Eskiden dağlarımız vardı

'Eskiden dağlarımız vardı, şimdi Türkiye var.' Bu sözler Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Dış İlişkiler Bakanı Falah Mustafa Bakır'a ait. İstanbul'da düzenlenen Türk-Kürt ilişkilerini geliştirmeyi hedefleyen konferansın özeti sayılabilecek sözlerin benzerini başka katılımcılar da dile getirdi.

Türkiye dağ gibi büyüyen, ümit veren dış siyasetiyle yeni bir dönemin eşiğinde duruyor. Bu geleceği birlikte inşa edecek olanların karşılaşmasını izlediğinizde niyetler de netlik kazanıyor. Irak Kürt yönetiminin çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanı Safin Dezayi'nin de katıldığı toplantı 2-3 Kasım tarihinde İstanbul'da yapıldı.

Amerikan Washington Üniversitesi, İnsan Hakları Merkezi (CSHR) ve Atlantic Council'in desteğiyle gerçekleşen toplantıya Türkiye'den Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Doğu Ergil, M. Ali Birand ve İlter Türkmen'in de aralarında bulunduğu pek çok kişi katıldı. Konuşmacılar karşılıklı ilişkilerin geleceğine yönelik moralleri yükselten ama yer yer riskleri hatırlatan konuşmalar yaptılar.

Iraklı Kürtlerin işbirliğine verdikleri önem, katılım düzeyinden ve hedeflenen somut projelerden anlaşılıyordu. Bir konuşmacının şu sözleri bölgesel vizyonu kat kat aşan bir büyüklüğe işaret etti: 'Siz bizim Avrupa Birliği ile yakın olmamızı sağlayacaksınız, biz de sizin Körfez'e uzanmanıza aracılık edeceğiz.'

Neticede bir ilişkinin adlandırılması tek başına işbirliğini geliştirmez, stratejinin de geliştirilmesini sağlar. Iraklı Kürtlerden Türkiye'ye uzanan elin samimiyetini tartışmaya gerek yok. Somut öneriler üzerinden somut projeleri konuşmayı tercih ediyorlar. Ama bütün bunlar Türkiyeli bazı katılımcıların Kürtlerin meşruiyetini devamlı tartışmasına engel değil!

Doğal Kaynaklar Bakanı Ashti Hawrami'nin 'Bizi Bağdat'la birleştiren tek şey petrol; dilimiz, kültürümüz, tarihimiz farklı.' demesi, var olan ama adı konmamış bir gerçeğin ifadesi gibiydi. Bu sözlerin arka planında duran dünyayı ve ruh halini anladığınızda diyalog isteğinin ne kadar vazgeçilmez olduğunu da görüyorsunuz.

Iraklı Kürtler 'biz güneye değil, artık sadece kuzeye bakıyoruz' derken aslında kendilerini yakın buldukları bir coğrafyadan, dilden, kültürden, tarihsel ortaklıktan söz ediyorlar. O ortaklığın Türkiye Kürtlerini de içerdiği tartışılmaz. Tam da bu noktada Türkiye Kürtlerinin konumu, hedeflenen bütün projelerle doğrudan ilişkili hale geliyor.

Türkiye dışarıdaki Kürtlerle gönülden bağlantıya geçerken içeride ne kadarına razı olmayı seçecek? Soru bu. Bu sorunun önümüzdeki dönemde kazanacağı içerik, kamuoylarının iyi yönetilmesine bağlı. Yükselen milliyetçiliğin demokratikleşmeye engel olmaması için öncelikle siyasetçilerimizin 'en aza razı etmek' hesabından kurtulmaları gerekiyor.

Konferansta katılımcı olan Bölgesel Yönetimin Çalışma Bakanı Fuad Hüseyin'e ümitli olup olmadığını sorduğumda şu cevabı verdi: 'Kürtler için ümitliyim.' Halbuki genel olarak gelecek ümidini kastetmiştim.

Dr. Fuad Hüseyin'in Kürtleri ayırması oldukça manidar. Kürtler tarihlerinde ilk defa bir şansın eşiğinde duruyorlar. Kendi kaderlerine yön verecek, yol arkadaşlarını seçecek gücü ilk defa buluyorlar. Bu özgürlük hepimizi olması gerekene götürecek. Irak Kürtleri, Türkiye ile ortak bir gelecek hayal ettiklerini açıkça söylüyorlar. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Erbil gezisi hepsinde büyük heyecan yaratmış. 'Barzani ile Kürdistan bayrağının önünde poz verdiği an, tarihî bir andı.' diyor bakanlardan biri. Tabuları yıkmak en fazla bu dönemde barış getireceği için, tabulara teslim olmaktan kaçınmalıyız.

Türkiye, şaşırtıcı mahirlikteki dış siyaseti ile Iraklı Kürtler için dağların yerini tutmaya başladı. Artık Türkiyeli Kürtler için de aynı güveni yaratmalı. b.matur@zaman.com.tr

Kaynak: Zaman