Farabi ve Amerikan başkanları

Farabi, Medine-i fadıla için getirdiği filozof yönetici tanımı veya şartıyla birlikte bir ütopyayı tetiklemiştir. Evet, arif bir sultan veya yönetici deseydi, belki de daha yerinde ve uygulanabilir bir taleple karşımıza çıkmış olurdu. Esasında Gazali'nin Tuhafetü'l felasife (fizolofların tutarsızlıkları, akılsızlıkları) ifadesi zımnen aynı zamanda Farabi'nin bu şehrine ve şehrindeki filozof ve yöneticiye de bir gönderme ve zımni ve dolaylı bir ret ve tekziptir. Elbette bu tekzipten, cehalet ve aylaklığa bir övgü anlamı çıkarılamaz. Kur'an-ı Kerim mallarımızı teslim etme hususunda bile bizi süfeha yani kıt akıllılara karşı uyarmaktadır. O halde, milletin malını veya idaresini bir sefihe veya kıt akıllıya teslim noktasında bilişare ve bilbedahe ( a priori) olarak daha uyanık ve müteyakkız olmamamıza davet vardır. Bunda şüphenin zerresi yoktur. Lakin her ilmi müktesebata haiz olan kişi, aynı oranda cesur tavırlı ve ahlak sahibi midir? Yönetmeye layık ve ehil midir?  Entelektüel müktesebatı veya dürtüleri buna kafi midir?  Dolayısıyla bu terkibe havi olmayan yani tek boyutlu olan bir filozof veya evrim geçirmiş haliyle aydın, ancak fildişi kulede ahkam kesmeye yarayan bir fanidir.

Farabi'nin sözünü ettiği filozof yönetici aslında istibdad-ı ilminin istibdat-ı siyasi sureti kazanmasından başka bir şey değildir. Evet, Gazali'nin İhya'sındaki denge modelinden veya zaviyesinden baktığımızda filozof veya ilim sahibi olmanın da birçok mahzuru veya Gazali'nin ifadesiyle afeti var. İlmin ortadan kaldırdığı afetler olduğu gibi getirdiği afetler de vardır. Bu genel olarak bir aydın hastalığıdır. Kimileri buna entelektüel gurur (Intellectual haughtiness) diyor. Alev Alatlı gibi kimileri ise aydın despotizmi diyorlar. Aslında Farabi'nin yönetici için tek ölçüt olarak felsefeyi koyması, bu bağlamda tam bir aydın despotizmine davettir. Ancak bir terkip ve denge içinde arif ve hekim bir yönetici talebi olabilirse aydın yöneticinin zararlarını veya mahzurlarını telafi edebilir.

Bediüzzaman Said Nursi ise buna istibdad-ı ilmi adını verir: Sual: "istibdat nedir; meşrutiyet nedir?" cevap: istibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i ... Mutezile, cebriye, mürcie gibi dalalet fırkalarını tevlid eden, istibdattır. Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasinin veledi olan istibdad-ı ilmidir ki, cebriye, rafıziye, mutezile gibi İslamiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir…"

*

Filozof ile cahil yöneticilerin farklarına dair bir seyrüseferi Amerikan siyasi tarihi üzerinden takip edebiliriz.  Reagan, oğul Bush ve McCain veya yardımcısı Sarah Palin anti filozof  veya anti entelektüalist özellikler taşıyan liderler arasındadırlar. Buna mukabil, onların karşı cephesine de Carter, Clinton ve Obama'yı koyabiliriz. Bunlar üzerinden de farkı görebiliriz ve sağlamayı yapabiliriz. Soğuk Savaşın son günlerinde Reagan, Şer İmparatorluğu dediği Sovyet sisteminin bir numaralı ismi Gorbaçov'la karşı karşıya gelmektedir. Donanım itibarıyla birisi  arzda iken diğeri adeta arştadır. Adeta zıt karakterlerdir. Gorbaçov dersine iyi çalışmıştır ve görüşmelerde en ince teferruat ve detaylarına kadar meselelere hakimdir. Reagan ise dersine çalışmayan ve brifingleri bile karikatürler yoluyla alan bir liderdir. Reagan muhataplarıyla rakamların diliyle değil 'body language' denilen vucut diliyle konuşmaktadır. İki gönül bir olunca samanlık seyranlık olur misali, taraflar anlaşmak isteyince rakamlar aralarına girmez olmuş. Bundan dolayı görüşmelerin en çetrefilli anında Reagan bir şaka patlatarak zorlukların üstesinden gelmeyi başarır. Bundan dolayı, Reagan anti entelektüalizmin en parlak çocuğudur ve bu yönüyle Farabi'nin filozof yöneticiyle alakalı anti tezidir. Soğuk Savaşın galibi olmuştur. Sovyetler'in en donanımlı ve en akıllı liderlerinden olan Gorbaçov ise bu sürecin mağlubudur. Lakin Reagan'dan siyasi varisi oğul Bush'a atladığımızda; onun da anti entelektüalizmin yüz karası olduğu meydandadır. Zaten kendisi de Bay Moron veya IQ'su nedeniyle 'Mr 88' olarak anılmaktadır.

'Yıktın haneyi, eylerdin viran' misali sanki Bush, Amerikan tabutuna son çivi olmuştur. Irak'ta felaket, New Orleans'ta felaket ve Wall Street'te felaket hep onun döneminin eseri-i meşumudur. Dolayısıyla onun sönüklüğü Reagan'ın parlaklığının rövanşı olmuştur. Palin şansını 2012'de deneyeceğini söylüyor. Obama için entellektüel gurur tökezlemeye dönüşürse bu defa da budalalık yeniden aydınlardan intikamını alabilecektir. Peter Beinart, ' revenge of the Nerds' yazısıyla birlikte aslında bir nevi bunu öngörüyor. Asıl soru şu olmalı: Budala rövanşı eski ABD'yi geri getirebilir mi? Moronlardan veya sufehadan bahsettik biraz da akillerden bahsedelim: Carter yardımcılarının imla bozukluklarını düzelten ve işkolik ve titiz bir başkandır. Lakin siyasi bir kovboy ve şovmen olan Reagan tarafından elimine edilmiş ve siyaset sahnesinden indirilmiştir. Obama ile karşılaştırıldığında aslında Clinton iktidarı, entelektüel bir iktidar değildir. Belki ahbab çavuş iktidarıdır (inner Bubba). Ama saygın bir iktidardır. Obama'nın farkı ise, kabinesi entelektüellerle doldurmasıdır. Sadece bununla kalmamış Vietnam savaşından beri soğuk olan ordu - Demokrat ilişkisini de tamir etmiştir. Entelektüel eğilimi faydalı mıdır zararlı mıdır, bu, en azından gelecek günlerin sorusu ve konusudur. Lakin ahenksiz bir bileşke her zaman beklenen sonucu vermez.

Çiller bir zamanlar devlet erkanını hükümete veya milletvekilleri arasına doluşturmuştu ama Türkiye onun zamanında ağır bir ekonomik kriz ile tanışmıştı. Beinart'ın ifade ettiği gibi, Amerikan halkı populisttir, gördüğüne değil tuttuğuna inanır söylemden ziyade icraata veya soyut şeylerden ziyade somut şeylere önem verir. Veya daha doğrusu aklı gözünün ucundadır veya reklamın mağbunu ve mağdurudur.

Oğul Bush 2000 tarihinde en entelektüel adaylardan Al Gore'u alaşağı veya
alt etmiştir. 2008'de ise Obama entelektüel birikimiyle gaf abideleri olan
McCain ve Palin'in tozunu atmıştır. Oğul Bush cahil olduğu kadar son derece
zarafetten de yoksun birisiydi. Bill Clinton Beyaz Saray'da, Paris'li aşçılara iş verirken o çiftlikteki domuz pişiricisini veya Teksaslı domuz yahnicilerinden birisine işbaşı yaptırmıştır.

Onun ötesinde cehalet veya felsefe onun için ayrıntıdan ibarettir.
Dolayısıyla Amerikan halkı Farabi'ye itibar etmezken Farabi yaşasaydı o da
Amerikan halkına iltifat etmezdi.