Öncelikle bir şeyden emin olmamız gerek. Seçilmiş başkan Muhammed Mursi’ye karşı Mısır’da yapılan askeri darbenin, ne Mursi’nin kişiliğiyle, ne Müslüman Kardeşler içerisinde yer alan bazı Vehhabi kimliklerinin yükselmesine karşı duyulan korkuyla ne de Amerika’nın liderliğinde yürütülen Batı projesinin parçalanmasını önlemeyle ilgisi var. Ancak, bu durum, Müslüman Kardeşler’in Mısır’da iktidara geçmesinden sonra bazılarında bir takım endişelerin belirmediği anlamını da vermiyor.
Darbe destekçilerinin abartılmış iddialarına göre, General Sisi’nin darbe yapıp ülke siyasetini alt üst etmesinin, Mısır’ı bulandırmasının arkasında ülkenin içine düştüğü hazin ekonomik çöküş var. Ancak sebeplerin tam da böyle olmadığına dair bazı gerçekler de yok değil. Amerika’nın ve Batı’nın temsilciliğini yapan uluslar arası güçler ve onların yerel ajanlarının bazı faaliyetlerinin yanı sıra, “Vatan” gazetesi genel yayın yönetmeni Mecdi El Celad’ın da Youtube’de yayınlanan bir videosunda sarf ettiği sözler, konuyu başka bir mecraya çekiyor. Videodaki bilgilere göre; Ömer Süleyman, Arap ve Amerikalı istihbarat elemanlarıyla görüşüp, Müslüman Kardeşler’i yok etmek için çalışmalara başlayacaktı ama 25 Ocak devrimi tüm planı alt üst etmişti.
Amerika Birleşik Devletleri, Enver Sedat’ın da belirttiği gibi, onun döneminden beri Ortadoğu’daki siyaset oyunların şifrelerinin yüzde 99’unu elinde tutuyor. Bunun karşılığında ise Mısır ordusuna senelik 1 milyar 200 milyonluk bir hibe, komutanlara Amerika’da verilen askeri eğitim ve orduya amerikan silahlarıyla sağlanan destek var. Hedef, Amerika’nın bölgede uygulamak istediği projelere karşı sesini yükseltecek her türlü asker veya sivil muhalefeti bastırmak. Eğer Amerika, Mısır’la ilgili bir karar alır da, Askeri meclis işbirliğine yanaşmazsa veya kongreden gelen heyeti kabul etmeyi durdurursa veya Amerikan savunma bakanı Chuck Hegel ile haftada üç defa telefonda konuşmayı reddederse, oraya müdahale şart demektir. Zaten General Sisi bu durumu Washington Post’a verdiği özel röportajda “ Amerika’nın Mısır’daki olaylar karşısında kayıtsız kalması mümkün değildir” sözleriyle özetlemişti.
Darbeyi hızlandıran bir diğer sebep ise, Muhammed Mursi’nin devlet başkanlığını bırakması ve kendisinin aday olmayacağı erken seçim tarihini açıklaması için yapılan protestoların ve gösterilerin yetersiz kalmasıydı. Erken seçim kararı daha önce yerel kuvvetler aracılığıyla gündeme getirilmişti. Ancak bu önerinin Mursi’nin karakteriyle de hiçbir alakası yoktu. Dolayısıyla ortaya atılan Mursi’nin, Mısır’ı Hamas’a, veya Katar’a veya Amerika’ya satmaya kalkması veya ülkenin üzerine komplo kurması iddiaları aslında oyunun parçalarından biri değildi.
