Erdoğan Suriye'de Hama uyarısı yapınca

Türkiye'nin son günlerde Suriye ve Libya'daki rejimlere desteği çekerek halkların safına geçmesi, Arap dünyasında olumlu karşılanıyor.

Bugün Suriye’de yaşananlara yönelik Türk tavrında, kesinlikle görülmemiş bir yükselişle karşı karşıyayız. Bu yükseliş, Suriye’de yeni bir Hama katliamı görmek istemediğini, böyle bir olayın tekrar yaşanmasının uluslararası toplumu Suriye’ye karşı tutum almaya mecbur bırakacağını ve Türkiye’nin de bu durumda benzer bir tavır takınacağını belirten Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın söylemiyle bilikte geldi.

Bununla birlikte gelen bir de Erdoğan’ın Libya’ya yönelik yeni tutumu vardı. Erdoğan, Libya lideri Muammer Kaddafi’e iktidardan derhal gitmesi çağrısında bulundu. Bu yeni tutumlar, AKP hükümetinin Arap ve Müslüman şahsiyetlerden aldığı eleştirilerin bir sonucu gibi görünüyor. Bu eleştiriler, Suriye ve Libya’ya yönelik önceki Türk tutumunun kendi çıkarlarını ilkelerinin önünde tuttuğu ve bu durumun Erdoğan’ın Arap ve İslam dünyasındaki kredisini tüketeceği şeklindeydi. Türkiye içindeki eleştirilerinse, etkili olup olmadığını bilemiyoruz.

Fakat Türk söylemindeki bu gelişmeleri olumlu karşılıyoruz; Erdoğan’ın bu bölgedeki halkların kalıcı olduğunu, rejimlerin çoğunun zulümleri hangi boyuta çıkarsa çıksın halklarının özgürlük ve saygın yaşam talepleriyle uyumlu olmadıkça yok olacaklarını anlamasını arzuluyoruz. Yeni Türk söyleminde bizi en çok ilgilendiren husus, Suriye rejiminin halk gösterilerine karşı tepkisine yönelik endişe düzeyinin artması. Rejimin tepkileri, aşırı güç ve baskıya başvurmasında ve hiç kimsenin pratiğe aktarıldığını görmediği reformlara dair utanç verici konuşmalarda özetleniyor.

Esad’ın kulakları tıkalı
Hepimiz Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’la güçlü ilişkilere sahip Türk hükümetinin, kendisine reform nasihatlerinde bulunduğunu biliyoruz. Bu nasihatler, protestolar patlak vermeden önce yapıldığı gibi, patlak verdikten sonra da defalarca tekrarlandı. Fakat Esad, nasihatleri dinlemedi. Türk yetkililer, Suriye rejimine yönelik hayal kırıklıklarını farklı yollarla ifade etti. Erdoğan’ın açıklamalarıysa, bu ifadenin zirvesiydi. Açıklama, sahnenin dramatik biçimde tasvirinde epey ileri bir noktaya gitti. Zira Esad’ın Hama katliamını tekrarlama genişliği olmadığını biliyoruz. Tabii Miloseviç gibi bir akıbetinin olmasını istiyorsa, o ayrı. Bu katliamın işlendiği zaman, öz itibariyle bugünden farklı. Dünya, 1982’de gizlenme imkânı olan katliam görüntülerini kaldıramaz. Kameralı cep telefonları, Youtube ve uydu kanalları çağında, bu zaten imkânsız. İki dönem arasındaki farklı Arap ve uluslararası siyasi boyutlarıysa hiç sormayın.

Suriye güvenlik güçlerinin protestolara karşı izlediği tutum, Erdoğan’a üslubunu sertleştirme dışında bir alan bırakmadı. Hatta birçokları, rejimin Dera’da yaptıklarından ve Banyas’taki çirkin saldırıdan sonra, sınırlı da olsa katliam düşüncesini uzak görmüyor. Bu çirkin saldırı, geçen birkaç gün zarfında rejimin protestoların önüne geçmesine katkıda bulunması için şehirdeki Alevi azınlığı silahlandırmasıyla korkunç biçimde kendini gösterdi. Burada oldukça tehlikeli bir oyun devreye giriyor. Halk gösterileri, şu ana dek mezhepçi bir söylem taşımadı, taşıması da gerekmiyor. Fakat bazı Alevilerin bu oyuna onay vermesi tehlikeli ve istenmeyen sonuçlar doğuracak bir iç savaş uyarısı verebilir.

Tek talep, rejimi devirmek
Suriye rejimi, bir grubu tamamen kendi çıkarı için seferber etme umuduyla başka bir yöne gitse de esas umut, protesto hareketinin kitlelerin birliğinde ısrar etmesinde. Yaşanması uzak bir ihtimal, ancak yaşandığı takdirde protestoların daha da artmasına sebep olacak ve insanları taleplerinde daha fazla ısrar etmelerine sevk edecektir. Çünkü insanları ayıran ve seferberlikleriyle oynayan bir rejim, hiçbir şekilde kabul göremez. Rejim, ayaklanmanın askeri boyut alması ve silahlı olduğu iddialarının pohpohlanması da dahil bu tür yöntemlerin gösterileri bitireceğini düşünüyorsa yanlış yapar. Ayrıca eylemcilerin öldürülmesi, tutuklanması ve halkın psikolojisini bozmak gibi zayıf suçlamalarla yargılanmasının da devrim ateşini söndüreceğini düşünürse yanılır. Genel olarak olaylar, reform düşüncesini aştı ve protestocuların tek talebi, artık rejimin devrilmesi oldu, bunun dışında başka bir şey yok artık. (Ürdün gazetesi Düstur, 5 Mayıs 2011)

Kaynak: Radikal