ABD Adalet Bakanlığı, Amerikan vatandaşları ve yerleşik yabancılar hakkında FBI'ın soruşturma açma esaslarını değiştirmeyi öngörüyor. Adalet Bakanlığının şimdiye değin yayınladığı yönergeler, FBI'ın soruşturma açmasından evvel suç teşkil eden bazı delillere sahip olması şartını koşuyordu. Bu yaz yürürlüğe konulması beklenen eli kulağındaki yeni kurallar ise FBI ajanlarına, terörist profili veya davranış ve tutum modelleri çıkartmalarını ve çıkartılan bu profiller esas alınarak birey ya da gruplar hakkında soruşturmayı başlatma yetkisi veriyor. Müslüman Amerikalılar ve Arap Amerikalıların faaliyetleriyle ilgili olarak "açık uçlu sorular" sorma izni de veriyor. Ulusal güvenlik soruşturması açılmasına dayanak olarak bir kimsenin yaptığı seyahat ve mesleği ve de ırk veya etnisitesi yeterli olabilecek.
Söylenti olarak dolaşan değişiklikler, Müslüman Amerikalıların ve Arap Müslümanların tepkisini çekti. Müslüman Amerikalıların sivil özgürlüklerinin etkin savunucusu CAIR, Arap-Amerikalılar Enstitüsü başkanı James Zogby'nin yaptığı gibi planı derhal kınadı. James Zogby, "dillendirilen yeni parametrelere göre keyfi ve öznel etnik-dini profilin konusu olabilecek milyonlarca Amerikalı var" dedi. Bush yönetiminin profil çıkartmakla ilgili tarihi sicilinin hiç güven verici olmadığını kaydeden Zogby, sivil özgürlüklerin zayıflamasından bütün Amerikalıların zarar göreceğine dair uyarıda bulundu.
Zogby'nin beyanı, önerilen bu kurallarla ilgili pek çok probleme aslında sadece giriş hükmündedir. Yeni yönergeler pek çok düzmece tâkibata yol açacak ancak gerçek terör komplolarına engel olma amacına ters sonuçlar doğuracaktır. Ve bir de ilk önce kuralların elden geçirilmesini savunan başsavcı Michael Mukasey'in mantığı var. Haziran ayındaki bir haber toplantısında "kendisini istihbarat toplayan örgüte dönüştürmekte olan FBI'ın kendisini dönüştürmesine müsaade edecek yasal düzenlemeleri yapmak elzemdir" demişti. İç istihbarat teşkilatının kurulmasına onay vermek isteyip istemediğimize dair kongre yahut da biz ne zaman tartıştık? Aslında Kongre, FBI'ın veri işleme merkezi için 11 milyon dolarlık talebinden duyduğu rahatsızlığın işaretlerini geçen ay vermişti.
Uygulama sivil özgürlükçüleri kızdırsa da şüphelilerin teşhis edilmesine yardımcı olmak üzere profil çıkartılması yeni olmadığı gibi bizatihi gayri yasal da değil. Yüksek Mahkeme, Birleşik Devletler-Sokolow (1989) davasında Narkotik Büro ajanlarına, uyuşturucu kuryelerini tespit etmek için sinirli veya kaçamaklı tavırlar, takma ad kullanımı, biletlere nakit ödeme yapılması, uyuşturucu ticaretinin yapıldığı başlıca şehirlere kısa süreli seyahatlar, giyim tarzı ve bagaj kontrolünün yokluğu gibi göstergeleri kullanma izni vermişti. Ne var ki deri rengi veya diğer ırki özellikleri profil inşasından bilhassa istisna tutmuştu.
Kimi durduracağını ve arayacağını kararlaştırmada ırk ve etnisiteden başlıca etken olarak yararlanılması – veya başlıca bir etken olarak bile yararlanılması – kolluk güçleri arasında yaygın olmasına rağmen yasa dışıdır. Geçen baharda Maryland Eyalet Polisi, siyahileri ve latin kökenlileri durdurup uyuşturucu araması yapmaktan dolayı Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) ve bir Afro-Amerikalı ile mahkemelik oldu. Irka bakarak insanları durdurmaktan dolayı New Jersey Polisinin de başı belâda.
