Bugün günlerden Pazartesi.. Beyaz Saray, Oval Salon. Erdoğan ve Bush bir arada.
Şimdi aşağıda okuyacağınız satırların gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Yani Beyaz Saray'a dinleme cihazı filan yerleştirmiş değilim. Sadece hayal ürünü bir kurgu, ancak gerçeklerden esinlenmeler sözkonusu..
Bush:
-Sizi burada görmekten memnun oldum, hoş geldiniz.. Ankara'da yoğun temaslarınız oldu.. Taşları yerinden oynattınız, mayınlı tarlaya daldınız.
Erdoğan:
-Hoşbulduk. Her şeyi açık yüreklilikle konuşmak istiyorum. Evet, mayınlarla dolu bir alan ve mayınların kimler tarafından döşendiğini de, markalarını da biliyoruz.
-Harika. Kolay gelsin.. Ama işiniz zor..
-Evet öyle. Konuya girebilir miyiz?
-Tabii. Sizi rahatsız eden şeyi biliyorum ve sizi anlıyorum. PKK liderlerini de, Barzani'yi de size teslim edebiliriz.
-O zaman somut adım atmanızı bekliyoruz.
-Hayır, bizim de şartlarımız var. Operasyonu durdurun, Kuzey Irak'a bu maksatla girmekten vazgeçin. Demokratikleşme çabalarınızı sürdürürn, hatta gevşek federasyona geçin. Hatta Kürdistan'ı size bağlayalım.
-Bu konuyu sizinle müzakere etmeyeceğim. Biz garantör bir ülkeyiz.. Ne yapacağımıza biz karar veririz. Siz bizim idari yapımızla ilgili şeyler söylediğinize göre, benim önerim de, siz derhal Irak'tan çekilin.
-Bu mümkün değil.
-Ama gerekçeleriniz ve iddialarınızın gerçek olmadığı ortaya çıktı.. Tüm dünyada ABD büyük bir yalnızlığa itildi.. Ağır bir bedel ödediniz, hiçbir şey eskisinden daha iyi değil ve bu bedel, hem sizin hem de Irak ve bölge için giderek daha ağır ve vahim bir hal almaya devam ediyor..
-Hayır, henüz işimiz bitmedi ve yapacaklarımız var..
-Ne ABD'nin Irak'taki varlığı ve ne de dini ve etnik temelde Irak'ın bölünmesi uluslararası anlaşmalara uyuyor..
-Bu yeni bir durum.
-İsrail ve İran faktörüne bağlı olarak sizin burada kaldığınız, birtakım beklentilerin bu konuda size yol gösterdiği gibi bir genel kanaat var.
-Tarihin kavşak noktalarından birindeyiz. Biz yeni bir dünya savaşının çıkmasını engellemeye çalışıyoruz. İran faktörü bizim orada olmamızı zorunlu kılıyor..
-Rusya ve Çin, hatta Almanya, Japonya sizin politikalarınıza karşı çıkıyor.
-Bu onların sorunu.
-Biz garantörü ve komşu olduğumuz, farklı ittifaklar içinde bulunduğumuz bir ülke ile sorunlarımızı uluslararası hukuk çerçevesinde ve fiilen çözme imkanımız varken sizi niye bu sürece dahil edelim ki?
-Peki o zaman niye buradasınız?
-Sizinle müttefikiz ve fiili bir durum var ortada. Stratejik ortaklığımız var.
-Ama stratejik ortak gibi davranmıyorsunuz..
-Siz öyle davranıyor musunuz, PKK'ya ve teröre destek verdiğinize dair kanıtlar var. Eskiden beri hep darbelerin arkasında oldunuz..
-Böyle düşünüyorsanız niçin bizimle ortaklık kurdunuz?
-Biz sorunları kavga ederek değil, konuşarak çözmek istiyoruz..
-Ama bizi anlamamazlıktan geliyorsunuz.
-Peki siz bizi ne kadar anlıyorsunuz?.
-Yarın ülkenizde biz olmasak da başka saldırılar olabilir. Birilerini hedef seçen örgütler, ülkeler olabilir. Bizim istihbaratımızın bu konuda size ciddi anlamda istihbarat desteği verdiğini unutmayın.
-Hepsini biliyoruz..
-Siz bizim yanımızda durmasanız bile sizin ülkenizde her çevreden bize yakın insanlar, örgütler olduğunu biliyor olmanız gerek.
-Onu da biliyoruz..
-Peki sizin çözümünüz ne?
-Irak'ta teröre destek vermeyin.. PKK ve o bölgedeki birtakım oluşumların içindeki terör timleri konusunda bize yardım edin.. Irak yönetimini BM'ye devrederek zaman içinde Irak'tan geri çekilin. Savaşı Suriye ve İran'a yaymaktan vazgeçin. İsrail'in Filistin halkı üzerindeki baskıcı politikalarına arka çıkmayın.
-Bu kadar mı?
-Evet.
-Siz nasıl bizim sizin politikalarınıza karışmamızı istemiyorsanız, siz de bizim politikalarımıza karışamazsınız.. Gerçekleştirdiğimiz harekat barışı sağlamak ve terörist devletleri evinde bastırmak içindir.. Bu konuda eğer bizimle birlikte yürümek istemiyorsanız, biz de bölgedeki dostlarımızı ve düşmanlarımızı yeniden tanımlarız..
-Türkiye'yi kaybetmeyi göze alamazsınız.
-Siz ABD'yi kaybetmeyi göze alabilir misiniz?
-Sanırım aramızda bir görüş birliği yok.
-Bu konferansı düzenleyerek taşları yerinden oynattınız. Artık geri dönüş yok, bir kar topu attınız, şimdi süreç daha da hızlı işleyecek..
-Biz kendi ajandamıza ve gündemimize sahibiz ve her şeyin farkındayız.. Ne yapacağımızı biliyoruz ve bunda da kararlıyız.. Biz sizi anlıyoruz, ama sizin de bizi anlamanız gerek..
-Konuşmalarımızdan çıkan sonuç şu: Ortak kaygılar taşımıyor ve ortak bir dil kullanmıyoruz..
- PKK ve Barzani'ye destek vermeniz, dostluğa sığıyor mu? Gerçekten İran ve Suriye'yi vuracak mısınız?
-Buna mecburuz. İran nükleer güç olma yolunda hızla ilerliyor. Bir 3. dünya savaşı çıkmadan önleyici darbeyi indirmemiz gerek.
-Siz bizi orada Irak'taki varlığınız ve bölge ülkelerine karşı burayı bir tramplen tahtası gibi kullanmak ve Türk askerini de canlı kalkan olarak tutmak istiyorsunuz. O zaman Kandil Dağı'nda kendi ülkemiz için değil, Süleymaniye'de Amerika'nın siyasi hesapları için hedef olacağız. Bunun bizim halkımız ve bizim için ağır bir dini ve siyasi bedeli olur.
Evet, bunlar sadece basit bir fantezi.. Gerçekle hiçbir ilgisi yok.. Bakalım gerçeği ne zaman öğreneceğiz? Bir de görüşmelerin sonunda yapılacak açıklamalar ve gelişmeler, görüşmelerin nasıl olduğuna ilişkin bize ipuçları verecek..
Siyaset, özellikle de diplomasi biraz da sağırlar diyaloğuna benziyor. Herkes ya karşısındakinin duymak istediğini söylüyor, ya da söyler gibi yapıp hiçbir şey söylemiyor.
ABD, Türkiye'ye gevşek federasyon önerecekmiş. "Stratejik ortaksak bize İran, Suriye ve İsrail konusunda yardımcı olacak mısın?" filan diye soracak herhalde.
Ankara ABD'yi görmemezlik edemeyeceği gibi, ABD de Ankara'yı görmemezlik edemez. Ankara'nın ABD seçimlerini etkileme gücü fazla değil, ama ABD'nin Ankara'daki iktidarı etkileme gücü çok fazla.
Bakalım gelişmeler bundan sonra nasıl bir seyir takip edecek?
Selam ve dua ile..
Kaynak: Vakit