Fas modeli

Bir şey kesinse, o da Arap dünyasının asla eskisi gibi olmayacağı. Yıl boyunca tanık olduğumuz demokrasi yanlısı protestolar dalgası bölgenin siyasi dinamiklerini temelden değiştirdi. Fas'tan Bahreyn'e, Suriye'den Libya'ya, Arap sokakları artık en az yarım yüzyıl boyunca yönetildikleri eski toplumsal sözleşme ile yaşamak istemiyor. Temsili demokrasi mücadelesinin geri dönüşü yok ve bunu denemek ve engellemek akıllıca olmayacaktır.

Rejim değişikliği beklentisi kalmamış Arap monarşileri bile emin olamaz. Suudi Arabistan, Bahreyn ve Kuveyt ödül ve ceza yaklaşımını muhalif seslerin üzerini örtmek için başarıyla uygulamış olabilirler.
Ama ne kadar süreceğini söylemek mümkün değil. Otokratik hükümetlere sorgulamayan bağlılık karşılığında ekonomik refahın sağlanması artık savunulabilir bir model değil. Yalnız maddi menfaat, hesap verebilirlik ve özgürlüğe duyulan gerçek özlemi söndüremez.

Ancak, ortaya çıkan iki yeni eğilim dikkat çekiyor. Arap Baharı'nı artan bir şekilde Şii-Sünni mezhep çatışması olarak gösteren bir söylem var. Suriye ve Bahreyn'deki durum belirli bir dereceye kadar
bunu haklı çıkarsa da, mezhep argümanını çok fazla abartmamak için çaba göstermek gerekir.

İkincisi aynı zamanda İran'ın sorunlu sularda balık avlamaya çalıştığı korkuları ile bağlantılı. Arap Baharı denen şeyin bir İran komplosu olduğuna inanan bir düşünce var. Körfez İşbirliği Konseyi'ne üye
devletlerin -tamamı monarşi- güvenlik ve savunma işbirliğini geliştirmek için İran tehdidini gerekçe gösterdikleri göz önüne alındığında, bu dikkatleri siyasi reformlardan uzak tutma için bir
hile olarak görülmeli. Arap siyasal özgürlüklerini savunanların, bu gibi şaşırtma taktiklerini göz önünde tutmaları zorunludur.

İkinci eğilim batılı hükümetlerin siyasal İslam'ın yükselişinden duyduğu endişe. Ekim ayında, İslamcı Ennahda hareketi, Tunus'un ilk serbest ve adil seçimlerinde zafer kazandı. Geçen ay, Fas ılımlı İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (PJD) büyük bir görev vererek aynı şeyi yaptı. Mısır'da üç aşamalı seçimin ilk aşaması, Müslüman Kardeşler ve katı Selefi Nur Partisi'nin üstünlük kazandığını gösterdi.

Bu sadece, Arap devletlerinin laik geleceği hakkında bir soru işareti yaratmakla kalmadı, aynı zamanda küresel terörizm bağlamında güvenlik endişeleri doğmasına yol açtı. Libya'da örneğin, Ulusal Geçiş Konseyi'ndeki bazılarının El-Kaide ile bağlantıları olduğu bilinmektedir. Mısır'da Selefiler şeriat empoze etme arzusu ile ilgili sözlerini esirgemediler. Arap dünyasında kadın hakları konusunda en ilerici mevzuatlardan birine sahip olan Tunus'ta, Ennahda'nın ılımlı yüzünün aslında daha köktenci bir rejim için yol yapmak olduğu korkuları var.

Böyle bir senaryoda, silah zoruyla laiklik empoze eden diktatörlükler hakkında nostaljik hissetmek kolay. Ama bu bir hata olur. Aslında, Arap diktatörlerin İslami gruplara yönelik sert baskısı onların
kendilerini otokrasi karşıtı bir güç olarak organize etmelerini mümkün kıldı.

Siyasal İslam'ın modern laik demokrasi ile uyumlu olamayacağına inanmak için de neden yok. Bu bağlamda, Fas bir rol modeli olarak hizmet vermektedir. Fas'taki reform süreci en az on yıl eski. Bu yılın başlarındaki demokrasi yanlısı çağrılara cevap olarak, Fas Kralı Muhammed VI, ülke çapında bir referandumla kabul edilen, yetkilerinin büyük bölümünü seçilmiş meclise devretmesini de içeren kapsamlı anayasal reformlar yapılmasını emretti. Savunma ve din dışında, yeni Fas hükümeti politika yapma konusunda dokunulmaz yetkilere sahip oldu.

İslamcı PJD Fas parlamentosu için Kasım'da yapılan seçimlerden tek büyük parti olarak çıktı. PJD genel sekreteri Abdelilah Benkirane, yeni Anayasa'ya göre, kral tarafından başbakanlığa atandı. Burada da, siyasal İslam'ın zaferinin, açık plajları, ünlü mutfağı ve şarabı ile batılı turistleri çeken Fas'ın liberal görüntüsünün zarar göreceği korkuları vardı. Ama tüm İslami köklerine rağmen, PJD kampanyasının şeriat ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Bu gençlik üzerine odaklandı, seçmenlere ulaşmak için hip-hop konserleri organize etti, yolsuzlukla savaş sözü verdi ve, en önemlisi, ekonomiyi geliştirmek ve artan işsizlik mücadelede yeni iş alanları oluşturmak için söz verdi.

Fas'taki 13.5 milyon seçmenin yüzde 45'inin haklarını kullanmak için dışarı çıktığı gerçeği göz önüne alındığında, PJD'yi destekleyenlerin yalnız İslamcılar olmadığını söylemek güvenli olacaktır. Ayrıca, salt
çoğunluğun bulunmaması, PJD'nin ülkeyi muhtemelen sol eğilimli merkez partileri ile oluşturulacak bir koalisyon içinde yönetmek zorunda bırakacak. Bu da PJD'nin hükümet programının laik kalmasını sağlayacak bir başka güvence olacak. Fas'ın başarılı demokratik sisteme geçiş sürecinden çeşitli dersler çıkarabiliriz. İlk olarak, Kralı Muhammed VI otokratların, istikrardan ödün vermeden, siyasi gücü halka devretmesinin mümkün olduğunu göstermiştir. İkincisi, siyasal İslam, laik ve demokratik bir sistem içinde var olabilir. Ve üçüncü olarak, iş, yolsuzluk ve hesap verebilirlik, Arap dünyasında demokrasi yanlısı hareketlerin itici gücüdür. Kesinlikle siyasal İslam'ın çeşitli tonları vardır. Ancak
Fas'ın gösterdiği gibi, Arap dünyasında kitleleri temsil ettiği ve laiklik, insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğine saygı duyduğu sürece, ılımlı İslam'dan korkacak bir şey yoktur. İslamcılarımızı
özenle seçme zamanı geldi.

Dünya Bülteni için Times of India'dan Çiğdem Aktı tarafından tercüme edilmiştir.