Fakat temel problem, Muhammed Mursi’nin başarılı ilerleyişi, silah ticaretini, iş adamlarını ve ekonomi imparatorluğu kuran orduyu kontrol altına almaya başlamasıyla ülkeye getirdiği istikrardan dolayı hissedilen korku olmuştu. Dolayısıyla 3. sebep direk General Sisi’nin şahsi ihtirasları ve Mısır liderliği için duyduğu özlemdi. Ömer Süleyman’ın çekilmesiyle ve kısa bir süre sonra da ölümü, devletin güvenliğinin ve istihbaratın çökmesi Sisi’nin istihbaratın en önemli adamı olmasına sebep oldu. İstihbaratın en önemli özelliği, başına geçen kişiye ciddi bir otorite yetkisi vermesi, kaderini değiştirecek yollar çizmesi ve Mısır gibi diktatörlüğe doymuş ülkelerde varlığından tamamen soyutlamasıdır. Ancak bu hiçbir zaman mutlak bir gücü temsil etmez. Nihayetinde istihbarat da beşeri bir eylemdir daha fazlası değildir. Mısırlı devrimciler istihbarat da dahil olmak üzere güç araçlarını hezimete uğratmayı başarmışlardır ve çatışma halinde olduğu sürece yenilgiye uğratacaklardır ki 25 Ocak 2011’de tam da bu olmuştur.
General sisi ise 25 Ocak devrimini tam kavrayamamış ve ona sahip çıkamamıştır. Devrimcileri ezmek ve kendisine göre her şeyin üstesinden gelebilecek olan orduya yeniden güveni sağlamak için Deve savaşındaki olayları karartmaya çalıştı. Sisi’nin Genel Kurmayın başkanı olması kaderinin bir yazgısı olarak mı geldiğini veya bir aldatmacanın sonunda mı bu makamı elde ettiğini bilmiyoruz. Bilinen şey, Sisinin bu makama bir kısmı eski rejini kalıntısı olan, bir kısmı devrim karşıtı bir kısmı da Hişam Kandil hükümeti üzerinde etkin olan isimlerin oluşturduğu melez bir hükümetle birlikte geldiği gerçeği. Sonrasında da zaten Mursi’nin tüm başarılarını gölgeleyen ve yalan haberler yapan medyanın felaketi geldi. Siyasi fuhşa dalan medya, eşi görülmemiş bir şekilde 30 yıl boyunca zulüm gören ve bilinci erimiş bir halkın kafasını daha da bulandırarak ülkede genel bir panik havası yaratmaya başladı. Bu öyle bir panik ve korkuydu ki, tüm vatandaşların ellerinden umutlarını yok etmeyi hedefliyordu. İşte bu esnada kendisini tehlikelerden korumak ve sıcak samimi bir ortamda huzurla yaşamayı arzulayan halk ise bu arayışı esnasında, duygularını harekete geçirmek için iyi kelimleler seçen Sisi’yi karşısında buldu.
Darbe gerçekleşti ve birden kurbanlar sel gibi akmaya başladı. Mübarek rejiminin kalıntıları mutluluk içerisinde iken, Sisi ulusal bir kahramana dönüştü. Müslüman Kardeşler olaylara pragmatist yaklaşamadı belki ama asla vatan haini değillerdi. Onlar yalnızca iktidarın bir parçası olmak istiyorlardı ama devrimcilere dönüştüler. Mursi ülkenin lideri olmak istemişti ama birileri onun sadece devrimci olarak kalmasını arzuladılar. Bu yüzden meydanlara döküldüler, protestolara başladılar. Bundan sonrasında ise Amerika’nın Irak’ta yaptığı gibi Mısır halkına karşı şiddet ve katliamlar başladı. Tahrirde, Gize’de, Ramses’te, Nahda’da ve Rabia’da ordu eliyle yapılan katliamlara bazılarının sevinç çığlıkları karıştı. Sürgünler, hapisler ve soğukkanlılıkla yapılan katliamlar devam ediyor Sisi ise hep, bu sefer son diyerek başka ölümler olmayacağını düşünüyordu. Fakat halk vazgeçmedi ve kurşunları karşılamak için sokaklardan geri gelmedi. Bunun üzerine ümitsizliğe düşen General, gizlenmeye karar verdi ki bu onun suikasta kurban gittiği şeklindeki haberlerin yayılmasına neden oldu. Suikast haberinin hiçbir temeli yoktu şüphesiz. Bana göre bunun sebebi Sisi’de psikolojik sorunlar baş göstermesiydi. Sisi’nin ortadan kaybolmasından üç ay sonra tekrar görünmesi de yine “dışarıdan” gelen emirler doğrultusunda oldu. Bu nedenle Mısır devleti paramparça olsa da o bir güç olarak kalacaktı. İşte bu yüzden yargıyı kullanarak 20 bin Mısır vatandaşını hapsetmesi, bozuk ve fasid yargı karşısında uluslar arası toplumun sessiz kalması normal olacaktı.
