Eski tas eski hamam

 

Obama’nın yeni barış planıyla alakalı olarak İsrail basınının tepkisi 'yeni şişede eski şarap’ deyimini kullanmak oldu. Bu anlamda aslında İsrail’in tepkisi için de pekala ‘eski tas eski hamam’ tabiri kullanılabilir. İsrail barış yapmamaya yeminli ve zira bedelini ödemek istemiyor. Hal böyle iken nafile bir biçimde ABD yönetimi İsrail’i iknaya çabalıyor. Boşuna ve zoraki bir çaba. En son Hillary Clinton, Netanyahu’dan barış konusundaki samimiyetini ispatlamasını istemiştir. Belki ondan barışmama inadında samimiyetini ispat etmesini isteseydi doğru adresten doğru bir dilekte bulunmuş olurdu.  Tarihe Davos moderatörü olarak geçen David Ignatius, The Washington Post’ta Obama yönetiminin yeni barış planını yazdı. ‘Obama weighs new peace plan for the Middle East(Wednesday, April 7, 2010)’ yazısında yeni plan kuvveden fiili çıkarsa 2000 yılında yürütülen ve başarısızlıkla sonuçlanan ve yine akabinde yapılan görüşmelerde varılan eksik veya natamam mutabakatın esas alınacağını yazıyor. Bu bağlamda konuyla ilgili görüş belirten iki Beyaz Saray yetkilisinden birisi ‘harita yüzde 90 nispette eski haritaya dayanıyor’ diyor.  Demek ki yüzde 10’luk bir dolgu yapacaklar. Böylece Obama yönetimi meseleye sıfırdan başlamak yerine seleflerinin ulaştığı sonuçlar üzerinden yeni bir süreç inşa etmeyi tasarlıyor. David Ignatius’un yazdığı gibi, esasında Obama yönetiminin niyeti Filistin’de barışı kotarmaktan ziyade, İran’ın önünü kesmek ve tıkanıklık yüzünden bölgede artan rolünü dizginlemek.  En azından İsrail’e pazarlama gerekçeleri bu.

Obama yönetimi Filistin-İsrail barışını madalyonun bir yüzü olarak görüyor. İkinci yüzü ise İran meselesi. Veya Filistin-İsrail meselesini tek bir stratejik meselenin iki yarısından birisi olarak mütalaa ediyor. Tek yumurta ikizi olarak görüyor. Dolayısıyla İsrail-Filistin barışının diğer yarısı İran meselesidir. Esasında 47 ülkenin katılmış olduğu Washington’da yapılan Nükleer Güvenlik Zirvesinin görünmeyen yüzü de İran’ın nükleer programıydı. Burada da Obama yönetimi kaçamak bir biçimde soru üzerine zoraki olarak bütün ülkelerin Nükleer Silahsızlanma Antlaşmasına (NPT) imza koymalarını istemiştir. Tahsis yerine tamimle ya da dolaylı olarak İsrail’i de işin içine katmıştır. 

*

Obama yönetimi esaslarda değil de yöntemde bazı değişiklikler yapıyor. Buna göre, Kissinger’den beri devam eden ve George Mitchell’ın da Kuzey İrlanda meselesinden dolayı tercihi olan parçalı çözüm veya adım adım politikası olan “Incrementalism’ yerine bütün bölgeyi ele alan topyekün bir hamle düşünüyor. Halbuki,  geçmişte buna İsrail’in de karşı olduğu biliniyor. Aksi halde, zaten 2002 Arap Planına destek verirdi. ABD yönetimi bu yeni politikanın gerekçesini, ‘ortamı İran’a ve müttefiklerine bırakmamak’ olarak takdim ediyor ve bir yetkilisi bunu şöyle gerekçelendiriyor: ”Küresel güç olmak, küresel sorumluluk getirir ve gerektirir. Biz de bunu yapıyoruz…”

Tasarıcılarına veya pazarlayıcılarına göre,  bu yeni plan İsrail’in güvenlik taleplerini kesin olarak göz önüne aldığı gibi Filistinlilerin de hükümranlık isteklerine cevap veriyor. Beyaz Saray bir taslak anlaşmasına ulaşmak için öncelikli olarak dolaylı görüşmeleri öngörüyor. David Ignatius’un yazdığına göre, Beyaz Saray yetkilileri Obama’nın bu planını diğer bir nedene de bağlıyor. Yani, Afganistan ve Pakistan bölgesinde ilerleme sağlaması ile de irtibatlandırıyor. Demek ki, Filistin meselesi bölge barışının da anahtarı.  Obama yönetimi en9 azından bunu kavramış bulunuyor. Belki de selefinden tek farkı bu olmalı. Zaten onu İsrail’e zoraki de olsa biraz mesafeli kılan da budur. 

*

24 Mart tarihinde (2010) Obama eski 6 ulusal güvenlik danışmanı ile bir araya geliyor ve tahsisen bu meseleyi ele alıyor. Bu grubun üyeleriyle Obama ayrı ayrı aylık periyodlarla zaten görüşmektedir. Lakin  Jim Jones’un davetiyle birlikte toplu olarak birlikte bir araya geliyorlar. Dünya meselelerini ve Ortadoğu’yu görüşüyorlar. Bunlar arasında Gerald Ford’dan baba Bush’a kadar bazı başkanların ulusal güvenlik danışmanlığını yapan bu işin gediklisi Brent Scowcroft da vardır. Beyaz Saray buluşmasında ilk konuşmayı yapan Brent Scowcroft, Obama’dan Ortadoğu’ya yönelik olarak bir barış taarruzunda bulunmasını talep eder ve yola eski mutabakata varılmış meseleler üzerinden devam edilmesini salık verir. Onun konuşmasını Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin sözleri takip eder.  O da bazı stratejik parametreler üzerinde durur. İsrail basınına göre bu iki eski güvenlik danışmanı İsrail ve dostlarının hafife aldığı isimler arasındadır.  Diğer katılımcılar arasında Sandy Berger ve Colin Powell ile birlikte Frank Carlucci ve Reaganlı yıllardan ve İrangate skandalından tanıdığımız Robert C. McFarlane da vardır. Yeni strateji iki ayaktan oluşmaktadır. İran ve Filistin. Formül de şudur: Ya ikisini de kazanacaksın ya da ikisiyle birlikte bölgeyi de kaybedeceksin. Lakin bölgeyi kazanmak için İsrail’in biraz kıpırdaması lazımdır.

İşte bütün düğüm buradadır. İsrail’i kıpırdatmak deveyi hendekten atlatmaktan daha zordur ve şimdiden İsrail mızıkçılık yapmaya başladı bile.  David Ignatius’un yazısına gelen tepkiler de bunu gösteriyor. İsrail ise hayır denklemini şu tez üzerine inşa ediyor. Barışı istemeyen biz değiliz, Filistinliler. Buradaki tabii ki yanılgıya düşmemek için barışı İsrail’in iradesi ve talepleri olarak algılamak gerekir.