşananların da bir payı var.
Tunus İsrail’i gayet tabii olarak tanımıyor. Bu durum anayasa ile de sabit. Tunus Anayasası’na göre, İsrail rejimi bir işgal devleti. ‘İşgal devleti’ ile her türlü ‘normalleşme’ ise anayasa ihlali sayılıyor.
1996 yılında Tunus ve İsrail maslahatgüzarlık seviyesinde karşılıklı olarak ofis açmış, 2000 yılında İsrail’in Filistin intifadasına sert müdahalesi üzerine ofisini kapatmıştı.
Tunus’un bu tutumu hâlâ devam ediyor. Ocak ayında kurulan Mehdi Cuma hükümetinde Turizm Bakanı olarak görevlendirilen Emel Karbûl daha önceki yıllarda İsrail’i ziyaret etmesinden dolayı sert bir şekilde eleştirilmiş ve bakanlık için uygun bir isim olmadığı yönünde sözler sarfedilmişti.
Bundan yaklaşık 2 ay kadar önce de İsrailli turistler yüzünden Turizm Bakanı Emel Karbûl’un ismi tekrar gündeme gelmişti. Tunus’a girişine izin verilmeyen İsrailli turistler bizzat bu bakanın izni ile Tunus’a girme imkanı bulmuştu.
Bunun ardından Ulusal Kurucu Meclis Başkanı Mustafa Bin Cafer, milletvekillerine Turizm Bakanı Emel Karbûl ve hakkında gensoru önergesinin oylama oturumuna katılma çağrısı yapmıştı. Oylama sonucunda da Emel Karbûl yerini kaybetmemekle beraber, ülkede tansiyonun yükselmesine de sebep olmuştu.
İsrail’in son Gazze saldırısında da ülke tekrar ayağa kalktığına şahit olundu. Siyasilerden bu saldırıyla alakalı Filistin’e destek açıklamalarından başka, bizzat Cumhurbaşkanı Munsif Merzukî tarafından üç günlük yas ilan edilmişti.