Erdoğan'la Kılıçdaroğlu'nun sorumluluğu...



Ben yarın evet oyu kullanacağım. Siz hayır diyeceksiniz.
Kimileri de boykot edecek sandığı...
Olabilir.
Evet de, hayır da, boykot da ‘demokrasi oyunu’nun içinde yer alıyor, dışında değil.
Yarın akşam vakti sandıklardan evet de, hayır da çıksa dünyanın sonu olmayacak.
Şunu belirtmek istiyorum:
Ne evetçiler 12 Eylül’den de beter bir düzenin peşinde, ne de hayırcılar darbeciliği savunuyor.
Bu uçlardan sakınmak lazım.
Siyaset yine fena halde kutuplaştı, siyah beyazlaştı, toplum çok kötü bölündü. Taraflar birbirlerini düşman gibi görmeye başladılar.
Bu siyaset anlayışından Türkiye yeterince çekti. Her şeyin başı olan ‘istikrar’ı yıllar yılı bu yüzden yakalayamadık.
Türkiye bu nedenle temel sorunlarını çözüm yoluna oturtamadı. Aş ve iş sorunu çözülemediyse,demokrasi ve hukukun üstünlüğü doğru dürüst kapımızı çalmadıysa bu nedenledir.
Birbirimize düşmanlaşmadan da siyaset yapılabilir.
Bunun yolu, demokrasiyi ortak bir platform olarak benimsemekten, çareyi seçim sandığında aramaktan geçiyor.
Bunu bir türlü başaramıyoruz.
Yapabilsek rahatlayacağız.
Bu konuda başoyunculara, Tayyip Erdoğan’la Kemal Kılıçdaroğlu’na büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
Bir gerçeği görmek ve kabullenmekten başka çareleri yok, eğer demokratik rejimi rayına oturtmak ve istikrarın yolunu kalıcı olarak açmak istiyorlarsa.
Bu gerçek şudur:
Türkiye’nin anayasa sorunu gibi, Kürt sorunu gibi iki temel meselesini tek başlarına çözemezler.
Bunu bir kenara yazın.
Türkiye’ye demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler düzeni tam olarak gelecekse, bunun için demokratik bir anayasa yapmak ve Kürt sorununun şiddet ve silahla bağını kopartıp barışçı çözüm yoluna sokmak zorundayız.
Başka çare yoktur.
Anayasa ve Kürt sorunlarını Ak Parti ve CHP’nin kendi başlarına çözebilmeleri olanaksız gibidir. Mutlaka işbirliği yapmaları gerekir.
Yarın sandıktan evet de çıksa, hayır da çıksa, bu gerçeğin değişebileceğini sanmıyorum.
Tayyip Erdoğan’la Kemal Kılıçdaroğlu’nun, eğer Türkiye’nin önünü içtenlikle açmak istiyorlarsa, bu iki konuda işbirliğine mahkum olduklarını düşünüyorum.
Kürt sorununun şiddetle bağını kopartan bir Türkiye’nin, demokratik ve sivil bir anayasayı büyük bir toplumsal uzlaşmaya dayanarak yapan bir Türkiye’nin önü hakikaten açılır.
Baykal’ın CHP’siile bu olamazdı.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’si daha farklı sinyaller veriyor, ileriye dönük olarak. Yüzünü yeniden milliyetçilikten sosyal demokrasiye, Avrupa Birliği’ne, Kürtlere ve Kürt sorununa, türban gibi laikliğe ilişkin hassas meselelere dönebileceğinin belirtileri var.
Kısacası:
Baykal’la uzaklaştığı sulara, Kılıçdaroğlu’yla dönebilir CHP...
Bu da bir ‘fırsat kapısı’dır Türkiye için.
Baykal’la bir türlü iktidar alternatifi olamayan CHP, eğer Kılıçdaroğlu’yla birlikte yükselişe geçebilirse, -ki bunun işaretleri var- bu gelişme, istikrar açısından siyaset sahnemize iyilikler getirebilir.
Benim ‘evet’i savunuyor olmam, Kılıçdaroğlu’nun CHP’siyle ilgili olarak bu düşüncelerimi belirtmeme engel değil.
Son olarak yineliyorum.
Birbirimizi düşman gibi belleyerek siyaset yapmanın bu ülkeye bir yararı yok. Erdoğan’la Kılıçdaroğlu’nun bu gerçeği kabullenmeleri ve Türkiye’nin bazı temel sorunlarında işbirliği yapmaktan başka çareleri olmadığını görmeleri lazım.

 

Kaynak: Milliyet