Şayet amaç, El-Kaide adına faaliyet yürütenleri veya ABD'deki sempatizanlarını teşhis etmek ise ırkî profil bu amaca zıt sonuçlar üretecektir. Öylesine zayıf, kült benzeri terör örgütleri var ki çok uluslular. Ayakkabı bombacısı olarak bilinen Richard Reid, babası Jamaikalı bir Britanyalıydı ve onun ırkî profili El-Kaide bağlantısını asla ele vermezdi. El-Kaide sözcülerinden biri olan Adam Gadahn, yahudi-hıristiyan karması bir geçmişe sahip ve California'nın Orange banliyösündendi. FBI'nın bazı müslüman Amerikalı dostların profilini çıkarttığına dair Facebook'da bir başlık açtım; San Francisco'dan bir bilim adamı şöyle cevap verdi: "Müslümanların veya Arapların profillerini çıkartmak, bombacılarını temin etmesi için El-Kaide'nin İslam dışı seçeneklere yönelmesiyle neticelenir. Allaha ibadet edenlerin dışında canı sıkkın o kadar çok grup varki."
Adâlet Bakanlığının dersini niçin öğrenmediği gizemini koruyor; oysa ki teröristlerin izini sürmenin en iyi yolu, dev soruşturmalarla değil belirli yasa dışı eylemler üzerinde polisin iyi bir şekilde yürüttüğü çalışmaların amaç istikametinde bir araya getirilmesidir. Adâlet Bakanlığı 11 Eylül'ün ardından Amerika'da yaşayan binlerce müslümanı adına gönüllü mülâkat dediği şeye çağırdı. Bu yolla tek bir terörist teşhis edilemedi her ne kadar görüşme yapılanlar arasından bir avuç şahıs vize ihlâlinden dolayı sınırdışı edildiyse de. Mülâkatların, kendilerine karşı keyfi muamelelerle neticelenebileceği bir kez belli olduktan sonra, artık Amerikan müslümanlarının işbirliği isteği de giderek azaldı ve nihayet tüm operasyon kötü bir şekilde geri tepti.
Fiyaskoyla son bulan Detroit dörtlüsünün tâkibatı da ders vericidir. Bu dört Arap, El-Kaide ile bağlantısı olduğundan şüphelenilen bir adamın boşalttığı güneybatı Detroit'teki bir apartman dairesine taşınmakla meğer yanlış zamanda yanlış mekanda bulunmak gibi bir talihsizlik yaşamışlar. Davada, Disneyland gibi yerlerin tatilde çekilen görüntülerinin terör planının bir parçası olduğu ve bir dizüstü bilgisayarda bulunan belirsiz bir takım karalamaların Ürdün'deki bir hastahane ve Türkiye'deki İncirlik Üssü gibi yurt dışında bulunan hedefleri tasvir ettiği iddia edilmişti. Davada çeşitli sahtekârlık suçlarından dolayı içeride bulunan ve haklarında bilgi verdiği kişilerden hüküm giyen olduğu takdirde kendi hapis süresini kısaltmak arzusundaki bir Arap Amerikalı muhbire ciddi ölçüde bel bağlanmıştı. Terörizme maddi destek vermek suçundan Kerim Koubriti ve Abdullah El-mardoudi adlı iki kişinin tutuklanması - Bush yönetimi bunu başarı olarak selamlamıştı – sonrasında, davanın, sanıkları aklamaya yarar deliller saklanarak yürütüldüğü anlaşılınca herşey tersine dönmüştü.
Kararın bozulmasıyla, soruşturmayı yürüten ekipten iki kişi, görevi yerine getirmede kabahat işledikleri gerekçesiyle yargılandılar; her ne kadar beraat ettilerse de kabahatleri tartışmadan uzaktı. Bir Detroit hâkimi, ikinci dereceden bir sahtekârlık suçu yüzünden üç buçuk yıl hapis yatan ve sonra sınır dışı edilen bir üçüncü adamdan özür bile dilemişti. Mevcut mesele, Adâlet bakanlığının Amerikan topraklarında müslüman terör hücrelerini (çok az sayıda bulundu) zıvanadan çıkmışçasına araması sırasında, her hangi bir nedenden dolayı yanlışlıkla tutuklandıklarında, müslüman Amerikalıların adâlet ümit edip edemeyecekleri sorusuna yol açmaktadır. Dört kişinin yargılandığı uydurma dava, söz konusu olan Connecticut'lı üst sınıf beyazlar olsaydı akla hayâle bile sığmazdı.