Peki, sonrası için ise General Sisi neler yapacak? Mesela, Abdülfettah Sisi, cumhurbaşkanlığına adaylığını koyup genelkurmay başkanlığından istifa ederek kendisini böyle bir riske sokacak mı? Eğer ülkenin liderliğini eline geçirirse kendisine karşı darbe yapılmayacağından nasıl emin olacak? Veya orduda kalıp da seçimlerde kendisine tabi olacak birisini nasıl aday gösterip kazanmasını sağlayacak? Veya kendisinin arzuladığı bir isim başa gelse bile sadakatini nasıl garantileyecek? General, halk meclisi üzerinde otoritesini kurabilecek mi? Mısırlıların Hüsnü Mübarek’e yaptıkları gibi kendisine karşı ayaklanma çıkarmayacaklarından emin olabilecek mi? Çünkü Mısır’da şu an istihbaratta öğretilen tek şey, hiç kimsenin kimseye güvenmemesi gerektiği ve her şeye karşı şüpheyle yaklaşması gerektiğidir.
Bir de madalyonun diğer yüzü var. Mesela Sisi, Müslüman Kardeşler ile her hangi bir uzlaşı noktası yakalayabilecek mi veya bunu ister mi? Bunun dışında darbeye finansal destek sağlayanların çıkarlarını ne kadar gözetebilir? Çünkü finansör sadece çıkarlarına para öder, amacı entegrasyon değil parçalamadır. Kendisinin ilgili olduğu orduya para öder, Sisi’nin ordusu ise umurunda olmaz. Kendi önceliklerine herhangi bir zarar gelirse desteğini hemen çeker ve Mısır’ın liderini sorunlarıyla tek başına bırakır. Derinleşen ekonomik kriz, petrolün olmayışı, maaşları ödeyecek nakit paranın bulunmayışı, elektrik kesintileri.. Yeni lider kurallara uymadığı taktirde tüm bu sorunları çözmek için hiçbir yardım alamaz. Her şeyi bırakıp gitmek istese bile kendisini hangi devlet ne sıfatla karşılar ve himayesi altına alır?
Tüm bu sorunlardan kurtulsa bile Sisi, bundan sonra kendisini nasıl tanımlayacak? İş adamlarına, bürokratlara, yolsuzluk yapanlara, fakirlere kendisini nasıl gösterecek? Yoksa durum eskiden olduğu gibi mi süre gidecek? Yani Mübareksiz Mübarek rejimi mi devam edecek? Devlet bu yetersiz ve başarısız sistem üzerine mi kurulacak?
Bazıları Mübarek rejimini tamamen ortadan kaldırdıklarını iddia ediyorlar. Bu, fanteziden öte bir şey değil. Abdülfettah Sisi, kendisini iktidar yapan eski rejim ehlini nasıl ve neden ortadan kaldırır ki? Ya da arkasında duran Mübarek döneminin işadamlarına nasıl tavır alır ki? Kendisini ayakta tutan ver planlarını uygulamak için araç olarak kullandığı savcıları ve medyayı nasıl yok eder? Sisi, kendisinin de sonunu Muhammed Mursi gibi görmek istemiyorsa bunların hiç birini yapmaz, yapamaz. Bu da aslında onun esir bir general olduğunu gösteren en önemli delil olarak kalır.
Kaynak: Abdünnebi Ferec/ Rai Al Yowm
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız