Farklı dinî hayatlar

Ekim-2006'da ESTİMA Araştırma Merkezi tarafından yapılan araştırmada toplumun oruç tutma, fitre-zekât verme, kurban kesme, Kur'an okuma ve namaz kılma eğilimleri araştırılmıştı.

Araştırma sonucunda Türk halkının yüzde 86,7'sinin oruç tuttuğu ortaya çıkıyordu. Araştırmaya göre kurban kesenlerin oranı yüzde 74,2. 'Namaz kılıyor musunuz?' sorusuna da yüzde 46,7 'Günde 5 vakit' cevabını veriyor. Yani halkın yaklaşık yarısı namaz kılıyor. Bu oran kadınlarda yüzde 51,7, erkeklerde ise yüzde 42,3. Eğitim düzeyi yükseldikçe kurban kesimi azalıyor. Araştırmada Türk halkının yüzde 55'inin düzenli olarak Kur'an okuduğu ise bir başka tespit. Kadınlarda bu oran yüzde 65,4'e kadar çıkarken erkeklerde yüzde 46,4'e düşüyor. Özellikle yaşlılar Kur'an okumaya daha fazla ilgi gösteriyor. Dinî vecibeleri yerine getirme oranı doğuya gittikçe yükseliyor. Erzurum, Erzincan, Bayburt, Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan'dan oluşan Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi'nde Kur'an okuma oranı yüzde 77,8. Oruç tutmada ve kurban kesmede de yine aynı bölge ilk sırada yer alıyor. Hemen şunun altını çizmek gerekir: Türkiye'nin doğusu ile batısı arasındaki bu fark, "bölgelerin kalkınmışlığı veya modernleşme süreçleri"yle ilgili değil, "Balkan Müslümanlığı"nın belli ölçülerde Türkiye'nin büyük şehirlerinde ve Batı bölgelerinde süren etkisiyle ilgilidir.

Bu verilerin Türkiye'nin genelini ne kadar doğru yansıttığı elbette sorulabilir. Dışarıdan yapılan bir gözlem bazı maddi verilerin yol gösterici olabileceğini ilham eder. Mesela açıktan içki içme oranı, kadınların toplumsal hayatta tesettüre riayet etmeleri, namaz kılma ve oruç tutmanın gözlemlenebilirliği. Bu veriler temel alındığında, en iyi durumda olan ülkenin Mısır olduğunu söylemek mümkün. Nüfusu 20 milyonu bulan Kahire'de kimse açıkta içki içmez, içki satışı yapılmaz. Hıristiyanların yoğun olduğu bölgelerde ve turistik mahallerde içki satışı serbest. Evinde ve kapalı mekânlarda içki içenleri polis takip etmez. Yine bu koskoca şehirde kadınlar toplumsal hayatın her alanında faal olarak bulundukları halde, saymaya kalkışsanız tesettürsüz gezen 200 kadın bulamazsınız. Üniversitelerde okuyan kız öğrencilerin sayısı Ezher'de bile erkek öğrencilerden biraz daha fazla. Camiler lebalep dolu. Namaz kılma ve oruç tutma oranı yüzde 90'ların üstünde. Taksi şoförleri bile Kur'an'dan ayetler okur. Siyasal rejim baskıcı ve otoriter, ancak sivil/medeni hayat herkesin inancını özgürce yaşamasına müsait. Özerk sivil hayat mümkün, toplumsal siyasal kültür çoğulcu.

Dinî hayatın ritüeller seviyesinde en yüksek olduğu ülke İran. Şu var ki, namaz kılma ve oruç tutma oranı düşük, belki Türkiye'nin de altında. Camilere gitme oranı da düşük ve bu yüzyıllardan beri böyle. Hz. Hüseyin vb. büyük şahsiyetlerin, imamların doğum, ölüm veya şahadet yıldönümleri büyük törenlerle kutlanır. 1979 devriminden bu yana ibadet hayatı teşvik edilir, bu alanda belli bir mesafe de alınmakla beraber, galiba asıl sorun, dinî hayatın resmi toplumun ideolojisi olması ve devletçe topluma empoze edilmek istenmesidir. Lübnan ve Kuzey Afrika ülkeleri hariç Mısır ve diğer Arap ülkelerinde devlet sivil/medeni hayatı özgür bırakıp devlet dini empoze etmediği halde, geleneksel Osmanlı sisteminde olduğu gibi sivil hayat güçlü dinî bir çerçeveye sahip bulunmaktadır. Diğer Arap ülkelerinde durumun buna yakın olduğunu söyleyebiliriz. Küresel sistemin öngördüğü sekülerleşmenin bu havzadaki zayıflığı "Arap İslamı"nın hedef tahtasına yerleştirilmesinin başlıca sebebidir. Çünkü ibadetler ve İslami hükümlere riayet sivil/medeni hayatta canlıdır, rejimlerin baskıcı ve otoriter yapısı bunu değiştirme konusunda başarılı olamıyor. Türkiye'den ithal edilmek istenen model üzerinden, İslam'ı kendi içinde ve toplumsal hayatın geleneksel pratiklerini dönüştürerek sekülerleştirme amacı hedeflenmektedir. "Türkiye modeli" kavramında kristalize edilen kavram "sahih İslami hayat" değil, "laiklik ve laikliğin dinî hayatı dönüştürmesi" işlemine işlerlik kazandırmaktır.

 

 

Kaynak: Zaman