Fetih ve Hamas liderleri, uzlaşı anlaşmasına vardıklarını ilan ettiklerinde Filistin’in geleceği konusunu tamamen yeni bir yola koyması açısından sevindirici bir sürpriz olmuştu. Fakat anlaşma dayanıklı olacak mı? Bu soruyu daha açık biçimde şöyle sormak mümkün: Bu anlaşma, Oslo sürecinin sonu mu demek?
Anlaşma, parlamento ve başkanlık seçimlerine hazırlanmayı üstlenecek olan ulusal birlik hükümetinin kurulmasını içeriyor, ancak bu hükümetin başka görevleri olup olmayacağı açıkça belirtilmemiş. Burada bir soru daha ortaya çıkıyor: Uygulama noktasında birlik hükümetiyle Ramallah yönetimi arasında günlük idari işlerin yürütülmesinin yanı sıra politikaların belirlenme yönteminde de bir çatışma yaşanacak mı?
‘Hamas-Fetih-Oslo’ üçgeni
Uzlaşı çabalarının uzun zamandır geciktiği biliniyor. Bu gecikmenin sebebi, hayati konulardaki ilkesel anlaşmazlık. Bu anlaşmazlıkların başında da Fetih yönetiminin ısrar ettiği üzere, Hamas’ın İsrail’i Oslo anlaşmalarına bağlı kalarak tanıması konusundaki tartışma geliyor. Şu an bu uzlaşı, hayali ve ilkesel olarak gerçekleşmiş durumda ve bu anlaşmazlığın iki grup arasında uzlaşma formülüne varılarak aşıldığı ifade ediliyor. Formüle de ‘anlaşma tutanağı’ adı verildi. Bu anlaşma tutanağının ayrıntılarını ve pratikte başarı ihtimalini bilemiyoruz, ancak mevcut şartların düşünülmesi bizleri şaşırtıyor. Bu şaşkınlık, Filistin lideri Mahmud Abbas’ın anlaşmanın imzalanmasından sonra yaptığı açıklamalar sebebiyle daha da artıyor. Abbas, Filistin’in siyasi meselelerinin beklenen birlik hükümetinin değil, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün işi olduğunu ifade etti. Hamas’sa, FKÖ üyesi değil; bundan iki gözlem çıkarılabilir: Birincisi, anlaşma, FKÖ’nün halkın gerçek temsilcisi olmasını sağlayacak biçimde yeniden yapılandırılmasını öngören bir madde içermiyor. İkincisi, ulusal birlik hükümeti çerçevesinde Hamas’ın İsrail işgaline karşı siyasi ve diplomatik direniş için ortak ulusal stratejinin belirlenmesinde önemli rolü olmayacak.
Bu bağlamda Abbas’ın anlaşmadan birkaç gün önce Filistin intifadasına izin vermeyeceğini açıklaması şaşırtıcıydı. Bu açıklama, Abbas’ın Fetih hareketinin lideri olarak Filistin devlet başkanlığına gelmesinden bu yana olan değişmez siyasi çizgisiyle tamamen uyuşmasına rağmen, Hamas’ın işgale karşı birincil yöntem olarak silahlı mücadele yönündeki eğilimiyle çelişmekte. Bu noktadan hareketle, ayrıntılı bir sorular serisi baş gösteriyor. Hamas’la Fetih arasındaki uzlaşının gölgesinde, Filistin yönetiminin işgal yönetimiyle güvenlik koordinasyon operasyonları sürecek mi? Filistin yönetimine bağlı güvenlik organları Batı Şeria’nın dört bir yanında vatandaşları tutuklama yönündeki mutlak yetkilerini kullanmayı sürdürecek mi?
Bu tür soruların ışığında, uzlaşı anlaşmasının siyasi direnişçi uyumdan ziyade örgütsel bir düzenlemeden ibaret olduğu görülüyor. Örgütsel sahada dahi Hamas, FKÖ üyeliğinden uzak kalırken gerçekçi ulusal birlik uzlaşısının nasıl büyüyeceğini bilemiyoruz. Hem üzerinde anlaşmaya varılan, Fetih ve Hamas dışındaki başka grupları kapsayan bir direniş programı olmadan uzlaşı anlaşmasının faydası ve anlamı yok.
Araplar bölünmeye karşı
Araplar, bilhassa Fetih ve Hamas hareketleri arasındaki bölünmüşlüğün bitmesini arzuluyor. Fakat Oslo anlaşmasını ve uygulanmasına dair düzenlemeleri iptal etmeyen bir uzlaşı anlaşması, Filistin yönetimiyle işgal arasındaki bağı koparamaz. Anlaşmanın ilan edilmesine yönelik İsrail tepkisiyse, mali yaptırımlarla birlikte güçlü oldu. Bunu ABD ve Avrupa desteğini alacak daha sert önlemler izleyebilir. Bu önlemler ve yaptırımlar da anlaşmanın güçlülük veya zayıflık boyutu için ilk testi oluşturacak. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Beyan, 6 Mayıs 2011)
Kaynak: Radikal