küçük ömer o akşam erkenden, yani yatsı ezanı okunmadan uyudu. çünki babası onu o gün iki sefer oyun parkına götürmüş, koşup oynarken iyice yorulmuşdu. annesi götürüp yatırdı. ömer'in yattığı odanın karşısındaki odada babası kitab kıraatiyle, yatsı ezanının okunmasını beklemeğe koyuldu. bir ara, ömer'in hayli rahatsız edici tarzda birkaç kere öksürdüğünü işitdi. kalkıp küçük oğlunun yattığı odanın aralık kapısından içeri süzüldü. tahmini üzre, ömer öksürükden naşi uyanmış ve yatağın üzerinde dizüstü doğrulmuş. loşlukdan korkmasın ve yanında bitiverince irkilip ürkmesin diye: «ne oldu oğlum» diye şefkatle seslendi. ömer rahatlamış, kendini yatağa bıraktı ve gözlerini kapadı. acaba üşüdü mü –çünki, serince bir rüzgâr esmişdi gün boyu; yoksa, boğazında bir gıcıklıkdan mı idi öksürüğü, diye düşünüp, oğlunun yanına uzandı. yavrusunun sırtını bir yastık kılıfıyla örtdü; terlemesin diye, yan taraftaki ince bebek battaniyesi ile değil. nitekim, işaret ve orta parmağını ensesinden uzatıp sırtını yokladığında, ıslak değilse de, hafif terden nemli idi. ömer öbür yanı üzerine dönünce, yine sadece sırt kısmını örttü; dua edip üfledi.
oğlunun masum yüzüne bakıp, düşünmeğe başladı:
babam da, bu yaşlarımdayken, bana böyle davrandığı, böyle üzerime titrediği olmuşdur, herhalde, bütün babalar gibi... sonra evlâd, babasını toprak ile örter... işte bu yavru da, tıpkı benim gibi, kendine neler yaşadıp, bana neler çektirdikden sonra, bir gün, benim onu merhametle örttüğüm gibi, beni toprak ile örtecek –toprağın anaç kucağına terkedecek. kimbilir/allah bilir, biz babalar çocuklarımızı, topraksız kalmamak için büyütüyoruz...
***
sonra, baba, odasına dönüp, masanın üzerinde açık duran kitabdan okumasına devam etdi:
«beyt–i şerîfde, sûre–i enbiyâ'da vâki' (21/89): "ey rabbim; beni yalnız bırakma ve sen vârislerin hayırlısısın" âyet–i kerîmesine işaret buyrulur. bu âyet–i kerîme, zekeriyâ aleyhisselâmın duası olub, cenâb–ı hak'dan evlâd talebi üzerine vâki'dir; ve cenâb–ı pîr efendimiz burada, kabirde ölünün lisânından sudûruna işâret buyurur. vech–i münâsebeti budur ki, evlâd, babanın vücûdundan peydâ olur; ve ölünün ameli dahi, kezâ onun vücûdundan sâdır olur. zekeriyâ aleyhisselâm: "yâ rab; beni evlâd cihetinden akîm edib yalnız bırakma!" demiş olduğu gibi, kabirdeki ölü dahi: "yâ rab; beni amel cihetinden akîm edib berzahda yalnız bırakma; hayırlı amellerimin sûretlerini bana refîk eyle!" demiş olur.» (mesnevî–i şerîf şerhi; 9/5, shf: 495. a. a. konuk.)