Erdoğan ve coğrafya engeli olmayan hürriyet

Shenja Haber Portalı, 291 gün önce, Türkiye Cumhuriyeti'nde vuku bulan önemli birkaç konu hakkında, aynı zamanda, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın; Recep Tayyip Erdoğan vizyonunu anlatıp, Arnavut halkının dikkatini çekmeye çalışmıştır. Türkiye’deki son olaylarla karşılaştırmak amacıyla, yazıda en ufak bir değişiklik veya düzeltme yapmadığımızı belirtmek isteriz.

Değişmek düşüncesi toplum hayatında başlatılması zor ve hangi sonuçlarla karşılaşılacağı tespit etmekte en güç olan sorunlardan birini teşkil etmektedir. Neden? Çünkü değişmeye karşı olup köhneleşmiş anlayış içerisinde yaşamlarını devam ettirmeye alışmış topluluklar ile mekansal ile zamansal realiteye göre hareket etmeyi isteyen topluluklar arasında takip edici ve yorulmayan bir dikitomi meydana çıkmaktadır. Tarihte birçok ilim ve devlet adamı, değişmenin kaçınılmaz ve gerekli olduğunu bilmelerine rağmen, toplumun bu baskısıyla karşılaşmamak için değişememiş ve değiştirememişlerdir. İyi ama değişme uzun vadeli başarının birinci kademesi olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Tarihte önemli gelişmelerden hiçbiri müsbete doğru değişme yaşanmadan elde edilememiştir. Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hal-i hazırdaki dünya arenasında değişmeye ve gelişmeye doğru sağlam ve sarsılmaz iradeyi içeren bir çizgi sergilemektedir, daha doğrusu, bu çizginin en önemli unsuru doğu ile batı arasındaki üstün olma ile aşağı olma anlayışının ortadan kaldırılmasında kendini göstermektedir. Onun iradesi bu ayırımdan rahatsız olup hırslı bir şekilde değişimin taraftarı olmaktadır. Nietzsche’nin dediği gibi: ... O mevcut uyuşukluktan haz almamakta ve topluma daha iyiyi yerleştirmek için sıkıntıya meydan okumaktadır.

İnsan genel olarak hürriyeti istemektedir, ona doğru coşku ile ilerler, fakat birçok defa da bu yolda köleliğin pususuna düşmektedir. Hegel’in Ruhun Fenomenolojisi eserinde köle ile sahibi konusunda enteresan düşünceleri vardır. Burada toplumsal unsur olarak köle sahibi ile köle konusu işlenmemekte, tam tersine değişim ve gelişim yapısı ve bu yapının bilgisi tartışılmaktadır. Modernite, köle ile köle sahibi kategorilerine sadece hür insan kategorisini eklemiştir. Köle ve sahibi birbiri olmadan yaşayamaz, hür insan ise kendisi için yaşar ve yaşama kalitesini kendinde barındırmaktadır. Açık ve seçik bir gerçek vardır ki doğuya doğru bastırılan aşağılık duygusu, iki asırdan beri dünyada hürriyyetin zevkini kaçırmıştır.

Toplumsal değişim ve gelişimler ki Erdoğan’ın siyaset felsefesi platformunda sadece Türkiye ile ilgili değil insanlığın tamamını alakadar etmektedir, hürriyete ve insanın yaratıcılık olgusuna dayanmaktadır. Sadece bu iki şeyde insanın dehası ortaya çıkabilmektedir. Fakat eğer bu hürriyet mevcut değilse o zaman insanın trajedisi ile karşı karşıya kalmaktayız. Değişim ve gelişim ancak hareket, düşünce ve yaratıcılık arasında doğru çizginin kurulmasıyla elde edilebilmektedir. Daha doğrusu, fosilleşmiş düşünce gerici faaliyetler ve toplumsal arızalar ortaya çıkarmaktadır.

Medeniyetler konusunda yapılan çalışmalar, medeniyetlerin kurulmasında ve gelişmesinde temel rolü, felsefe, din, kültür, bilim ve siyasetle ilgili derin düşüncelerin, oynadığını açıklamıştır. Eğer belirli bir zaman diliminde müsbete doğru değişmeyi ve gelişmeyi sağlamak için belirli düşünce ve pragmatik sistem kurulabilmişse o medeniyet ve toplumsal anlayış dünya arenasında başarılı olmuş ve insanlığa ab-ı hayat olmuştur. Fakat şu da bir gerçektir ki düşünceler ancak pragmatik ve yatay coğrafyada yerleşebildikleri kadar milletlerin ve devletlerin ruhlarına etkili olabilmiştir. Alan, zaman ve insan gerçeklerini göz önüne alan düşünceler insanlık tarihinde takdire şayan medeniyetler oluşturabilmiştir. Ütopik düşünce ve ideallerde kalıp pragmatik davranmayan sistemler ise devamlı bastırılmış ve kabul görememiştir.

Son dönemde Türkiye Cumhuriyeti ve Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde ki ekip gelenek ve modernite engellerini ortadan kaldırarak belirli değerler sistemi ortaya atmakta ve onları toplumnsal alanda tatbik etmeye cesaretle çalışmaktadır. İyi ama karşı taraftan akıl almaz ve hür düşünen hiçbir insanın anlayamayacağı bir baskı ile karşı karşıya kalmaktadır. Batıdaki belirli çevrelerden bastırılan eurocentrık düşünce sistemi ise kendi içinde başarılı olamamış ve son yüz yılda birkaç defa insanlığın huzurunu bozmuştur.

