'Eski sürüldü gitti'

AKP'nin kapatılmasını isteyenlerin temel hedefi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dı. AKP kapatılacak, Başbakan da beş yıllığına siyaset dışına itilecekti. Böylece Erdoğan'sız kurulacak senaryo ile iktidar partisi eski gücünü ve etkisini yitirecekti. İç karışıklıklara yuvarlanan ve zayfılayan yeni iktidar ise daha 'uzlaşmacı' davranmak durumda kalacaktı. Kiminle? Her şeyden önce statükocu ve demokrasi karşıtı güçlerle...Yani demokrasi müziğinin sesinin 'gereğinden fazla' açılmaması, statükocu ve huysuz apartman yöneticilerinin rahatsız edilmemesi talep ediliyordu.

Beklenen olmadı. Anayasa Mahkemesi, bir tür 'kapatma kurumu' olmasına, yaklaşım olarak 'kapatma' isteyen güçlere yakın bir çoğunluğa sahip olmasına karşın "Kapatıyorum" demedi, diyemedi. Çünkü, böyle bir kararın yol açacağı sonuçları görüyordu. "Kapat" diye tempo tutan güçlerin de eski mecalinin kalmadığının farkındaydı.

Kapatma isteğinin reddedilmesinden sonra 'uzlaşma' daha moda bir sözcük haline geldi. AKP'ye yönelik 'uzlaş' çağrıları, yüksek sesle dile getiriliyor. Tabii özellikle de Başbakan Erdoğan'a.

* * *
İç kavgaları öldüresiye sertleşmiş Türkiye'de tabii ki bir uzlaşmaya elbette gerek var. Asıl can alıcı soru nasıl bir uzlaşmaya ve hangi temelde uzlaşmaya gerek olduğu...

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç kararı okumadan önce bir çağrıda bulundu. Bu çağrının özeti şuydu: Parti kapatma gibi çok önemli siyasi kararların bizim sırtımıza yüklenmesi doğru değil. Parti kapatmayı zorlaştıracak değişiklikler dahil, Anayasa'nın bir an önce değiştirilmesi gerekiyor.

AKP'nin kapatılmasına kızan çevrelerden gelen tepkileri izliyorum. "Bunlara kalsa Anayasa'dan parti kapatma maddesi kaldıracaklar" gibi ifadeler kullanıyorlar. Statükocuların en lüks aksesuvarları olan 'parti kapatma olanağı'ndan vazgeçemediklerini görüyoruz...

'Uzlaşma' gerçekten hangi temelde olacak? Eski düzenin koruması temelinde bir uzlaşma, bir uzlaşma olabilir mi? 1982 Anayasası'yla ve onun yarattığı kurumlarla yaşamaya devam etmemiz mümkün mü?

* * *
Ergenekon davası da gösteriyor ki, statüko temelinde bir uzlaşmanın koşulları kalmadı. Çünkü 'Ergenekoncular' 12 Eylülcü rejimin aynen devamını istiyorlardı. AKP'nin iktidara gelmesine yol açan siyasi ve yasal zeminin daha da daraltılmasını istiyorlardı. Siyaset üzerindeki bürokratik vesayetin devamını sağlamak için bir çok şeyi göze almışlardı.Ama onlar büyük bir darbe yediler.

Anayasa değişikliklerine izin vermeyen Anayasa Mahkemesi bile artık 'sivil bir Anayasa' çağrısında bulunacak bir noktaya geldi.. Gerçekçi olan uzlaşma zemini; Avrupa Birliği yolunda ilerlemeyi kabul etmek ve demokrasi çıtasını yükseltmek anlamına geliyor..

Bu durum, bir ölçüde iktidarın ve muhalefetin de iradesinin ötesinde nesnel yeni zemini gösteriyor. Ergenekon davasının kamuoyu önünde sürecek hesaplaşması, demokrasi karşıtı güçleri daha da zayıf düşürecektir. Şimdiden düşürmeye başladı bile...

Bu nedenle siyasi sürecin bütün aktörleri şimdi yeni bir durumla yüz yüzeler. Bu yeni durum, siyaset alanının daha da demokratikleşmesini gerektiriyor.
Kaybedenler, tabii ki güçlerini tamamen yitirmediler. 'Derin devlet' kolay pes etmez. Bu nedenle çatışmalar güç gösterileri geçmişe göre düşük yoğunluklu olsa da sürecektir. Ancak artık eskiyi yeniden ihya etmeleri mümkün değil. Uzlaşma olsa bile daha ileri bir zeminde uzlaşma olmak durumundadır.

* * *
Bu süreçten AKP de yaralar aldı. CHP ve militarist güçler onlardan da çok. Bütün siyasi aktörler yeni bir zeminde eksisinden farklı yeni uzlaşmalara gireceklerdir. Artık dün yok, bugün var.

Eski dengelerin yerini önümüzdeki süreç içinde yeni dengeler alacaktır. 'Demokrasi bir yolculuktur' deyimini seviyorum. Bu yolculuk, tersine çevirmek isteyenlerin çaresiz bakışları arasında ileriye doğru devam ediyor.
Aşık Muhittin Abdal'ın eskinin sürülmesinin üzerinden yeninin yetiştiğini anlatan ünlü dizeleri içinde bulunduğumuz durumu güzel özetliyor: "Eski sürüldü gitti/Geldi yenisi yetti."

Kaynak: Radikal