Adli soruşturmalarda müslümanlara karşı kabahatleri işleyen sadece Adâlet bakanlığı değil; asgari bir FBI operasyonu da suç işleterek tuzağa düşürmeye bulaştı. Narseal Batiste, Patrick Abraham, Burson Augustine, Rothschild Augustine, Stanley Grant Phanor, Naudimar Herrera ve Lyglenson Lemorin, Şikago'daki Sears Kulelerini havaya uçurma planı yapan bir El-Kaide hücresi oluşturdukları gerekçesiyle 2006 yılında tutuklandılar. Batiste, aka Brother Naz veya Prens Manna, Miami'de Seas David adında fakir bir semt'te küçük bir kült oluşumuna gittiler; görünüşe göre bir Afro-Amerikan yerel dini olan Mağrib Bilim Tapınağının bir dalıydı bu. Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam'dan unsurlar barındırmakta ve fakat müslüman tanımına uymamaktadır. Grup olarak bir depoda buluşuyor ve büyük laflar ediyorlardı.
FBI aralarına bir muhbir yerleştirdi; muhbir, faaliyetlerinde kullanmak üzere onlara defalarca para ve ekipman teklif etti ki bu faaliyetlerden bazıları duruma bakılırsa onun fikri. Batiste duruşmada muhbirin vaad ettiği 50.000 doları alma ümidiyle onun suyuna gittiğini ve El-Kaide'ye bağlılık sözünde samimi olmadığını savundu. Adâlet bakanlığı 2006 yılında tutuklamaları duyurduğunda ithamnâme, grubun cihada veya kutsal savaşa çıktığını söylüyordu ancak bu bireylerin İslam hakkında çok şey bildikleri biraz ihtimal dışıydı. Açılan iki dava da hatalı yargılamalarla sonuçlandı en çok da tutuklandıklarında ellerinde her hangi bir silah veya patlayıcı bulunduğuna dair FBI'ın hiçbir delil ortaya koyamamasından dolayı. Her şey çılgınca konuşmalardan ibaretti; ne varki konularından bazılarını Adâlet bakanlığı salık vermişti onlara.
Adâlet bakanlığının suç işlediklerine dair hiçbir delil olmaksızın onları tâkibat altına alacak araçlara yakın bir zamanda kavuşacak olmasından dolayı Müslüman Amerikalılar ve Arap Amerikalılar ve tabi diğer bazı etnik grupların üyeleri böylece anlaşılır bir sebepten dolayı alarma geçtiler. CAIR ulusal yasama müdürü Corey Saylor'un bir beyanında dediği gibi "Adâlet Bakanlığının yeni her hangi bir yönergesi, tüm adli sistemimizin temeli olan mâsumiyet varsayımını muhâfaza etmelidir...ırkî veya dinî profile bakarak cezâi tâkibat başlatmak, hem anayasaya aykırıdır hem de Amerikanvâri değildir. Müslüman Amerikalılar ve Arap Müslümanlar, profillerinin fiilen çıkarılmış olmasının sıkıntısını zaten yaşamaktalar. Bu adaletsizliğin onlarda politika kaygısına dönüşmesi şaşırtıcı değildir. Facebook'tan bir Amerikalı Müslümanın dediği gibi şayet toplumdaki pek çokları konuşmaktan ve dikkatleri üzerlerine çekmekten korkmazlarsa, protestoların sesi daha da yükselecektir. Bir diğeri ise George W. Bush'un Ortadoğu'ya demokrasi götürmemesi bir yana üstüne üstlük bir de Amerika'daki geleceğini tehlikeye düşürdüğünü üzüntüyle söyledi.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın