Ermenistan açılımının Avrupa Birliği boyutu

Son haftalarda giderek politikanın moda terimine dönüşen "açılım" kelimesi Ermenistan'la ilişkiler için de kullanılıyor artık, bu ülkeye açılım biraz eski de olsa. İmzalanan son iki protokol ve açılımın zamanlaması, iki tarafın ciddi adımlarla ilişkileri yeni ufuklara taşımaya kararlı olduklarına işaret ediyor. 

Bu yeni politikaya karşı Türkiye'de, Ermenistan'da ve diasporada muhalif seslerin yükseleceğini, özellikle milliyetçi kesimlerin karşı çıkacağını öngörmek pek zor değildi. Fakat Ermenistan milliyetçileri ile Türk milliyetçilerin yakınlaşmaya "ihanet" terimi gibi aynı kelimeleri kullanarak karşı çıkması, şaşırtıcı olmasa da, ibret vericidir, diyebiliriz.

Ermenistan açılımına karşı getirilen en ciddi eleştiri, Türkiye'nin karşılıksız taviz verdiği ve Karabağ konusunun protokollerde konu edilmediğidir diyebiliriz. Bu eleştiriyi getirenler, dolaylı olarak son yıllarda sürmekte olan Ermenistan politikasını savunuyor. Fakat konuya biraz yakından baktığımızda hem söz konusu eleştirinin yanlış olduğunu, hem de bugüne kadar sürmekte olan Ermenistan politikasının her türlü dinamikten yoksun Türkiye'yi Azerbaycan dış politikasında bir nesne olmaya indirgediği görülecektir. Bu tür bir politikanın sorunun diğer uluslararası boyutlarını ihmal etmesi ve çaresizliğini uluslararası kamuoyunda "anlaşılmama" veya "kötü niyet"le açıklamaya çalışması bir bakıma normaldir. Ermenistan açılımına Brüksel'den baktığımızda bu açılım sadece Türkiye'yi "nesne" olmaktan kurtarmakla kalmamaktadır. Açılım Türkiye'yi kendi milli çıkarlarını da göz önünde bulunduran, fakat aynı zamanda Kafkaslar'da önemli bir politik etken olmaya aday, hatta Karabağ meselesinde Minsk Grubu dışında olmasına rağmen Rusya kadar etkin bir konuma getirecektir. Türkiye'nin bölgede etken olması ise Azerbaycan'ın işgal edilmiş topraklarına kavuşması ve Karabağ sorununa çözümü için yeni dinamikler kazandıracağını tahmin etmek yanlış olmaz. Yani Ermenistan açılımı, sadece Türkiye'nin milli çıkarlarının gereği değil, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde barış için de önemli bir kazançtır. Konuyu biraz açalım.

STATÜKO AZERBAYCAN'A DA FAYDA SAĞLAMIYOR

Bilindiği gibi Ermenistan'la ilişkiler Ermenistan-Azerbaycan savaşı ile donduruldu. Türkiye Ermenistan'ın Azeri topraklarını işgaline şüphesiz kayıtsız kalamazdı. Diplomatik ilişkiler donduruldu, sınırlar kapatıldı. Sonra? Türkiye yıllarca kendi hedef ve amacı olmayan, kriz üzerinde aktif bir rolden yoksun, Azerbaycan'ın Ermenistan politikasında bir baskı aracı olmaktan öteye gitmeyen bir konuma düştü. Rusya'nın denetiminde kurulan Minsk Grubu'na girmek bir yana, sınır komşusu iki ülke arasında Fransa kadar bile etkin olamadı. Daha da vahimi, Ermenistan'la ilişkiler, 1915 olayları sadece ABD-Türkiye ilişkilerinin yıllık gerilim platformu olmakla kalmadı, iç politikada da kin tohumları her yıl yeniden serpildi. Hrant Dink'in öldürülmesi bu kin tohumları ve yeşermesinin sadece görülen sivri ucudur.

Bu politika, "hedefi" olan Azerbaycan'a destek sağladı mı, sorusuna da olumlu cevap vermek mümkün değil ne yazık ki. Hâlâ sadece Karabağ değil Azerbaycan topraklarının yüzde 24'ü işgal altında, bir milyona yakın insan yurdundan edilmiş sefil bir durumda barakalarda yaşıyor. Ermenistan açısından da bu politika beklenen etkiyi yapmadığı gibi, eski yaraların kanaması yanında Ermenistan iç politikasında milliyetçi şahinlerin değirmenine su taşımaktan öteye gitmedi. Bununla da kalmadı, Ermenistan'ı Rusya'nın kucağına itti. Bu politika Ermenistan'ın Rusya'nın elinde sadece Azerbaycan'a karşı değil, genel olarak Kafkaslar'da araç olması sonucunu doğurdu. Ermenistan'ın son yıllardaki "denge politikası" dediği batı sempatisi ile Moskova arasında sürdürdüğü politika yüzde 100 Moskova endeksli bir politikadan ibaretti. Bu politika Batı başkentlerinde anlayış bulduysa, Türkiye'nin boykot politikası yüzünden bulmuştur.

