Erdoğan'ın zaferi ne anlama geliyor

Geçtiğimiz hafta boyunca Arap basını ve Arap başkentlerindeki sosyal medya ağları, Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimiyle meşgul oldular. Seçimler Kahire, Riyad, Kuveyt, Doha, Abudhabi’de olduğu kadar Bağdat ve Şam gibi kritik bölgelerde de yakından ve endişe içinde takip edildi. Dolayısıyla Türkiye’deki seçimler yalnızca Türk halkının değil, aynı zamanda tüm Arap halklarının da seçimi gibi bir imaja sahip oldu.

Yarışın kazananı Erdoğan’ın karşısındaki bölünmelerin nedenlerinden birinin de, Arap baharından kaynaklandığı muhakkak. Türk lidere ve doğal olarak Arap baharına düşman olan siyasi ve medyatik elitler ve hatta siyasi partilerin tümü Erdoğan’a karalama kampanyası başlatarak karşı kamptaki yerlerini aldılar. Hayalleri ise seçimlerde Erdoğan’ı hezimete uğratmaktı. Bunun için de Türk liderin popülerliğini söndürmek ve halkın kendisine karşı ayaklanmasını sağlamak için propagandalarına başladılar.

Arap baharından sonra üretilen ve özgürlük, onur, demokrasi ve adalet içinde yaşamayı düşleyen kesim ise tüm gücüyle Erdoğan’ın yanında oldu ve seçimlerde doğrudan Erdoğan’ı destekledi. Seçim sonuçlarının ilan edildiği gece ise büyük bir maçın sonucunda kazanan takımın fanlarındaki gibi bir sevince şahit oldu. Sokaklar Erdoğan seçmenlerinin sevinç gösterileriyle dolup taşarken karşı tarafta yenilginin verdiği derin bir sessizlik vardı. 

Hiç şüphesiz Erdoğan’ın elde ettiği bu başarının, Ortadoğu’nun siyasi haritası üzerinde de büyük etkisi olacak. Özellikle de bölgede devrimciler ile devrim karşıtları arasında yaşanan krizde siyasi ve insani pozisyonunu net bir şekilde belirlemesinden sonra kazanılan bu başarı ile hesaplar yeniden gözden geçirilmeye başlayacak. Recep Tayyip Erdoğan, Suriye devriminde en başından beri tarafını belirlemiş, NATO’nun bir üyesi olması dolayısıyla ülkesinin gördüğü baskılara rağmen tüm desteğini ve güçlerini muhaliflere vermekten çekinmemişti. O kadar ki, İstanbul Suriyeli muhaliflerin ve farklı siyasi grupların başkenti olmuştu. Erdoğan benzer bir tutumla Mısır’da yaşananlara karşı da açık ve net olmuş, Muhammed Mursi’nin ülkeye yerleştirmeye çalıştığı demokratik çabanın arkasında durmuş, Mursi’yi devirmek için bir araya gelen güçleri reddetmiş ve ülkede geçtiğimiz yıl 3 Temmuzda yaşananları askeri darbe olarak nitelemişti.

Türk halkının, ordunun siyasi hayata müdahalesi veya seçilmiş liderleri de devirmesi konusunda ciddi hassasiyetinin olduğu biliniyor. Çünkü Türkler, kendi tarihlerine dönüp baktıklarında, askeri darbelerin kanlı sonuçlarının siyasi, ekonomik ve demokratik açıdan nasıl bir yıkıma mal olduğunun farkındalar. İşte bu yüzden geçen yıl Rabia meydanında yaşananlara karşı Erdoğan çok sert tepki göstermiş, Mısır’da darbe mağdurlarına olan desteğini de Rabia işaretiyle selam vererek göstermişti.

Türk liderin bu tavrı, Mısır yönetiminde büyük bir rahatsızlık yaratırken, Erdoğan Abdu’l Fettah Sisi’ye olan memnuniyetsizliğinde Türk ve dünya basınında hiç çekinmeden göstermişti. Erdoğan’ın seçim galibiyeti demek, Türkiye’nin, Arap dünyasındaki demokratik ve özgürlükçü eylemlere en az beş yıl daha dayanak olması demek. Yani bu zafer, Suriye devriminin, Esad’ın despot rejimine son vermek için gösterdiği mücadelesinde, dayandığı sağlam desteğini garantilemesi anlamına geliyor. Aynı zamanda İran veAmerika’nın suç ortaklığı yaparak ıraktaki Sünni halkı asimile etme politikaları karşısında, Türkiye’nin ağırlığını hissettirmesi ve yine ılımlı Sünnilerin IŞİD gibi aşırıcı güçler karşısında desteklenmesi de söz konusu.

Ocak devrimiyle birlikte Mısır’da doğan demokratik ve özgür ruhun yeniden geri dönmesi için mücadele eden darbe karşıtı güçler de Erdoğan’ın zaferiyle birlikte Türkiye’nin geniş ölçekli desteğini yenilemiş oldular. Türkiye zaten, Sisi rejimini reddeden Mısırlı siyasi, İslamcı ve sivil muhaliflerin sığındıkları güvenli bir limandı.

Geçtiğimiz Pazar gününden sonra garantiye aldıkları güçlü destek sayesinde geleceğe daha hırsla ve zafer umuduyla bakmaya başladılar. Erdoğan’ın seçim zaferi Filistin için de büyük bir anlam ifade ediyor. Genelde Filistin direnişi, özelde ise HAMAS için bu seçimlerin önemi, ihtiyaçları olan siyasi destekten dolayı çok büyük.

İsrail tarafının ise, en az beş yılığına siyasi rahatsızlıklara ve uluslar arası krizlere hazır olması gerekiyor. Çünkü bu seçimle birlikte Filistin direnişi beş yıl daha kendisinin yanında olan güçlü bir ülkeye sahip olmuş oluyor.

Recep tayip Erdoğan’ın başarısı ile Arap dünyasının reformist güçleri şu an demokratik bir ülkede özgürlüğün, çoğulculuğun, kanunun üstünlüğünün ve modernizmin, özgünlük ve dini bağlılık çerçevesinde nasıl oluşturulduğuna dair bir yol haritasına da sahip oldular. Türkiye’deki ekonomik, bilimsel ve kültürel gelişim, İslam’ın asaleti ile modernizmi mezcetmeyi düşleyen bu adamlar sayesinde temel bir altyapıya ulaştı. Şu an Arap ülkelerinde reform ve değişimi arzulayanların önünde pratik ve muhteşem bir model duruyor..

Madalyonun diğer yüzünde ise, Erdoğan’ın zaferi karşısında Arap dünyasında büyük bir hayal kırıklığına uğrayanlar var. Devrimlerin, - doğal olarak- Türk liderin başarısı karşısında olan güçler, önümüzdeki beş yıl için planlarını yeniden gözden geçirmek zorundalar. Aynı şekilde bu beş yıl, Suriye ve Irak’ı işgal eden ve demokrasiyi baltalamaya niyet eden radikal dini örgütler için de bulanık bir dönemin başlangıcına tekabül ediyor.

Erdoğan’ın seçim zaferi, demokratik idarenin İslam ülkelerinde mümkün olmayacağını ve sadece silah ile kanın İslam’la özdeşleşeceğini düşünenler için büyük bir şok etkisi yarattı. Dolayısıyla Türkiye’de geçtiğimiz Pazar günü yaşanan cumhurbaşkanlığı seçimleri, öncekilerden çok daha fazla öneme sahipti. Hatta Amerika’daki seçimler bile Arap dünyasında bu kadar büyük bir yankıya sahip olmadı denebilir. İşte bu yüzden, Recep tayip Erdoğan’ın başarısı, dünyanın diğer ülkelerindeki liderlerin siyasi  başarılarından çok daha farklı ve derin bir yere sahip. Bu da O’nun diğer siyasilerden daha ayrı bir pozisyonunun olduğunun tek kanıtı.

Kaynak: Cemal Sultan/ Al Mesryoon
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız