Sizin çevrenizde de var mı bilhassa anneler babalar darbeye karşıdır da çoğunlukla 12 Eylül'ü bir kenara koyar. Geçenlerde bana oldu; yüzümü inceleyip yaşımı anlamaya çalışan biri "ama o zaman, siz bilmezsiniz, her gün şu kadar kişi ölüyordu" diye.
O ölümleri pekala önleme yetkisi olanların, darbeden önce niçin bu yetkilerini yeterince kullanmadıkları, kullanmak için gerekli ayarlamaları yapmadıkları üzerinde pek de düşünmeksizin. Yetkisini kullanmak kadar, (kasten?) kullan-ma-manın da bir bedeli olmalı mı? "Beceriksiz siviller bırakalım daha da batsınlar", "güvenliği sağlayıp da bunların iktidarına niye hizmet edecekmişim ki?" Böyle düşünen "güvenlik" mensupları var mıdır? Varsa ne kadar "güvendeyiz?" Ve onlara neyi (vatanı?) "emanet" edebiliriz? En önemlisi de kimsenin kimseye güveninin kalmadığı bu ülkede, güvenlik denince "iç düşman" diye öyle bir terim var ki, "güvenlik" kurumunu kim ele geçirirse yeni bir tanımla birilerini düşman ilan etme imtiyazını ele geçirmesinden korkuluyor. Tanzimattan bu yana kurumlar üzerinde reformlar yapılarak modernleştirilen bir ülkede siyaset henüz bireyler düzeyine gelebilmiş değil, halen kurumlar üzerinden ve kurumlar eliyle yapılıyor. Onun için "güvenlik" kurumları önemli; çünkü "düşman"ın kim olduğunu tanımlama ve toplumu bu gruplara karşı düşmanlaştırma imtiyazı bu kurumların elinde, üstelik "iç düşman" olarak tanımlanan vatandaşlara karşı yaptığı her türlü ötekileştirme, psikolojik harekât, fiil/eylem yapma, şiddet gösterme, suç işleme ama yargılanmama imtiyazını da beraberinde getiriyor. Peki toplum "iç düşmanla" dolu ise, "eşit vatandaşlık" yolunda ilerlemektense, toplumun hemen hemen bütün kesimlerini sırayla iç düşman ilan edip, homojen, bir- örnek vatandaş hedefinde bu grupları terbiye etmeye çalışan kurumlarda hiç mi suç yok?
Dünün "ilericilerinin" bugün mirasçısı gibi gözüken ancak mevcudu muhafazadan başka bir ilerleme istemeyen bugünün yeni-muhafazakârlarının hepimizin artık ezbere bildiği ülkeyi algılama şekilleri şu şekildedir: Halkımız "otoriteye itaat" esasına dayanan bir yönetimden ve siyasetten anlamaktadır, gereğinden fazla özgürlük verirsen azıtır. Demokrasiden ziyade "düzen"ve "güvenlik" daha önemlidir. "Ayrılıkçılık" izlenimi yaratacak her türlü imadan kaçınılmalıdır. "En ufak bir açık buldukları takdirde" devletin laik temellerini yok edeceği düşünülen "irticai" güçlere karşı "zinde güçler" yani ordu ve bürokrasi içindeki destekçileri "yıpratılmamalıdır". "Zinde güçlerin" rejim üzerindeki vesayeti korunmalıdır, çünkü ülke henüz Batı tipi özgürlükçü bir demokrasiye hazır değildir. Yetmiş Milyon Adım Koalisyonu olarak bizler ilk kez geçen sene 21 Haziran'da bir araya geldik ve "Darbeye karşı dur de!" yürüyüşünü yaptık. Her darbe yıldönümünde "vicdan mahkemeleri" kurduk ve darbe girişiminde bulunanları vicdanlarda mahkûm ettik. Ancak darbe taraftarlarının hem medya hem de vatandaşlar arasında olduğunu ve sivillerce açıkça desteklenen bir militer anlayışla sivil mücadelenin uzun bir süreç olduğunu görüyoruz. Militer değerler o kadar normaldir ki görünmezler bile; çünkü militarizm, siviller, örneğin güya demokrasiyi savunması gereken politikacılar eliyle ana değer olarak,"milli değer" adı altında topluma pompalanmaktadır. Bizler, militer değerlerin "sivil" sözcülerinin normal karşılanan pervasızlıklarına hayret ediyoruz. Yetmiş Milyon Adım Koalisyonu olarak bizler, Ergenekon davasının sonuna kadar gidilmesini, Ergenekon çetesinin yargılanmasını, dağıtılmasını istiyoruz. Bizler favori darbesi olmayanlarız. Tüm darbe girişimlerinin açığa çıkartılmasını, tüm darbecilerin yargılanmasını istiyoruz. Bizler, özgürlük istiyoruz! Yer altında depoladıkları silahlarıyla, el bombalarıyla, darbe günlükleriyle, internet darbeleriyle, muhtıralarıyla, suikast krokileriyle, faili meçhul cinayetleriyle, tüm darbeciler yargılansın diye özgürlük istiyoruz. Başörtüsü taktığımız için okul kapısında coplanmak, Kürt olduğumuz için Fırat'ın doğusunda vurulmak, asit kuyularında yok edilmek, Ermeni bir gazeteci olduğumuz için gün ortasında, herkesin gözü önünde, devletin bilgisi dahilinde sokak ortasında kurşunlanmak, sendikacı olduğumuz, sendikal hakları savunduğumuz için kaçırılmak, kaybedilmek istemiyoruz." Bize katılın! 18 Temmuz Cumartesi günü saat 17.00'de İstiklal Caddesi Tünel Meydanı'nda buluşalım.
Nurhayat Kızılkan - 70 Milyon Adım Koalisyonu üyesi
Kaynak: Zaman