Son yıllarda süren Ermenistan politikasının en üzücü sonucu ise Azerbaycan ile Ermenistan arasında gerekli barış politikasını desteklemek yerine, sadece Rusya'nın çıkarına olan gerilim politikasının aracı olmasıdır. Rusya için Kafkaslar'da barış kendi denetiminde mümkündür. Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'ın bağımsızlığı Rusya'nın Orta Asya ve genel olarak enerji politikasındaki etkinliğini "tehdit" etmektedir. Gürcistan bu yüzden cezalandırılmaktadır. Rusya'nın denetiminde ise Azerbaycan ile Ermenistan arasında gerilimin sürmesi bu iki ülkeyi Rusya'dan bağımlı kılan en önemli olgudur. Türkiye ilk defa bu politikaya alet olmaktan çıkan Kafkaslar'ı uluslararası ilişkilere entegre eden bir açılım geliştirmektedir. Kafkaslar'da barış, ki bu Ermenistan Türkiye ilişkilerini de kapsamaktadır, bu açılımın ön şartıdır. Kafkaslar'ın bağımsızlığı ise AB için Orta Asya enerji kaynaklarına Rusya'dan bağımsız bir şekilde NABUCCO üzerinden ulaşmak için ön şarttır, Türkiye'nin "köprü" olabilmesi için de.

KİLİT KONU: ENERJİ KAYNAKLARI

Karabağ meselesine, Türkiye'nin bu konuda karşılıksız "taviz" verdiği tezine gelince, sözü, üniversite eğitimini Amerika'da almış konunun uzmanı eski Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanian'ın kaleminden okuyalım: "Bugün Karabağ meselesi Ermenistan Türkiye ilişkilerinde, Türklerin Ermenistan ve Azerbaycan ile eşit konuma geldiği paralel bir sürece dönüşmüştür. Türkler Karabağ meselesinde tartışma hakkını hem ikili ilişkilerde, hem de bölge düzeyinde elde etmiştir. Artık Karabağ sorunu Türkiye-Rusya gündeminde, ABD-Türkiye gündeminde ana sorun haline geldi. Geçmişte bu mümkün değildi. Türkiye bir şekilde bölge üzerine Türkiye, ABD, Rusya, İsviçre, Ermenistan, Azerbaycan'ın katıldığı, Türk Dışişleri Bakanı'na göre sadece bölge sorunları, Türkiye-Ermenistan ilişkileri değil, aynı zamanda Karabağ sorununun da tartışılacağı bir toplantı yapma hakkını elde etti." Türkiye geçmişte Oskanian'ın dile getirdiği bugünkü etkinliği bir yana, bu sorunun tartışıldığı Minsk Grubu'na bile girememişti. Buna karşılık Karabağ sorununun çözümü, Ermenistan ile Azerbaycan arasında barıştan en kârlı çıkacak ülke Türkiye olacaktır. Bu yüzden Türkiye yalnız Ermenistan-Azerbaycan krizinde değil bölgedeki tüm sorunlarda barış ve istikrar ve aynı zamanda kendi ekonomik ve politik çıkarları için etkin ve önemli bir politik aktör olmak zorundadır. Türkiye'nin yeni dış politikası bu gereği yerine getiriyor bugün.

Açılımın Türkiye-ABD ilişkileri boyutu yeteri kadar tartışılıyor. Bu yüzden bu konuya değinmek istemiyoruz. Fakat AB açısından Türkiye'nin açılımı oldukça önemlidir. NABUCCO projesinin en çekici yönü Avrupa'nın Rusya'dan bağımsız yeni enerji kaynaklarına ulaşmakta olması, sürmekte olan Rusya bağımlılığının kısmen de olsa azalmasıdır. Türkiye'yi köprü yapan bu yaklaşım Kafkaslar'da Türkiye ile AB çıkarlarının örtüşmesini beraberinde getirmektedir. Tekrar vurgulamak istiyoruz: Kafkaslar Rusya denetiminde "barış" ile Türkiye-Ermenistan yaklaşımının başlattığı Kafkaslar'ı uluslararası camiaya kazandıran Azerbaycan-Ermenistan yakınlaşmasını beraberinde getirecek alternatifler arasında seçim yapacaktır. Türkiye'nin açılım politikası ilk defa bu alternatifi sunmaktadır.

ALİ YURTTAGÜL AVRUPA PARLAMENTOSU YEŞİLLER GRUBU SİYASİ DANIŞMANI

Kaynk: Zaman