"Muhsin Başkan"ın cenaze namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, onun için "İstikamet ve vakar sahibiydi!" demiş. Ne kadar doğru bir söz!
Ankara'daki muhteşem cenaze töreni, Muhsin Yazıcıoğlu'nun bu "duruş"una gösterilen saygının etkileyici bir ifadesiydi. Lideri olduğu Büyük Birlik Partisi, benim de memleketim olan Sivas dışında varlık gösterebilen bir parti değildi; fakat o, daima partisinin gücünü çok aşan ve varlığıyla topluma güven veren bir siyasî figür olarak önemli roller oynadı. Nice badireler atlattığı halde ayakta kalmayı başarmış ve istikametinden asla sapmamıştı.
İstikamet sahibi olmak, "Muhsin Başkan"ın yanlışlarında da sabit-kadem olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Ateş denizinin içinden çıkıp gelmiş bir gençlik lideri ve tecrübeli bir siyasetçi olarak ırkçılık kokan bir milliyetçiliğin Türkiye için ne kadar tehlikeli ve demokrasinin ne kadar önemli olduğunu çabuk anlamıştı; partisine amblem olarak seçtiği "gül", bana sorarsanız hem sahiplenip savunulan değerleri, hem de barışı, bir arada yaşamayı, tesamuhu temsil ediyordu. İdeolojik mülâhazalarla bir yanlışı veya bir haksızlığı savunduğuna şahit olmadım. Liderliği çevresinde asla tartışılmazdı, ama aynı zamanda mütevazı bir bilge ve şairdi; kendisine bağlı olanları kurşun askerler gibi görmez, sağlam karakteri, sevgisi, tevazuu ve bilgeliğiyle kuşatarak fethederdi. "Alp"lık yeterli değildi onun için, "eren"lik de gerekliydi.
Aynı kuşaktandık, aramızda bir yaş vardı. Uzun boylu beraberliğimiz olmadı, fakat ne zaman karşılaşsak kırk yıllık dostlar gibi kucaklaşırdık. Benim de yanında olmamı istediğini biliyordum; fakat siyasetten sonuna kadar uzak durmaya kararlı olduğum için, 1970'lerden beri tanıdığım "Muhsin Başkan"la ilişkim, kendisini hemşehrim ve dostum olarak uzaktan uzağa sevip takdirle takip etmenin ötesine geçmedi. Zaman zaman telefonlaşır, çok zaman da Sivas'ta karşılaşırdık. 1997 kışında, annemin hastalığı sırasında arkadaşlarıyla birlikte hastahaneye gelişini hiç unutamam. Annemin ve daha sonra babamın vefatında beni ilk arayanlardan biriydi. Dedim ya, varlığıyla güven verirdi; zor zamanlarınızda onu yanınızda hissederdiniz.
"Muhsin Başkan", şu sıralarda ellili yaşlarını yaşayan 1980 öncesi ülkücülerinin idealizmini tek başına temsil ediyordu. "Masum Anadolu"nun "saf çocuğu"ydu; doğru, fakat saflığı, temizlik, dürüstlük, garazsız ivazsızlık, gıllıgışsızlık diye anlarsanız... Nasıl ve niçin başladığını, niçin gitgide kanlı bir boğazlaşmaya dönüştüğünü şu günlerde daha iyi anladığımız kavganın arka planındaki hinoğluhinlikleri, eminim, hepimizden önce fark etmişti; birilerinin el ovuşturarak seyrettiği bu ahmakça kavganın içinden ve bu kavgayı bahane ederek yönetime el koyanların işkencehanelerinden kurtulmayı başararak -ki hakikaten büyük bir başarıdır bu- belki de kapalı kapılar ardında "saf çocuk"lar üzerine yapılan hesapları boşa çıkarmak, oyunları bozmak için yoluna kararlılıkla devam etti. Tek başına kalsa bile, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, gerektiğinde dünyaya tek başına meydan okuyabilecek cesarete sahipti. Ama körü körüne değil; sağduyuyu, itidali temsil ederek ve yaşadığı çağı anlamaya çalışarak...
Onunla birlikte yola çıkanların çoğu, bir asır yaşamışçasına yorgundurlar. Bazıları hâlâ çeşitli partilerde siyaset yapıyor; bazılarıyla bürokrat veya önemli başarılara imza atmış iş adamları olarak karşılaşmak mümkün. Basın dünyasında şöhret kazananlar da var, üniversitelerde akademik kariyer yapanlar da. Bir kısmı devlet sevgileri ve misyon vehimleri okşanarak çeşitli işlerde hoyratça kullanıldılar. Bir kısmı belki de çaresizlikten kendilerini yeraltının karanlık dehlizlerinde buldular ve hâlâ oralarda serseri mayın gibi dolaşıyorlar. Nerede olurlarsa olsunlar, hepsinin "Muhsin Başkan"a gıptayla baktıklarından ve 1980 öncesinde yaşadıkları saf idealizmi -bütün acılara ve aldatılmış olduğunu anlamanın yarattığı müthiş travmaya rağmen- derin bir daüssıla duygusuyla andıklarından şüphe etmiyorum.
Sivas, onun gösterdiği adayı belediye başkanı seçerek değerli oğluna duyduğu sevgiyi, saygıyı, dolayısıyla "varak-ı mihr ü vefa"yı hâlâ okuyup dinleyenlerin bulunduğunu gösterdi. Doğrusu, memleketimle gurur duyuyorum. Sivas'ın yeni başkanı Doğan Ürgüp'ü çocukluğundan beri tanırım; hem başsağlığı dilemek, hem de tebrik etmek için kendisini aradım; kazandığı başarıya sevinmek şöyle dursun, konuşacak hâlde bile değildi. Sevgili Doğan Ürgüp, kendisini bir an önce toplamalı, "Muhsin Başkan"a lâyık başarılı bir belediye başkanı olmak için hemen kolları sıvamalıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, "Muhsin Başkan"sız bir siyaset dünyasına çok zor alışacağız.
Aziz dostuma ve onunla birlikte hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Başımız sağ olsun.
Kaynak: Zaman