Ergenekon'u da Susurluk gibi karartmak, bulandırmak isteyenlere!

 

Bazı şeyler hiç değişmiyor bizim memlekette. Bir nokta geliyor, karartma yapılıyor, su bulandırılıyor. Hukuka, insanlığa, demokrasiye ne kadar aykırılık, çirkinlik varsa hepsi örtbas ediliyor.
Suçlular himaye görüyor.
Hesap sorulamıyor.
Hukuk devleti işletilmiyor.
Dün Susurluk'ta bu yaşandı.
1990'ların siyasi cinayetleri, faili meçhulleri, yargısız infazları Güneydoğu'daki tüm acılarıyla adaletin elinden kaçırıldı, tüm pislikleriyle tarihin karanlık arşivlerine gömüldü.
Yani Susurluk Davası kapatıldı.
Şimdi sıra Ergenekon'da mı?
Öyle gözüküyor.
Ergenekon'da da sular bulandırılıyor. Karartma ve şaşırtmacanın daniskası, dezenformasyonun Allah'ı yapılıyor.
Hedef, zihinleri karıştırmak.
Sonra, Ergenekon'u da gömmek!
Oysa, konu karışık değil.
Şöyle özetlenebilir:
Darbe yapmak istediler. Bunun için de darbe ortamı oluşturmak istediler. Darbe yollarını suikastlarla, cinayetlerle, bombalı komplolarla açmaya çalıştılar.
Neden?
Avrupa Birliği'ni, AB'deki gibi birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletini Türkiye'de istemedikleri için...
AB'deki kadar demokrasi ve hukukun Türkiye'yi böleceğine, Türkiye'yi 'irtica'ya götüreceğine inandıkları için...
1990'lardan itibaren dediler ki:
Türkiye sırtını AB'ye dönsün, 'Kızılelma' koalisyonu kursun, 'Yeni Turan' hedefiyle Ortaasya'lara açılsın ve Amerika'lar, Avrupa'lar yerine Avrasya'larda örneğin Rusya'yla, İran'la, Çin'le iş tutsun.
Bunun için örgütlendiler.
Üniversitede örgütlendiler.
Yargıda örgütlendiler.
'Asker'e de sızdılar.
1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve "Komünizm'in çöküşü"yle birlikte, yani Soğuk Savaş sonrası askerin içinde de anti-Amerikan, anti-AB duygu ve düşünceler güçlenmişti.
Açığa da vuruluyordu.
AKP'nin yükselişi askerin içindeki bu anti havayı daha da koyulaştırdı. AKP'nin AB uğruna Kıbrıs'ı satacağını, AB yolunda vereceği 'tavizler'le askerin rejim içindeki konumunu zayıflatacağını, Türkiye'yi böylece 'irtica' yoluna çekeceğini düşünen bazı komutanlar 'askeri müdahale'yi, 'muhtıra'yı, 'darbe'yi düşünmeye başladılar.
2003'e Türkiye böyle girdi.
2004'ü böyle yaşadı.
Tertipler böyle yol aldı.
Nokta dergisinde yayınlanmış olan Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek Paşa'nın günlükleri, özellikle halen Ergenekon sanığı olan Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur Paşa'nın darbe tertipleri konusundaki rolüyle bazı kuvvet komutanlarının desteğini apaçık anlatır.
Ve bunlar gerçektir!
Sarıkız...
Ayışığı...
Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar, Danıştay cinayeti ve Ergenekon arasındaki karanlık ilintiler ile, darbe ortamı oluşturmaya yönelik tertipler...
Bunların hepsi malum.
Mahkemede ne kadarı sergilenir?
Bu sorunun yanıtı açık değil.
Susurluk da apaydınlıktı.
Ama karartıldı.
Şimdi sıra Ergenekon'da mı?
Öyle gözüküyor.
Eğer Ergenekon'da, ucu askere giden 2003-2004 darbe tertipleri yumağına el atılmazsa, ipin ucu çekilip yumak bir anda çorap söküğü gibi çözülmezse, Ergenekon da Susurluk gibi kapanır gider.
Kapanır da ne olur?..
Susurluk'ların, Ergenekon'ların hesabı sorulmadan bu ülkede demokrasi ve hukuk lafta kalmaya devam eder.

Çıkarımız yasakta değil, özgürlükte!
Yaşar Kemal'e saygı
Yaşar Kemal'e Çankaya Köşkü'nde önceki gün Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü verildi. Ödülünü Cumhurbaşkanı Gül'ün elinden alan bu toprakların büyük ozanı, büyük romancısı Yaşar Kemal törendeki konuşmasında dedi ki:
"Bugün, dünya da, ülkemiz de barışa susamıştır. Ne büyük mutluluktur ki, dünyamız hâlâ onbinlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. Her kültürün bir rengi, bir kokusu vardır.  Dünyamızın bir çiçeğinin koparılması, dünyamızdan bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır.
Bu, insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur.
Tek kültürlü bir dünyada insanlığın halini bir göz önüne getirelim: Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir insanlık ve tek dile kalmış bir dünya...
Böyle olacağına, doğal bir yoldan dünyayı düzeltmenin yolunu seçsek olmaz mı? Bir sonuca varabilmek için doğal yol, yalnız ve yalnız, gerçek bir demokrasiden geçer. Demokrasi de değişkendir. hakları bildirgelerine durmadan haklar ekleniyor. Bu eklemeler bile, daha şimdiden yetmiyor. Demokrasi gittikçe değişiyor, genişliyor. Demokrasilerde her şey, gittikçe de saydamlaşacak, yeni anlamlar kazanacak.
Anadolu, coğrafyasından ve çokkültürlü bir toprak olduğundan dolayı dünya kültürüne kaynaklık etmiştir. Anadolu'nun zengin kültür birikimine sırtımızı dayayınca, gene dünya kültürüne katkımız olacak.
Anadolu'da yaşayan her halk, kendi anadilini kullanacak, kendi anadilinde eğitim görecek, kitaplar yazacak, filmler çekecek. Biz çokkültürlü, toprak olduğumuzun farkına varacağız. Çıkarımızın yasakla değil, özgürlükte olduğunu bilincine varacağız.
Ben hiçbir zaman karamsar olmadım. Beni okuyanlar da karamsar olmasınlar."
Ben de imzamı atıyorum bu sözlere ve  Yaşar Kemal'i yürekten  kutluyorum.