Fakat Erdoğan baskılardan haberdar ve bilinçli bir şekilde sistematik engelleri aşmak için kararlığını devam ettirdi ve son dönemde de göründüğü gibi devam ettirmektedir. Bu kararlılık, son dönemde insanlığa zarar veren ancak belirli merkezlerin çıkarına göre olan, üstün olma idealini yıkıp coğrafik sınırları olmayan bir hürriyet ortaya koymak yolunda devam etmektedir. Aynı zamanda dünyada olgu ve olaylar hakkında sadece algıyı değil içeriği de değiştirmek yolunda küçümsenemez adımlar atıldı. Bundan hareketle semboller, bilgiler, nazariyeler, tutumlar, sadece fonksiyonları açısından değil içeriği açısından da değerlendirmesi gerektiği anlayışı kararlılıkla ortaya konuldu.

Biz Müslümanların, dünyanın her tarafında uzun zamandır yaşadığımız, zulüm ve zulme yataklık etme hareketleri, geçen iki asrın en ağır baskılarından başlayın da soykırım ve İslamofobi bastırmalarına kadar, hepsi sadece Müslümanların individuel egosunu yıkmak, nereden olursa olsun insanı yaşatmak felsefesinin pragmatik sistemini yıkmaya yönelmiştir. Bu çalışma sistemi yıkıldığı anda onların kaosu tertip olarak gösterildi bizim tertip ise her zaman kaos gibi öne çıkarıldı. Bu süreçteki en önemli zararlardan birisi hiç şüphesiz Müslümanların hürriyetin ağırlığından serbest bırakılmasıdır. Ne demektir, bilir misiniz, hürriyetin ağırlığından serbest kalmak? Biliyorsunuz fakat ben de söyleyeyim: Köle olmak demektir. Kölelik, üzerinde güçlü bir rejimin olduğunu düşünmek değil, kendi gücüne güvenmemek ve değişimi başkasından beklemek anlayışıdır.

Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi yönetimindeki mevcut Türkiye Cumhuriyeti dünyada bağımsız hareket edebilen ve şan-ı olan bir devlet haline gelmiştir. Bütün aşağılık kompleksleri ortadan kalkmış ve esas şecere etrafında hak edilen haysiyet iade edilmiştir. Tabii ki burada unutulmaması gereken hususlardan biri de devletin sınırları içerisindeki alt yapı ve toplumsal organizasyondur. Türkiye Cumhuriyeti sadece bu dönemde Türkiye dışındakilerin haklarını korumak, onlara yardımcı olmayı düşünmüştür. Sadece bu dönemde biz Arnavutlar uluslararası boyutta Türkiye’den destek almış ve yardım edilmişizdir.

Bu açıdan baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti, hem dünyadaki Müslümanlar açısından hem de demokrasi ve hürriyet açısından, çok önemlidir. Fakat bana göre daha önemli olan başımız dik olarak geçmişimiz ile barışık bir şekilde dünya insanına ab-ı hayat vermeye en güçlü aday olduğumuza kendimizin inanması ve aşağılık komplekslerini kendimizden atmamızdır. İşte Recep Tayyip Erdoğan, dünyaya bu konuda bizlerin de var olduğunu ve belirli değerlere sahip olduğumuzu haber vermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı dünyada İslam ve Müslümanları gölgeye düşürüp aşağılık kompleksini besleyen ve diğer taraftan da teröre başvurup Müslümanların imajını yıkan müslümanların arasındaki paraorganizmalara da karşı gelmiştir. Müslümanların dünyada ayakta kalabilmesi için iyinin ve iyilerin desteklenmesi gerektiğini savunup, ontolojik, epistemolojik, etik ve aksiolojik platformlarımızı pragmatik bir şekilde ortaya atıp insan oğlunun susuzluğunu gidermemiz gerektiğini ön planda tutmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, son dönemde, sadece Müslüman toplumların deformasyonlarını değil aynı zamanda Müslümanlara karşı yönetilen islamofobya ve ‘ “ontolojik üstünlük” düşüncelerine de şiddetle karşı çıkmıştır.

Sadece Türkiye için değil dünya Müslümanların tamamı için önemli olan bu dönemde, çünkü İslam ve Müslümanlar rölativize edilmeye çalışılmaktadır, Türk seçmenin bu olaylara kimin karşı çıkabileceğini düşünüp, kimin dünyada Müslümanlara yapılan haksızlıklara ‘dur’ diyebileceğini göz önüne alıp oy kullanması gerektiğini düşünüyorum. Herkes kendi yaptıklarından sorumlu olacaktır fakat sorumsuz ve derin düşüncesiz yapılan hareketlerin sonuçlarını sadece belirli şahıslar değil toplumun tamamı ve gelecek nesiller de üzerinde hissedecektir.

Ben, sübjektiflikle itham edilebileceğimin farkında olarak, fakat her zaman inandığım gerçeği söylemeyi şiar edindiğimden, diyorum:

Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin Türkiye’nin dünya Müslümanlar açısından merkez kabul edilme imajını korumaya ve geliştirmeye hem kapasitesi hem de ahlakı vardır.

Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi Türkiye’de ve dışında mevcut olan müsbet akıl potansiyelini bir araya toplayıp Türkiye ve dünya insanının medeniyet, kültür ve estetik açıdan gelişmesini sağlayabilir.

Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi Türkiye’nin ve İslam dünyasının altyapısını düzeltebilecek güce sahiptir. Kanaatimce bu platform sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde iyi bir örnek teşkil edecektir.

Recep Tayyip Erdoğan ve bu düşünce tarzı Türkiye’ye her zamandan daha çok bugün lazımdır, bu nedenle, Türkiye’deki seçmen ahlakı bu değerlerin seçilmesine yönelmesi gerektiğine inanmaktayım.