Erdoğan ve Putin Ortadoğu'nun geleceğini belirleyebilir

Erdoğan'ın Mart ayı sonlarında İran'ı ziyaret etmesi bekleniyor. Ziyaret 26-27 Mart tarihlerinde Seul'de düzenlenecek nükleer güvenlik toplantısından hemen sonra gerçekleşecek.  İki gün devam edecek zirvenin temel konusunun İran nükleer programının olması bekleniyor. Aynı zamanda Başbakan Erdoğan'ın İran ve uluslararası arabuluculuk misyonunu yüklenen (BM Güvenlik Konseyinin beş sürekli üyesi ve Almanya) ülkelerle İstanbul'da da görüşme yapması bekleniyor. Tahran yönetimi görüşmelere başlamaya hazır olduğuna dair açıklama yapmıştı. Anlaşma sağlanması durumunda görüşmeler en geç Nisan'da başlayacak.

Türkiye-İran ilişkileri sadece nükleer sorun ile belirlenmiyor. Bunun yanı sıra diğer önemli konular da var. ABD askerlerinin Irak işgali, Afganistan'a NATO müdahalesinden sonra İran'ın Ortadoğu bölgesindeki jeopolitik rolü gözle görülebilir bir şekilde artmaya başladı. Küresel ekonomi rekabetinin artması da buna yardımcı oluyor. Türkiye olağanüstü coğrafi konuma sahip olmasına rağmen enerji kaynaklarına sahip değil. Dolayısıyla dünya piyasalarında petrol ve doğalgaz fiyatlarının değişmesi Türkiye ekonomisini anında etkileyebiliyor. Komşu İran dışında Azerbaycan ile de enerji ulaşımının uzun vadede devam edeceği kesin bir dille söylenemez.

Başka bir taraftan Ankara yetkilileri "Arap baharı" sonrasında etkili politika üretme fırsatını da kaçırmış oldu. İlk aşamada bölgede yaşanan değişim rüzgarı Türk siyasetçiler tarafından çeşitli şekilde algılandı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan değişim beklenmedik sonuçlar doğurdu. Daha önceden güvenilir sayılan ticari ekonomi ilişkileri değişti ve dış tehditler ortaya çıktı. Kısa bir süre içerisinde Irak Kürdistan'ı bağımsızlığını ilan edebilir. Bu durum Türkiye'de Kürt sorununu daha da derinleştirebilir. Nitekim Başbakan Erdoğan da son açıklamalarında Irak'ta yaşanan son gelişmelerden rahatsız olduğunu ve demokrasi karşıtlığının kaotik duruma neden olabileceğini ifade etmişti. Onun sözlerine göre Irak'ta yaşanacak mezhepler arası çatışma bölgenin tamamına yayılabilir. Türkiye başbakanı bu duruma seyirci kalmayacaklarını savundu. Sorun duygusallıkla izah edilemez. Türkiye önemli jeopolitik değişim ile karşı karşıya kaldı. Buna ilave olarak Türkiye'nin batı ülkeleri ile hoşgörülü bir ilişkiyi savunduğu bir dönemde Fransa beklenmedik bir karar aldı. Arap baharının sonuçlarına dair açıklanan uyumlu politikaya "Ermeni sorununun" eklenmesi Türkiye'nin sırtına vurulan Fransa darbesi olarak görülebilir.

Gelişmeler sadece bununla da sınırlı değil. Bölgede yaşanan gelişmeler sonrasında Ankara ile Bakü yetkilileri arasındaki mesafe daha da açılıyor. Her ne kadar her iki devlet yetkilileri resmi söylemlerinde "bir millet iki devlet" sloganını sürekli gündeme taşısa da bu gerçek göz ardı edilemez. Şöyle ki Türkiye'nin İsrail kargo uçaklarına hava alanını sınırlı bir şekilde kullanılmasına müsaade ettiği bir dönemde "stratejik müttefik" Azerbaycan tersini yapmaya başladı. Türkiye İsrail ile daha önceden mevcut olan askeri teknik işbirliğini de geliştirmekten vazgeçti ve askıya alma kararı aldı.

Örneğin kısa bir süre önce Azerbaycan'ın İsrail'den değerinin 1,6 milyar dolar olduğu ifade edilen insansız keşif uçakları, füze savunma sistemi satın alacağı açıklandı. Mossad dış istihbarat biriminin eski başkanı Dani Yatom bu anlaşmanın uzun bir süre önce hazırlandığını ve mevcut siyasi durum ile irtibatı bulunmadığını açıklasa da bu gerçek değişmiyor. Böylece İsrail bölgede Türkiye'nin yerini alabilecek bir müttefik bulma şansı elde etmiş oldu. İsrail uzmanlarının görüşüne göre İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman'ın kısa bir süre önce gerçekleşen Bulgaristan ziyareti Doğu Akdeniz ülkeleri ve Balkanlarla ilişkileri geliştirmenin yanı sıra Türkiye'nin bölgedeki etkisinin azaltılması maksadıyla yapıldı.

WikiLeaks sitesinin haber verdiği senaryo ile bu senaryo benzerlik arz ediyor. Site ABD analiz şirketlerinden Stratfor'un gizli belgelerini yayınlamaya devam etti. Stratfor başkanı George Fridman'ın mektuplarının bazılarında Türkiye Başbakanı Erdoğan ile ABD eski devlet sekreteri Hanry Kissinger arasındaki görüşmeler analiz ediliyor. İddiaya göre Erdoğan görüşme sırasında Kissinger'e "İslam aleminin lideri gibi kamuoyuna sunulmak için" "İsrail ile ilişkileri durdurmak" zorunda olduğunu belirtmiş. Türk yetkililerinin görüşüne göre İran aleyhinde gerçekleştirilecek İsrail-ABD saldırısı "Türkiye'nin çıkarlarına" hizmet ediyor. Bu saldırının Türkiye'nin bölgedeki etkisini artıracağı ve "İran'ı Türkiye'ye bağımlı duruma düşüreceği" ön görülüyor.

Ancak gelişmeler bu senaryoya uygun bir şekilde olmuyor. İran'ın Türkiye'ye bağımlı duruma düşmesi söz konusu değildir. Karşılıklı bağımlılık durumunun ortaya çıktığı gözlemleniyor. Bu ise iki devlet arasında ittifak olasılığını arttırıyor. Birincisi Ankara'nın, İran'ı uluslararası tecritten kurtarmak maksadıyla çaba sarf edeceği ve İran ile batı ülkeleri arasında "köprü" görevi üstlenebileceği söylenebilir. İkincisi Tahran yetkilileri de Ankara ile Şam arasında arabuluculuk yapabilir. Üçüncüsü her iki devlet Kürt konusunda ortak hareket etme kararı alabilir. Dördüncüsü Ermeni kartını ortaya atarak Azerbaycan İsrail yakınlaşmasını da engelleyebilirler.  Türkiye ve İran yetkilileri Kremlin Sarayı'nın da oyunun içerisinde yer almasını sağlayabilir.

Rusya ve Türkiye, İran İslam Cumhuriyeti'nin nükleer programının barış maksadıyla geliştirmesini destekliyor ve nükleer sorunun diplomasi kanalları ile çözülmesini talep ediyor. Putin "Rusya ve değişen dünya" isimli son makalesinde "İran'ın sivil nükleer programını geliştirme hakkının bulunduğunun kabul edilmesini" teklif etti. Putin nükleer programın geliştirilmesi için MAGATE'nin kontrolü altında bulunmasına dair ön şart da sunuyor. Putin'e göre bunun gerçekleşmesi durumunda İran aleyhindeki tek taraflı ve uluslar arası yaptırım kararlarının tamamından vazgeçilmeli. Daha önce benzer görüş Türkiye başbakanı Erdoğan tarafından da gündeme taşınmıştı. Binaenaleyh Putin - Erdoğan ikilisinin aktif işbirliği sonucunda bölgenin geleceği şekillenebilir. Bunun için de Erdoğan'ın önümüzdeki günlerdeki İran ziyaretinin önemi daha da artıyor.

Dr. Stanislav Tarasov: Ortadoğu ve Kafkasya Uzmanı

Dünya Bülteni için Regnum Ajansı'ndan İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.