Ertuğrul Bey'i niçin davet etmediniz?

 

Sayın Başbakan gazetecilerle bir evde toplanıp memleket meseleleri üzerine muhabbet etmek istiyorsa mutlaka onu da çağırsın.
Öyle ayrım gayrım yapmasın.
Sabah'tan Ergun Babahan, Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Doğan Grubu'ndan Taha Akyol, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Star'dan Musatafa Karaalioğlu var ama Ertuğrul Özkök yok.


Oldu mu şimdi?


"Makul akıl insanı" bak ne kadar kırılmış:


Davet edilmemesini, lafın belini biraz kırsa da, nihayetinde, "belli bir öfkeyi ve kızgınlığı yansıtan bir motif"e bağlamış.


Daha beteri, "anti-demokratik" ve "çoğunlukçuluk" zihniyetinin tezahürüdür bu, demeye getirmiş.


Bu arada, her siyasetçinin, istediği gazetecilerle konuşma özgürlüğü olduğunu ifade etmeyi de ihmal etmemiş tabii.


Böyle hakikatli, böyle güzel bir insan Ertuğrul Özkök.


"Sakın bunu bir sitem yazısı olarak algılamayın." demesine bakmayın siz; fena halde kırıldığı besbelli.


Alışkın olduğu bir şey olsa hadi neyse; lakin yıllar yılı, "Telefonum çaldı, arayan başbakandı…" şeklinde lakırdılar eden bir insan evladı için gerçekten de hazmedilir bir şey değil bu.


Öyle ki, bu kırgınlıktan, davette hazır bulunan gazetecilerin nasibine şu cümleciği düşürmüş:


"Eminim, bu tablo o toplantıya katılan bazı arkadaşlarımızı da rahatsız etmiştir."


Dikkat ettiyseniz, "bazı arkadaşlarımız" diyor.


Demek ki, bazılarından hepten umudu kesmiş.


Mesela, Ergun Babahan'ın, "Ertuğrul niye yok?!.." diyerek 'isyan' edebileceğine hiç ihtimal vermediğini tastamam kestirebiliyoruz.


Peki, içinde Ertuğrul Özkök şahsiyeti barındırmayan "bu tablo", toplantıya iştirak eden hangi gazetecileri rahatsız etmiş olabilir?


Listeye bir kez daha baktım; doğrusunu isterseniz, şappadak "işte bu" diyebileceğim biri yok.


Zaten, Cengiz Çandar'ın toplantıya ilişkin dünkü yazısında yer alan, "Çok güzel bir geceydi gerçekten. Neşeli. Bol şakalarla geçen." şeklindeki ifadesi, kimsenin rahatsız olmadığını açık seçik gösteriyor.


"İçerden bir dedikodu" aktaracak kadar "içeriye" kulak kabartan Ertuğrul Bey, sanmam ki, bu acı gerçeği bilmesin.


Biliyor.


Hiç bilmez olur mu?!


Yokluğumdan niçin rahatsızlık duymadınız, diyecek hali yok ya.


Her bir şeyin yolu yordamı var.


Vaktiyle benzer haksızlığı yapan bir başbakanın tutumundan rahatsızlık duyarak, "Bu uygulamadan vazgeçmezseniz, bir dahaki geziye ben de katılmam..." uyarısını yaptığını dillendiriyor ya, daha ne desin?


Gelgelelim, vefa nerde?!


Gerçi, vefasızlıklarını yüzlerine vurmak hem nafile, hem de bir yığın sevimsiz lafazanlığa neden olabilir.


Çünkü "Genel Kurmay brifinglerine koşarken, şu 'akredite gazeteci' ayrımcılığına artık bir son verilsin, demek aklına gelmemişti…" diyerek cıngar çıkarabilirler.


Başbakan telefonlarından bahsederken diğerkâmlığın neredeydi, diye sorabilir; hiç yoktan yere andıç mevzusunu açabilirler.


İyisi mi tadında bırakmak, fazla karıştırmamak lazım…


Şu sözüm de sana Akif Beki:


Madem Ertuğrul Bey'i çağırmıyorsunuz, bari cep telefonuna bir mesaj çekip, "Yurtdışında bulunduğunuz için sizi davet edemiyoruz…" diyemez miydiniz?


Böylece, durumdan vazife çıkartıp yurtdışına çıkar; hem mezkur mesajdan (Lagendijk'ten aldığı mesaj misali) keyifle bahseder, hem de kurnazlığını gizleyebilme fırsatı bulurdu.


Sizin bu halden anlamazlığınız yüzünden, dünkü yazısına başlarken kurduğu, "Hafta sonu yurtdışındaydım." cümlesine gömmeye çalıştığı "çağırsanız da gelemezdim" kurnazlığı, kabak gibi açıkta kaldı.


Ayıptır, günahtır. Böyle yapmayın.


İmdi, dikkat isterim.


Hazret toplantıya katılsaymış, Sabah-ATV Grubu'nun satışı konusunda, Yüce Divan'dan girip Mesut Yılmaz'dan çıkarak bir yığın hatırlatmayı yapacakmış.


Diyor ki:


"İşte bu yüzden böyle yemeklere, geçmişi hatırlatacak bazı gazetecileri davet etmek yararlı olur."


Gördünüz değil mi; zımnen de olsa, toplantıya katılan gazetecileri tek kalemde harcayıp, nerdeyse 'yalaka' konumuna nasıl da indirgiyor! (E'e, siz misiniz Ertuğrul Bey'in davet edilmemesinden rahatsızlık duymayan.)


Hepsi bir yana da, ben Başbakan'ın yerinde olsam, 10 gazeteci çağıracağıma sadece onu çağırırdım. 10 kafadan ses işitip, kafamı şişirteceğime, bir kafadan 10 farklı ses duymayı daha ergonomik bulurdum.


Hem demokrat, hem "herşeyhukuktanibaretdeğil"ci, hem liberal, hem "darbesevici" bu kadar renkli kişilik dünyanın neresinde var?


Buldunuz da aranıyorsunuz.


Üstelik kimseden çekinmeden geçmişi hatırlatma marifeti olduğuna göre,

Güneş Taner'le telefonda yaptığı teşvik pazarlığını da bi güzel anlattırır, dinlerdiniz.

 

Kaynak: Yeni Şafak