Erdoğan şövalyece davrandı

Başbakan Tayyip Erdoğan Ak Parti'nin Cumhurbaşkanı adayını açıkladı. Bu, Dışişleri bakanı ve Başbakan yardımcısı Abdullah Gül'dür.

Öncelikle kendini aşarak, engin bir görev şuuruyla hareket eden Tayyip Erdoğan'ı kutluyorum.

Sonra Cumhurbaşkanlığı görevini büyük sorumlulukla ifa edeceğine inandığım sayın Abdullah Gül'ü kutluyorum.

Böyle olması her bakımdan güzel oldu.

Bundan Ak Parti kazanacaktır.

Ama daha çok Türkiye kazanacaktır.

Beni mutlu kılan bir hadise de, sürecin, geçen hafta Aksiyon dergisinde yazdığım “Şövalyelik” başlıklı yazımla birebir uyuşmasıdır.

O yazım şöyle başlıyordu:

Merhum Üstad Necip Fazıl sık sık, “Şövalyelik” tavrının altını çizerdi. Bir tür mertlik, yiğitlik, bazı tehlikeleri birebir göğüsleme simgesi olarak tanımlardı şövalyeliği...”

Ve o yazıda Tayyip Erdoğan'ın bir tür şövalyelik sergileyeceğini bildirmiştim. O, bir paratoner gibi tüm şimşekleri kendi üzerine çekecek, oklara kendini hedef kılacak, bütün arkadaşlarını tartışma dışında tutacak ve sonunda adayını açıklayacaktı...

Bu aday Abdullah Gül olacak demiştim.

Gelin gerisini o yazıdan takip edelim:

Tayyip Erdoğan iki şey yaptı:

Bir: Adayı açıklamadı. Kendisinin aday olarak görülebileceğini, gözlerin kendisi üzerinde odaklaşacağını bildiği halde adayı açıklamadı.

İki: Bu sebeple bütün tepkileri kendi üzerinde topladı.

Bence şövalyelik burada başlıyor. Kendisini boy hedefi haline getirmek ve başka hiç kimsenin isminin yıpranmasına imkan vermemek. Bu başarılmış gibidir. Şu ana kadar küçük salvolar dışında, Erdoğan hariç hiçbir isme net tavır konmamıştır. Muhtemelen Erdoğan da kendisinin, bu ateş hattında yıpranmak değil, aksine güçleneceğini düşünmektedir. Çünkü dört buçuk yıldır Başbakanlık yapan bir insanın cumhurbaşkanı olamayacağına dair tavırlar, sıfır derecesinde bile bir haklılık taşımıyor. Bu, Tayyip Erdoğan'a yönelik eski yok etme kampanyasının bir devamı gibi algılanıyor ve toplum bu “zulm”ü dışlıyor. Çünkü toplumumuz mağdurdan yana tavır koyuyor.

Tayyip Erdoğan, mevcut sistem içinde başbakanlığın Cumhurbaşkanlığından daha etkin olduğunu bilir. Çünkü Başbakanlık yaptı. Bu dönemde bile, Sezer'in bütün karşıt misyonuna rağmen, belirleyici olan Hükümet olmuştur, Başbakan olmuştur.

Tayyip Erdoğan, buna rağmen Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin çıkarları açısından çok daha fonksiyonel olarak kullanılabileceği düşüncesinde olmalıdır. Şu geçen dört küsur yılda Cumhurbaşkanlığı, devleti temsil açısından dış dünya ile ilişkide daha fonksiyonel olabilseydi, müthiş bir sinerji oluşabilirdi. O yüzden, kendisi olmasa bile, bu makamı, son derece fonksiyonel hale getirecek bir simanın orada bulunmasını, Ak Parti dönemi başarısının katlanması için gerekli görecektir.

Erdoğan, muhtemelen aday belirleme süresinin son gününe kadar adayı açıklamayacaktır. Yani kendisini o zamana kadar şimşekleri emen paratoner olarak tutacaktır.

Erdoğan, son gün adayını açıklayacaktır.

Bu isim Abdullah Gül'dür.

Abdullah Gül'ü takdim ederken, hiç zorlanacağını sanmıyorum.

Bir kere, Abdullah Gül ismi ortaya sürüldüğünde, özellikle Ak Parti cenahında yenilgi duygularının oluşmayacağı kesindir. Öteki kesim ise, başta Baykal olmak üzere “Yendik” duygularına kapılabilir. Bu duygulara kapılmaları, Türkiye için iyidir. Çünkü o kesimin duygusal patlamalardan kurtulması lazımdır. Bunu bile ne yazık ki, “sağ” duyulu çevrelerin planlaması gerekiyor.

Gül, hem düşük profil değil, hem iç – dış saygınlığa sahip, hem dış ilişkilerde faal, hem müzakereci dili sebebiyle daha az tepki uyandıracak, hem de hükümete farklı düşünceleri en iyi, en komplekssiz taşıyabilecek bir isim.

Ayrıca Erdoğan'ın Gül'ü takdimi, insanımızın “Fedakarlık”, “dostluk”, “takımdaşlık” gibi çok hassas olduğu duygulara tekabül ettiği için toplumda olumlu karşılık bulacaktır. Şövalyelik denen hadise bu.”

İşte bunları yazmışım geçen hafta.

Bu sonuç, Tayyip Erdoğan'ın başbakanlıkta kalması anlamına da geliyor ki, bu da, bütün aday tespiti sürecinde parti tabanında çok istenen bir şeydi.

Parti tabanı, 4 kasım seçimlerine Tayyip Erdoğan'ın partinin başında ve başbakan olarak girilmesini istiyordu.

Genel seçim başarısı Cumhurbaşkanının Ak Parti'den seçilmesi kadar önemseniyordu.

Daha doğrusu, seçimlerde ortaya çıkacak bir kayıp, Cumhurbaşkanı seçimindeki başarıyı gölgeleyebilirdi.

Tayyip Erdoğan'ın parti başında bulunması ise, seçim başarısı açısından olmazsa olmaz görünüyordu.

Gül Cumhurbaşkanı – Erdoğan Başbakan formülü Ak Parti tabanını rahatlatacaktır,bir.

Erdoğan'ın ortaya koyduğu fedakarlık, toplum nezdinde apayrı bir sevgi yönelişini de gerçekleştirecektir. Bu da, seçimlerde başarı grafiğinin yükselmesi anlamına geliyor.

cumhurbaşkanını seçmek...

Ve

genel seçimleri kazanmak...

Yani ikinci bir dönem Ak Parti iktidarı...

Üstelik Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakanı ahenk içinde çalışacak bir Türkiye...

Erdoğan, Gül'ün adaylığını açıklarken bir ara “Kim tutabilir Türkiye'yi...” diye bir söz söyledi...

İç ahengini bulmuş bir Türkiye'yi gerçekten kim tutabilir?

Türkiye iç enerjisi büyük bir ülke... Yeter ki o potansiyel enerji hayata yansımaya başlasın...