İslamcı AKP'nin lideri Başbakan Erdoğan, fikirlerini ve inançlarını savunmak ve tam altı yıldan bu yana yönettiği siyasi harekete yönelik suçlamaları cevaplamak üzere mahkemenin önüne ilk kez gelmiyor. Erdoğan, şu anki içine düştüğü durumun, içinde medya çalışanları, politikacılar ve askerler de olan laik ve Atatürkçü yönetimlerle, bir karşılaşma olduğunu fark edebiliyor.
Ancak bu kez, asla olmayacağından emin olduğu ve üzerinde tartışma yapmayı bile reddettiği yasal bir çıkmazda. Çoğunu eski Cumhurbaşkanı Sezer'in atadığı Yüksek Mahkeme üyeleri, parlamentodaki 411 kişinin, kararlarını ve seçimlerini nasıl hafife alacak? Öyle ki bu sesler, Temmuz seçimlerinde oy kullanan yüzde 75'lik bir kesimin isteklerine icabet ederek üniversitelerde türban yasağını ortadan kaldıran bir anayasa değişikliğini onayladılar. Anayasa Mahkemesinin, siyasi çalışma yapmanın zaten zor olduğu bir ülkede, çoğunluğun istemediği bir şeye 'hayır' diyerek, Erdoğan'ı ve partisini yönetime getiren milyonların isteklerini görmezden gelmesi akıl alıyor mu? Ki İslamcı sıfatı taşıyan partiler, bu adlandırma yüzünden çok çekti.
Erdoğan suçlandı, yargılandı, mahkum edildi; ancak eskisinden de daha güçlü bir biçimde geri döndü. Ama pek çok kişi durumun eskisinden çok daha farklı olduğunu biliyor. Ordu, oyunun dışında kalmayı tercih etti ve karşılaşmayı rejimin merkezinde üslenmiş olan yargı ve siyaset kurumlarına bıraktı. Bu kurumlar ise AKP'nin hesaplarını ve politikalarını gözden geçirmesini isteyerek onu zorlu bir sınavla karşı karşıya bırakıyor. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Başsavcısının kapatma talebini görüşmeye hazırlanıyor. İkinci görüşünü ise, hakkında siyasi yasak talep edilen Cumhurbaşkanı Gül ile ilgili olarak verecek.
Yaşananlar, özetle, ülkedeki iki taraf arasında hesap kapatma meselesi: Atatürkçü kaleleri ve modern devleti savunma sloganı altında hareket eden tutucu laik gruplar ile liberal elitlerce desteklenen ve yenilik, değişim sloganı taşıyan AKP liderliğindeki İslamcı gruplar. AKP mücadeleyi kabul etti, çünkü yönetimdeki ikinci döneminin sürprizler getireceğini en başından biliyordu. Erdoğan ve partisi şu anda, biri diğerinden daha kötü iki seçenekle karşı karşıya: İslami tabanına verdiği siyasi reform sözlerini yerine getirmek ki bu, dokunulmaması gereken ve rejimin yapısıyla ilgili konulara doğrudan uzanan kırmızı hatlara yaklaşması ve aylardan beri tek başına başlattığı adımlardan geri çekilmesi anlamına gelir. Attığı adımların en başında yeni bir anayasa hazırlamak ve pek çok kimseyi ürküten bir bağlantı ağı çerçevesinde kendisine, ülkenin rejimini koruma görevi biçen arı kovanlarına karşı savaş başlatmak geliyor.
Gelecekten ve kaderinden endişe eden, kampanyaların ve saldırıların karşısında geri çekilmesini, daha yumuşak davranmasını isteyen çağrılara sinirlenen Erdoğan, darbeleri önlemek için eskiden yaptığı gibi uzatma politikalarını sürdürmeyecek; aksine belki de erken seçime götürecek açık bir savaş başlatacak ya da AKP'nin kapatılması durumunda yeni partinin adını açıklayacak. Bütün bunlar demokrasiyi, özgürlükleri, çoğunluğun tercihine saygıyı koruma adı altında yapılıyor.
Erdoğan, partisinin kapatılması meselesini, sanki ülkeyi çevreleyen büyük sorunlar karşısında ikincil bir konuymuş gibi takdim eden stratejiyle yetinmeyecektir. Yumuşama seçeneğiyle ve diyalog kapısının açık tutulması çağrısıyla da yetinmeyecektir; aksine, herkese çok açık bir gerçeği hatırlatacak, o da, parlamentonun gücünü hafife alanlar, yeni siyasi ve sosyal durumları hazmedememenin meydana getirdiği uzatmaları bitirecek erken seçime hazırlıklı olmalı.
Erdoğan'ın korku ve kışkırtma tacirlerine yönelik son sözü ve Bahçeli'nin büyük depremden önce olabilecek artçılar hakkındaki uyarısı, Türkiye'nin daha fazla politik sancı çekeceğinin birer göstergesi.
Merkezdeki ağırlıklı konu, laiklik ve başkanlarının bütün özellikleri ve önerileriyle kabul görmesi.
Tabii Cumhurbaşkanı Gül'ün siyasi geleceğini de unutmamak gerekiyor. Kendisi, bu tuhaf konuda mutlaka bir şey söyleyecektir. Bir devlet, ülkeyi yöneten ve kendisine en büyük sırların emanet edildiği Cumhurbaşkanını, rejimi ve devletin emellerini tehdit etmekle suçlayabilir mi?
Erdoğan kesinlikle kıskanılacak bir durumda değil. Siyasi hareketi, dağılma ve yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Seneler süren fedakarlıkların ardından, en verimli olduğu dönemde başa döndü. Yüzde 47'lik seçmen ise kendisini rahatlatacak ve umutlandıracak işareti bekliyor. Yaşananların getireceği tehlikeler konusunda uyarıda bulunan gazeteci yazar Tamer Korkmaz, Türkiye'de yeni bir halk ve siyaset gücünün varlığını görmezden gelmekte ısrar edenlerin, Türkiye'deki bütün sinemalarda gösterime girecek olan "bir halkın uyanışı" filmini izlemesini tavsiye ediyor.