Ertuğrul Özkök Olsaydım...*

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök"ün "Başörtülü Kadın Olsaydım" başlıklı yazısına bakıyorum. Şu izlenimlerime herhalde çok katılan olacaktır;

 

            Ertuğrul Özkök, bir anda ibret vesikası oluverdi.

 

Meğer insanın kendi yaşamını kişisel arzularına göre belirlemesi ne kadar da içler acısı bir şeymiş.

 

Daha da önemlisi, bu tuhaflığı görmeme konusunda insanın nefsi nasıl da büyük bir çaba içine giriyormuş.

 

Daha daha da önemlisi, bu anlayış insanın benliğine işleyip, nasıl da bir perde olup gözlerine inebiliyormuş.  

 

            İçinden geçenleri bu kadar ayan beyan dışa vurması onu çok rahatlatmış görünüyor.

 

Demek ki, insan zevk ve arzularının esaretinden kurtulabildiği gibi, onlara esir olmak için de en içten bir çabayla mücadele edebiliyormuş. Yani, bir gazeteci meslek hayatını başörtüsünü toplumda istenmeyen bir varlığa dönüştürmeye adadığı kadar, kişisel zevklerini başkalarının inançlarını küçük düşürmek için rahatlıkla kullanabiliyormuş.  

 

            Benim özlediğim "açık fikirli" gazetecilik anlayışı bu.

 

Fikrini dolambaçlı yollara saptırmadan, namusluca ortaya koymak. Mesela, İslam inancın önemli gereklerinden birisi olan başörtüsünü kamuoyunda tu-kaka nesnesine dönüştürmeye çalışırken, bunu bazı bahanelerin arkasına sığınmadan yapmak.  Söyleyecek sözünü dallandırmadan, budaklandırmadan "İslam dini bunu emredebilir. Ama ben bu emri bir put olarak görüyorum ve başı açık bir ülke istiyorum" diyerek niyetini ayan beyan ortaya koymak….

 

            İnancının gereklerini ortaya koymak kadar, bu inancın gereklerinden farklı düşünmekte, fikir özgürlüğü açısından meşrudur. Hiç kimse bir dinin, ideolojinin, sosyal ya da siyasi oluşumun prensiplerini kabul etmek zorunda değildir. Herkes inandığı değerleri özgürce savunup, bunu dile getirebilme hürriyetine sahip olmalıdır.

 

Yani, biri "İslam inancı emrettiği için kişisel arzularımdan, zevklerimden, sosyal statümden, çıkarlarımdan vazgeçmem gerekir" diyebiliyorsa, aynı şekilde bir başkası da "ben dünyevi heva ve heveslerimi ahiretin güzelliklerine tercih ederim" diyebilmeli.

 

            Elbette ki Ertuğrul Özkök"ün inancına karışmak haddime düşmez.

 

            Ama ben Ertuğrul Özkök olsaydım, gazetecilik mesleğimi önüme koyar, başımı iki elimin arasına alıp bir düşünürdüm. Dünyanın geçici zevklerine, bugün var olan ancak daha sonra yok olup gidecek zevk ve arzularıma uyup ahretimi heba etmemeye çalışırdım.

 

            Bugün sosyal yaşantımda beni yüceltecek ancak günü geldiğinde kalıcı mevki ve makamların dağıtılacağı günde beni rüsvay edebilecek statümü, görevimi, makamımı bir kez daha hangi amaçlar uğrunda kullandığımı düşünürdüm. Hayattayken daha fazla konuşulmak, daha fazla gündemde kalmak, daha çok tartışılmak için yazdığım yazıları, söylediğim sözleri henüz muhasebe etme fırsatım varken, hesabımı iyi yapardım.

 

            Ölümü düşünürdüm mesela. Uğruna milyarlar harcayarak güzelleştirmeye çalıştığım, bakımını yapmak için canımı dişime taktığım bedenimin 2 metre derinliğindeki çukura düştüğünde bana ne kazandıracağını düşünürdüm. Zevk almak uğruna bir kenara attığım değerlerimin değere bineceği bir zaman geldiğinde, elimdeki sermayenin ağırlığını hesap ederdim.

 

            Hayratımın artık belirli bir noktasına gelmiş bir gazeteci olarak, "mahalle baskılarını" bir kenara bırakarak, yaşamımı ve mesleğimi nerede tükettiğim konusunda özgürce düşünürdüm.

 

Onlarca yıllık meslek hayatıma dönüp bir bakardım mesela. Acaba amacı insanları gelişmelerden haberdar etmek olan mesleğimin ne kadarını bu amaca yönelik olarak kullanıyorum diye geçirirdim içimden. Yöneticisi olduğum kurumun çıkarları mı, yoksa beni ben yapması gereken değerlerim mi benim için önemliymiş? Bugüne kadar hangi değerleri baş üstünde tutmaya çalışmışım diye düşünürdüm örneğin; Kişisel çıkar ve nefsi arzularımı mı yoksa mesleğimin, vicdanımın, insanlığımın ve aklımın gereklerini mi?

           

Evet, güzellik bu dünyaya ait bir şeydir. Ancak dünyaya ait olan bu güzellik geçici ve yapay bir güzelliktir. Asıl güzellik, bir avuç toprağa dönüşecek olan et yığını değil, asla yok olmayacak, ebediyen var olacak olan ruhun güzelliğidir. Mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur der bir düşünür. Evet, mezarlıklar aynı zamanda dünyanın "en güzellerli" ile de doludur.   

 

            Ama emin olunuz ki, ahiret gerçek güzelliktir ve asla ihmal edilmemelidir…

 

 

 

 

 

 

 -----------------------------------

 

* Bu yazı, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök"ün, 15 Haziran 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi"nde, Reyhan Gürtuna"nın başını açmasıyla ilgili olarak yazdığı "Başörtülü Bir Kadın Olsaydım" başlıklı yazısına göndermedir.