Hafta başında sizlere KKTC'deki felaket durumla ilgili olarak özet ama somut bilgiler vermeye çalıştım. Bu iki yazıyla ilgili olarak siz değerli okuyuculardan yüzlerce elektronik posta mesajı aldım. Herkes KKTC'de yaşadıklarını ya da orada duyduklarını aktarıyor. Yazdıklarım için 'devede kulak' ve 'felaket' sözcüğü çok ama çok hafif kalıyor.
Sizler KKTC ilgili yazıları okurken ben Bağdat'taydım. TRT Arapça Kanalı El-Türkiye için Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile bir söyleşi yapmak için gittiğim Bağdat'ta kanalın koordinatörü Sefer Turan ile birlikte Bağdat ve Irak'ın ne kadar felaket bir durumda olduğunu gördük. Söyleşiden sonra sokakları görüp çekim yapalım dediğimizde ancak 15 koruma ve özel zırhlı araçla çıkabildik. Bağdat düştüğünde 'Canım şimdi Bağdat'ta olmak istiyor'' diyen meslektaşlarımızı andık. Hala öyle düşünüyorlarsa Bağdat'a gidip orada yaşamalarını tavsiye ediyorum. Anlatılması çok zor bir durum ve yaşam biçimi var Bağdat'ta ve genel olarak Irak'ta. Kısa vadede bunun düzeltilmesi de çok zor. İç savaş riskinin az da olsa azalmasına rağmen Irak'ta her şeyin yakında normale döneceğini söylemek pek kolay değil. Hükümetin kurulmaması ise normalleşme sürecini geciktirmekte ama aynı zamanda risk olasılıklarını artırmaktadır.
Bu riskin hızlı şekilde artığını ve yaklaştığını sezen ve gören Iraklı taraflar ile bölge ülkeleri yeni bir inisiyatif başlatarak Irak sorununun çözümüne yönelik çabanın içine girdiler. Seçimi kazanan İyad Allavi, seçimde ikinci gelen ve diğer Şii gruplardan aldığı destekle hükümeti kurma konusunda daha şanslı gözüken şimdiki Başbakan Maliki ve onların dışındaki diğer Şii, Sünni, Kürt ve başka grupların lider ve temsilcileri bölge başkentlerini dolaşıp duruyorlar. Maliki, bölgesel turunun son durağı Tahran'a gitmeden önce Ankara'ya geldi. Allavi yakında geliyor. Son bir ay içinde bölge başkentleri arasında çok hızlı ve bir o kadar önemli trafik yaşandı, yaşanıyor. Türkiye ise bu trafiğin en önemli kavşağında bulunuyor. Başbakan Erdoğan'ın ani Şam ziyaretinden bir hafta önce Suriye lideri Esad, Tahran'a gitmişti. Esad gitmeden Erdoğan ile uzun bir telefon görüşmesi yapmıştı. Esad Tahran'dan döndükten sonra İran Cumhurbaşkanı aniden Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ı arayarak uzun ve çok önemli bir konuşma yaptı. Ahmedinecad iki gün sonra Lübnan'a gitti. Esad, hafta başında ani olarak Suudi Arabistan'a giderek Kral Abdullah ile Irak, Lübnan, Filistin ve diğer bölgesel konuları konuştu. Ahmedinecad bir gün sonra Kral Abdullah'ı yeniden aradı. Bölgede başka telefon görüşmeleri de oldu, oluyor.
Her şeyin kendi çıkarlarının tersine geliştiğini gören ABD, bu süreci engellemeye kalkışmazsa yakında Irak'ta olumlu gelişmeler yaşanabilir ve hükümet kurulabilir. Talabani'den edindiğim diğer izlenimse direkt olarak Türkiye'yi ilgilendiriyor. Çünkü Talabani Irak Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda bir Kürt lider olarak Ankara'nın açılım politikalarına ve Kürt sorununu demokratik yollarla çözme çabalarına samimi olarak destek veriyor. Öcalan ve PKK yöneticilerine bu yönde telkinlerde bulunuyor. Bu konuda da iç ya da dış kaynaklı bir provokasyon olmazsa Kürt sorununun çözümü konusunda önemli gelişmeler yaşanabilir. Irak ile ilgili bölgesel trafik, bir boyutuyla da Kürt sorununu kapsamaktadır. Yani Erdoğan; Esad ya da Ahmedinecad ile Irak konusunu konuşurken kuşkusuz aynı zamanda Irak'taki Kürt konusunu, oradaki PKK'lıları ve dolaysıyla Suriye ve İran'daki Kürt sorununu da konuşmaktadır.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN