Ergenekon'da akla takılanlar ve bazı tesbitler

 

Ergenekon soruşturması çerçevesinde akla takılanlar ve bazı tesbitler


Ergenekon adlı soruşturmanın ve açılan davanın üzerine, halk olarak ciddi bir haber ve yorum bombardumanı altındayız. Bu sis ve duman altında gözümüze çarpan bazı noktalara dikkat çekmek istiyoruz;

Bir kere bu soruşturma ve dava çerçevesinde Türkiye'de dokunulamaz diye düşünülen resmi veya sivil çok üst düzey kişilere dokunulabilmiş, bu kişiler sorguya alınmış, nezarete götürülmüş hatta tutuklanabilmiştir. Bu hal Türkiye'de suç isleyen veya buna teşebbüs eden her kim olursa olsun olağanüstü durumların dışında hakkında kanuni takibat yapılabilir gerçeğini, insanların zihninde uyandırmıştır.

Emekli üst düzey kuvvet komutanların ve hatta emekli genelkurmay başkanlarının bu tip bir olay neticesinde savunmaya geçmeleri çok defa görünmeyen bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.

Üstelik bu savunma ve karşı mukabele sürecinde daha önceleri varlığı reddedilen bir çok nokta ayan beyan tartışılır hale gelebilmiştir. Mesela daha önceleri varlığı reddedilen JİTEM kavramı detayları ile konuşulur olmuş, komutanların darbe teşebbüsleri bizzat o dönemdeki arkadaşları tarafından da neredeyse teyid edilir hale gelmiştir.

Dinlenen telefonlara takılan konuşmalar, ülkenin güçler ayrılığı dengesinin her üç ayağında önemli fonksiyonlar görmüş veya halen görmekte olan kişilerin, vaktiyle dedikodu kabilinden söylenen bir çok teşebbüsünün varlığı üzerindeki tereddütleri neredeyse ortadan kaldırmıştır.

Algılanan resim şudur; ülkede çok etkili yerlerde görev almış birçok kişi maalesef gayri kanuni oluşumların içerisinde bir şekilde yer almışlardır. Darbe teşebbüsleri, bu teşebbüsler çerçevesinde farklı kesimlerdeki yetkili ve etkin isimlerin tavır alışları, karşılıklı ithamları ve buna benzer tüm gerçekler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu ortaya çıkanlar yüzde yüz doğru olmasa bile belli bir yüzde içindeki doğrulukları da büyük bir hayret uyandırmakta ve ezber bozmaktadır.

Bir zamanlar halkımızı derinden üzmüş ve herkesin nefretini kazanmış birçok öldürme olayının, olayın ilk işlenme zamanında kamuoyuna yansıtıldığı gibi gerçekleşmediği, karanlık güçler tarafından ülkeyi karıştırmak niyetiyle yaptırıldığı neredeyse kesinlik kazanmıştır. Örnek olarak Danıştay da yapılan saldırı neticesinde ortaya çıkan vahim tablo medyanın da yönlendirmesi ile belli bir kesim üzerine ihale edilmişken son durumda, tüm bu görüntü terse dönmüş ve Danıştay davası mahkeme kararıyla Ergenekon davası ile birleştirilmiştir.

Meydana gelen toplumsal bir olay ertesinde medyanın ve sesi fazla çıkan kesimlerin yönlendirmeleri ile olaylarla ilgili hemen en kolay göze çarpan yorumu yapmanın Türkiye gibi bir ülke açısından doğru olmadığı da bu süreçte ortaya çıkmıştır. Halka farklı tarzda yansıtılan olayların arka planının bambaşka olduğu, güçlü ve organize grupların kendilerinin sebep olduğu olayları, yine kendi marifetleriyle vatandaşa farklı sundukları yıllar sonra anlaşılabilmiş ama bu arada birçok masum insan seneler boyu mağdur duruma düşürülmüştür. Ergenokon süreci bu hakikatlerin kamu vicadanında hak ettiği yeri alabilmesini sağlaması açısından önemli olmuştur 

Son yıllarda televizyonlarda reyting rekorları kıran Kurtlar Vadisi dizisinin senaryosunun son Ergenekon operasyonunda ortaya sürülen delillerle birçok noktada benzerlik göstermesi, kamuoyunda, sürdürülen operasyonun çok daha komplike bir mahiyet arz ettiği fikrini uyandırmaktadır.

Hatta bu diziden evvel oynayan Deliyürek dizisi de ve bu çerçevede çekilen sinema filminin de bu tip bir amaca yönelik olduğu yorumları fazlaca yapılır olmuştur.

Bu dizilerin vizyona giriş tarihleri, senaryolarının gelişimi ve sonrasında da Ergenokon soruşturmasının başlaması, kamuoyunda tüm bunların birbirinin bilinçli bir uzantısı olduğu izlenimini uyandırmıştır.

Son operasyon, yasama, yürütme ve yargıda bir çok önemli noktaya temas etmesine rağmen Türkiye'de önemli bir güç odağı olan Masonluk ve bu tip kısmen gizlilik içeren organizasyonlar, ilginçtir ki bu soruşturma ve yargılamada (kamuoyuna yansıdığı şekliyle) hiç nazarı itibare alınmamış ve bahis konusu edilmemiştir.. İtalya'daki Gladio sürecinin Ergenokon ve Susurluk süreçleriyle bir çok noktada benzerlik gösterdiği ifade edilirken ve çeşitli mason localarının Gladio yapılanmasında etkin rol aldığı işlenirken,  ülkemizde böyle bir olayın incelenmesinde bu noktanın varlığı veya yokluğu itibariye  hiç mevzu bahis edilmemesi  çok manidar bir durum olarak dikkati çekmektedir.

Ergenokon soruşturması ve davası çerçevesinde ortaya atılan iddialardan sonra Encümen-i Daniş adlı bir istişare grubunun varlığının ortaya çıkışı, bu grubun üyeleri ve bu üyelerin geçmişlerinde ülke yönetiminde oynadıkları roller, kamuoyu tarafından dikkatlice izlenmiş ve bu istişari organ dışında bu tip daha ne tür yapının olabileceği hususunda gerek vatandaş gerekse de entellektüel kesimde çeşitli tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu tartışmaların hakkettiği ilgi ve alakayı göremediği ve son zamanlarda adeta gündemden kaldırılmaya çalışıldığı da dikkatli gözlerden kaçmamaktadır.

Soruşturma ve dava sürecinde, gittikçe genişleyen bir şekilde devlet içinde güçlü bir yapılanmanın varlığının ortaya çıktığı gözlenmektedir. Şu anda zihinlerdeki en önemli sorulardan biri; bu yapılanmanın sınırlarının nerelere kadar gitmiş olduğunun tesbit edilip edilemeyeceği ve sonu geldi denilebilecek bir noktaya ulaşabilmenin imkanı veya imkansızlığıdır. 

Veya uluslararası ilişkilerdeki ve ülke içindeki dengelerin icap ettirdiği, bu tarzdaki daha güçlü başka organize yapıların, güncelliğini yitiren ve konjonktürün gereklerinin dışına çıkan mevcut yapıyı tasviye etmekte olduğu bir sürecin, yaşanmakta olup olmadığı da diğer merak edilen hususlardan bir tanesidir.

Bu süreç içinde devletin farklı kurumlarının bazen karşı karşıya kaldıkları da göze çarpmaktadır. Bu karşı karşıya gelişin, içerisinde bazı hesaplaşmaları da barındırdığı ve köklü devlet kurumlarının, bu operasyonda ortaya çıkan bilgileri birbirlerine karşı malzeme olarak kullandıkları şeklinde değerlendirilebilecek bir resim de algılanmaktadır. Son dönemde üst düzey askeri yetkililer ve emekli komutanların beyanları ile eski emniyet müdürlerinin açıklamaları bu kabilden gelişmeler olarak sade vatandaşın ciddi oranda canını sıkmaktadır.

Ülkenin farklı yerlerinden türlü türlü silahların ortaya çıkması, askeriyede veya emniyette bulunması gereken bu mühimmatın nasıl olup da toprak altlarında, deniz diplerinde bulunduğu, üstelik bu süreçte fiili vazife yapmakta olan güvenlik görevlilerinin de silahlarla ilişkilerinin saptandığı hususu kamuoyunun ciddi şekilde zihnini meşgul etmektedir. Ayrıca ülkenin en büyük eğitim organizasyonlarından ve başında eski bir siyasetçinin bulunduğu bir vakfın  sahibi olduğu  arazide, önemli miktarda silah ve mühimmat bulunması da dikkatlice incelenmesi gereken bir olay olarak karşımızda durmaktadır.

