Ergenekon davası kendi kendini tahrip mi ediyor?

Bugüne kadar Türkiye içinde ve dışındaki liberallerle demokratların büyük çoğunluğu, gizli bir çete halinde hükümeti devirmeyi planlamakla suçlanan Ergenekon'a yönelik soruşturmayı destekleme eğilimindeydi.

Avrupa Komisyonu'nun son ilerleme raporunda yer alan ifadelerle hemfikirdiler: "Dava Türkiye'nin demokratik kurumlarının düzgün işlemesi ve hukukun üstünlüğü noktasında özgüvenini güçlendirmek için bir fırsattır. Bu bağlamda dava sürecinin hukuka uygun yürümesi, bilhassa yargılananların haklarına saygı gösterilmesi önemlidir." Son cümle bazı zanlıların uzun tutukluluk süreleri ve onlara isnat edilen birçok suçlamanın muğlaklığına dair (Ergenekon davasını destekleyenler arasında da) artan eleştirilere atıfta bulunuyor.

Şahsi kanaatimi açıkça ifade etmek isterim. 1990'larda binlerce solcu Türk'ün ve Kürt aktivistin öldürülmesinden sorumlu tutulan insanların peşine düşülmesini her daim savundum. Türkiye'de ordu mensupları, ultra milliyetçi kamu görevlileri ve Türk toplumunda kilit mevkilerde bulunan insanlardan oluşan bir şebeke, yani "derin devlet" denen bir yapılanma olduğuna kuvvetle inanıyorum. AKP hükümetlerine zarar verip nihayetinde devirmek yönündeki yakın dönem girişimler de dahil, geçmişteki yasa dışı eylemleri açığa çıkarmayı hedefleyen tüm çabaları hâlâ memnuniyetle karşılıyorum. Türkiye'de demokrasi, bu iddialar araştırılıp yeterli kanıt bulunduğu takdirde faillerinin mahkemeye çıkarılmasıyla güçlenecektir. Bütün bu soruşturma ve araştırmaların mümkün olan en yüksek hukuki standartlara dayalı olarak yürütülmesi gerektiğinin altını tekrar tekrar çizdim. Başından beri, her hatanın Ergenekon soruşturmasının bütününü itibardan düşürmek için kullanılacağı belliydi.

Ne yazık ki davanın başladığı 2007'den bu yana çeşitli gaflar ve yanlışlar yapıldı. İlk iddianameler yarım yamalak kanıtlarla doluydu ve dört yıl zarfında savcılar tek bir davayı bile sonuçlandıramadı. Ergenekon'a kuşkuyla bakanların bile birçok kirli işe karıştığına inandığı Veli Küçük gibi insanların davaları dahi bitirilemedi.

Davanın taşıdığı iyi niyetleri desteklemek, her yeni gelişigüzel gözaltı dalgasıyla daha da zorlaştı. Şüpheli listeleri arttıkça, kimin kimle bağlantılı olduğunu ve zanlıların tam olarak neyle suçlandığını pek az insan adamakıllı takip edebilir hale geldi. Tutukluların büyük çoğunluğu bazen aşırı milliyetçi fikirler ortaya koymalarıyla tanınıyor. Fakat bu fikirlere sahip olmak tek başına insanları hapse atmanın gerekçesi olamaz.

Korkarım ki Ergenekon davasının liberaller ve demokratların desteğini kaybetme tehlikesinin baş göstereceği bir noktaya doğru ilerliyoruz. Geçen hafta bazı gazetecilere yönelik baskınlar ilerleyen süreçte bu açıdan bir dönüm noktası olabilir. Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanması nasıl izah edilebilir? Şık, Ergenekon davasının başlamasında en önemli rolü oynayan gazetecilerden biri. Nokta Dergisi için çalıştığı dönemde meşhur "darbe günlükleri"ni Ahmet Şık ifşa etti ve o günlükler sonradan ilk Ergenekon iddianamesindeki kilit önemde kanıtlardan biri oldu. Şener, Milliyet Gazetesi'nde çalışan bir araştırmacı gazeteci ve Hrant Dink cinayetiyle ilgili, Türk polisi ve jandarmasının birçok yalanını ve yanlışını açığa vuran kitabını yayımlamasının ardından Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanı seçildi.

Bu tutuklamaların, sürekli Ergenekon diye bir şey olmadığını ve davanın hükümet tarafından muhalifleri susturmak için kullanıldığını iddia edenlerin değirmenine su taşıyacağına hiç kuşku yok. Ergenekon davasının mevcut savunucularının gözünde güvenilirliğini kaybetmesini önlemenin tek yolu, soruşturmanın ölçeğini iddia edilen şebekenin en dış çeperine yayıp, Veli Küçük gibileriyle komploculuk yaptığına kimsenin inanmadığı Şık ve Şener gibi insanları işin içine katmak gibi büyük bir riske girmekten vazgeçmektir. Tavsiyem şu: Halihazırda hapiste olan çekirdeğe odaklanın ve onları kimsenin reddedemeyeceği somut kanıtlara dayanarak cezalandırmaya gayret edin. Eğer bu hızla yapılmazsa, Ergenekon soruşturması kendi kendini tahrip edecek. Rayından çıkan ve bir yıldırma kampanyasına dönüşen dürüst ve temiz bir macera olarak tarihe gömülecek. Türkiye'nin geçmişinin karanlık taraflarıyla yüzleşmek yönünde altın bir fırsat da kaçırılmış olacak.


j.lagendijk@zaman.com.tr 

 Kaynak: Zaman