Tam ters yöndeki gözle görülür kanıtlara rağmen Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, 'Müslüman itikatına sahip olanların soykırım yapmasının mümkün olmadığına' inanıyor. Türkiye başbakanı bu minvalde, Sudanlı paramilislerin Darfur halkına karşı soykırıma varan eylemlerde bulunduğunu ya da Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir'e bu konuda yönelttiği suçlamaları kabul etmiyor.
Dahası Erdoğan'a göre, İsrail'in Gazze'deki 'savaş suçları' Sudan'da olan biten her şeyden daha vahim. Bu yorumun, Kudüs'le Ankara arasındaki zaten kırılgan durumda olan ilişkileri daha da gereceği kesin. İsrail'in Dökme Kurşun Operasyonu sırasında yaptıkları hakkında ne düşünürseniz düşünün, bu tür saçma kıyaslamalar yapmak hem beyhude hem de yanlış. Hele hele kendisini İsrail'le Filistinliler arasında uygun bir arabulucu olarak gören bir devlet adamının ağzına hiç yakışmıyor.
İsrail sağını güçlendiriyor
Erdoğan'ın bütün Müslümanları soykırım suçlamasından muaf tutan sözleri, dünyadaki kanlı savaşların karşısında tel tel dökülüyor: Pakistan'dan Irak'a, İran'dan Afganistan'a ve ötesine kadar, Erdoğan'ın abes açıklamasından, genel olarak da sözüm ona tarafsızlığından şüphe duymak için her sebep mevcut. Türkiye'nin insan haklarına saygılı olduğunu iddia ediyor (ülkenin ezilen Kürt nüfusu arasında muhtemelen pek rağbet görmeyecek bir iddia bu) ve Beşir örneğinde dünyaya, "Darfur'da böyle bir şey olsaydı, sonuna kadar takipçisi olurduk" teminatı veriyor.
Bütün bunlar bir yana, Erdoğan'ın Beşir'e desteği zayıf bulgulara dayalı görünüyor ve yakın tarihteki en vahim katliamlarından birini örtbas etme çabası olması bakımından kendi içinde son derece çirkin bir suç teşkil ediyor. Fakat daha berbat olanı, Türkiye başbakanının mesajındaki ırkçı tonlar: Yöneticilerinin yanlış davranışlarından ötürü her devlet gibi İsrail'e de çıkışmak tepeden tırnağa kadar haklı bir tutum olsa da, bu tenkit şunun veya bunun dinsel değerlerine topyekün bir saldırıya dönüşmemeli.
Böylesine tek taraflı ve seçici bir eleştirellik, Yahudi devletiyle hiçbir zaman temas kurmayacak olan ortak bir Arap düşmanla mücadele ettiğine inanan İsrailli sağcıların en ciddi korkularına oynuyor. Erdoğan'ın hiçbir Müslüman ülkenin soykırım yapamayacağını söylerken İsrail'de bunu Filistinlilere yapan Yahudiler olduğunu ima etmesi, açıkça kırmızı çizgiyi aşıyor. Bu tutum, Türkiye'nin bölgesel ihtilaflarda önemli bir arabulucu rolü oynamayı sürdürebileceğini uman herkesin kulağında tehlike çanları çaldırmalı.
Erdoğan'ın bakışına göre İslam, soykırım yapan bireyler veya gruplar üretmez, üretemez ve asla üretmeyecektir, çünkü Müslümanlığın kuralları bu tür toplu katliam eylemlerini yasaklar. Yahudilik de bu tür pervasız şiddeti açıkça yasaklar, fakat Erdoğan açıklamasındaki anlam belirsizliğini, siyasi hedeflerine uyacak biçimde, öylece havada bırakmaktan gayet memnun. Erdoğan'ın muhatapları, bu açıklamalara karşı çıkma göreviyle karşı karşıya. Tıpkı Hıristiyan ülkelerin dünya çapında işlediği suçlar bağlamında, Hıristiyan öğretilerin İslam'ınkilerden daha az insani olduğunu söylemesi durumunda yapmaları gerekeceği gibi.
Erdoğan'ın İsrail'e yönelik giderek nahoş bir hal alan tutumu birçokları tarafından, Türkiye'nin AB'ye tam üye olmak yönünde görünürdeki arzusuna rağmen, zarını Suriye ve İran gibilerinden yana atma tercihinin kanıtı sayılıyor. Bu çatallanma Türkiye'nin kimlik krizinin özünü barındıyor: Bir yandan laik Batı dünyasının ayrılmaz bir parçası olmak istiyor, bir yandan da Ortadoğulu bir İslami küme içinde kilit bir aktör
olma fikrinden hâlâ kopamıyor.
İşleri daha vahim hale getiriyor
Türkiye'nin nihayetinde seçeceği istikamet kendi bileceği iş, fakat bu süreçte görünen ki Erdoğan'ın yönettiği bir Türkiye'yi İsrail-Filistin müzakerelerinin dışında tutmak gerekiyor. Zaten güç bela dönen çarklara bir çomak daha sokmanın hiç lüzumu yok. İsrail'in muktedirleri en ufak bir marazı fırsat
bilip, süreci kafalarına göre rayından çıkarmak konusunda mahir olduklarını gösterdi. Bu sahtekârlıklara alkış tutmak mümkün değil, fakat Erdoğan gibilerinin bir yandan arabulucu rolü kesip öte yandan böyle çarpık açıklamalar yapmasına göz yumarak işleri daha da vahim hale getirmenin de hiçbir manası yok.
Barış sürecinin yapılabilecek bütün katkılara ihtiyacı var - ve ucuz siyasi puanlar kazanmak adına kafasını kuma gömdüğü sürece Erdoğan'dan bu sürece hiçbir hayır gelmez. (11 Kasım 2009)
Kaynak: Radikal