Eski ile yeni savaşı bu

Bunlar benim izleyebildiklerim, gözümden kaçanlar da vardır.

Gözünü etraftaki çirkinliklere kapatacak, burnunu pisliklere tıkayacak hali yok yazarların; Türk basını geleneksel olarak kavgacı bir basın zaten, kalem kavgalarının haddi-hesabı yoktur bizde. Ancak bu kadar çok köşede eşzamanlı atışlar ve neredeyse bütün kavgaların 'gazetecilik anlayışı' odağında buluşması büyük bir yenilik...

Kavga ne sebeple çıkmış olursa olsun, çatışanlardan birinin geçmiş 'günahları' üzerinde yoğunlaşması, şimdi karşı karşıya olduğumuz manzaranın aslında gecikmeli bir tablo olduğunu -hiç değilse bana- düşündürüyor.

Mehmet Altan ile Oktay Ekşi arasında patlak veren, benim 'başyazarlar savaşı' olarak yansıttığım kavgaya baktığımızda bunu çırılçıplak görebiliyoruz. Tıpkı Umur Talu'nun, vefatı üzerine Erdal İnönü'ye Hürriyet'in reva gördüğünü ileri sürdüğü 'haberle yıpratma' alışkanlığına ışık tutan satırları sözgelimi... Ya da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetine katıldığı için çarmıha gerilmek istenen Perihan Mağden'e 'uydurma haberle saldırma' girişimi gibi...

Bunların hepsi Türk basınının bir hastalığını ele veriyor... Saldırıları sürdürenlerin sığındıkları taktikler kadar, kullandıkları üslup da eski alışkanlıkları yansıtıyor. Benim iddiam şu: Dünyanın ve Türkiye'nin aldığı yeni biçim, eski üslupla eski taktiklere sıvananların işini zorlaştırıyor; geçmişteki benzerlerinden farklı olarak, bu kavgalar, hatalı olanları okurların gözünden düşürebilir. Sonunda kazanmayı umarak ağzını açanların kapağını kaldırdıkları pislikler, onların açıklamalarının gündeme taşıdığı 'sorunlar' yüzünden, aleyhlerine sonuç verebilir.

Göreceğiz.

Madem Ekşi-Altan kalem savaşını buraya taşıdık, iddiamı o olay üzerinde test edebiliriz.

Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi, geçmişte üzerine fazla gelindiğinde, başyazarlık kurumunu "Bir gazetenin başyazarı, sütununda bireysel görüşünden çok gazetenin yayın politikasını yansıtır" biçiminde tanımladığını unutmuş, çok öznel, çok kendine mahsus görüşleri başyazı sütununa taşıyabildi. Mehmet Altan'a cevap verirken, onun bilimsel kimliğine ve ulusuyla gurur duyup duymadığı gibi konuyla ilgisiz bir noktaya takılıp kalması dikkat çekiciydi.

Mehmet Altan ise, star'daki başyazı sütununda, sürekli hep aynı noktayı vurdu durdu: Oktay Ekşi'nin 28 Şubat günlerinde oynadığı rol ve özellikle 'andıç' belgesinde uyduruk bir bilgiye dayalı yorumu 'güvenilir bir yazara yaptırma' öngörüsünün Hürriyet'in başyazı sütununda karşılığını bulduğu gerçeği...

Karşılıklı atışmanın son salvosu Mehmet Altan tarafından atıldı. Orada birbiri ardına birkaç önemli soru sordu star başyazarı. Bir okur olarak sizin de cevabını mutlaka merak edeceğiniz türden sorular bunlar. Bakma fırsatınız olmamıştır diye buraya aktarayım o soruları. Okuyalım:

"Şimdi gelelim senin andıç ulaklığına. / İnsanların vurulmasına, işsiz kalmasına, hayatlarının savrulmansa yol açan kampanyanın ilk işaret fişeği olan senin yazına. / 'O yazı resmi bir kaynaktan gelen bilgiye dayandırılıyordu' diyorsun. / Hangi resmi kaynak o? Resmen Türk Genelkurmay'ı mı verdi sana o bilgiyi? / Yoksa bir cuntanın üyesinden mi aldın? / 'Kaynak' Genel Kurmay mıydı yoksa cunta üyesi bir general mi? O iftiraların kaynağı kimdi? / Dün Cumhuriyet'te Oral Çalışlar senin de içinde olduğun yeni bir andıç kuşkusunu ima ederken, Sabah'ta Emre Aköz de, sana o 'belgeyi' veren iki cuntacı generalin adını yazdı. / Sana o iki general mi ulaştırdı belgeyi? / 'Güvenilir' bulduğun 'resmi kaynak' onlar mıydı? Hangi yoldan o iftiralar sana ulaştı? / Bunların cevabını ver."

Kendini savunma konusunda Türk basınının eski alışkanlıklarını sürdürme yanlışına düşerse, Oktay Ekşi, önünde varolan iki yoldan birine sapacaktır: Ya kalemini susturup kavgayı tek taraflı bitirecek ve üzerinde dolaşan kara bulutların kendiliğinden dağılmasını bekleyecektir; ya da Mehmet Altan'ın sorularını görmezden gelip onun kendisine yönelttiği sert cümlelerden daha sert ifadelerle cevap yetiştirmeye çalışacaktır...

Eskiden olsa etkili olabilirdi bu yöntem, taraf olan askerlerin bile konuşmaya başladığı günümüz ortamında bu taktiklerin işe yaramayacağına kalıbımı basarım...

Göreceğiz.

 

 

Kaynak: Yeni Şafak