Bu silahlar ya bulundukları depolardan gizli bir yolla dışarıya çıkarılmıştır, ya da ülkenin güvenliğini sağlamakla görevli kesimler vazifelerini hakkıyla yapmadıklarından dolayı, bu silah ve mühimmat, bu kesimlerin, güvenliğini sağlamakla yükümlü oldukları ülkeye gizlice girmişlerdir. Her iki durumda da mesul vaziyette olması gereken kesimler  sorumluluğu üzerine almamakta ve durum ortada kalmaktadır. Sade vatandaşın bu konuda ciddi ölçüde aydınlatılması gerekmektedir

1990'lı yılların ortalarından itibaren Türkiye'de ve özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde insan kayıpları ve faili meçhul cinayetler hatırı sayılır ölçüde artmıştır. Son dönemdeki soruşturmalarda bu kayıp kişiler ile ilgili ortaya çıkan bazı bilgiler faili meçhul olayların aydınlatılması ile ilgili bir ümit oluşturmuştur. Yıllardır kulaktan kulağa anlatılan fakat korkudan dolayı umum ile paylaşılamayan bir çok olay yeniden gün yüzüne çıkmış ve devlet mekanizması, savcıların gayretiyle en azından bu kayıpların peşine düşmüştür. Halkın milletle kaynaşması noktasında çok önemli olan ayrıca kayıp yakınlarının acısını her daim içlerinde hisseden ailelerin gönüllerine az da olsa su serpecek bu tip bir gayret, ileride böylesi davranışlara yönelebilecek kamu görevlilerin gözünü korkutması noktasında yararlı bir hareket olarak nitelendirilmektedir. Ülkemizde hiç bir kimse hukuken hakkı olmadığı bir işi yapmamalı, kimse kendini hem savcı hem hakim hem de cellat olarak vazifelendirmemelidir. Hukuk devletinde Vatan adına bile hiç kimsenin bu tip fiileri yapmaya hakkı yoktur düsturunun bu şekilde bir defa daha vurgulanması memnuniyetle karşılanmaktadır

Türk Ordusu bölgesinin en güçlü ordusudur. Hatta Avrupa ve Dünya ölçüsünde de hatırı sayılır büyüklükte ve güçte bir kuvvettir. Ordunun içinde yer almış veya halen vazife yapmakta olan fertlerin kendi görev alanları dışındaki işlerle uğraşması, birbirleri aleyhine kulisler yapması, yanliş olaylara kalkışma sürecinde emirleri altındaki diğer insanları da yanlış işlere sürüklemeleri, bu güzide orduyu karalamaya ve gücünü zayıflatmaya yönelik hedefi olan kesimlerin ekmeğine yağ sürecek nitelikteki yanlışlardır.. Ülkenin kötülüğünü isteyen dış şer odakları, içerideki işbirlikçilerini de kullanarak, geçmiş dönemlerdeki olayların ve tartışmaların kamuoyu önünde yapılmasını sağlayarak , özellikle üst komuta kademelerinde sanki her dönemde ciddi kaos varmış gibi bir izlenim uyandırmakta, ortaya çıkan bu durumu da olduğundan daha büyük göstermeye çalışarak ordu üzerinde zafiyet varmış imajı oluşturmaktadır. 

Üstelik bu hatalı hareketleri yapan insanların sanki yanlışı kendileri yapmamışcasına milletin sivil fertlerini suçlamaları sağduyulu vatandaşlarımızın canını sıkmakta ve halkın büyük çoğunluğunu incitmektedir. Ergenokon soruşturması ve davası sürecinde özellikle emekli komutanların birbirleri aleyhine söyledikleri sözler ve kamuoyu ile paylaştıkları görüşler maalesef böyle bir izlenimin doğmasına neden olmuştur. 
 
Ülkesini seven tüm vatandaşlar kendi içinden çıkan ordusuna gönülden bağlı olmanın yanında kendi şahsi ikballeri uğruna milletin kendilerine güç ve yetki verdiği vazifelilerin yanlış hareketlerini rahatlıkla ayırt edebilmekte ve bu tür davranışlara karşı durarak ülkesini ne ölçüde sevdiğini her fırsatta göstermeye çalışmaktadırlar.