Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan her münasebette İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulmü kınıyor. Hükümetinin ve partisinin adalete, insan haklarına ve değerlerine bağlılığına işaret etmekten bıkmadı. Erdoğan’ın Filistin, Gazze, vicdan ve adaletle ilgili bu süslü sözleri yeni değil. Birçokları da geçmişte aynı şeylerden bahsetti. Bununla birlikte uzun zamandır bu tür konuşmalar ciddiye alınmıyordu.
Hatta bu söylemler alay konusu da yapıldı. Bunun sebebi Filistinlilerin zulme veya eşitsizliğe maruz kalmıyor olması değil, bu sözleri dile getiren hükümetlerin de zulüm, eşitsizlik ve hak ihlallerinde rekor kırmasıydı. Sözgelimi, kendi hapishaneleri vahşet ve işkence örneğiyken Guantanamo’yu eleştiren bir hükümeti onaylamak mümkün değil. Kendi azınlıklarını ezerken ve hatta varlıklarını inkâr ederken İsraillilerin Filistin halkına baskılarından bahseden hükümetlerin ateşli konuşmalarına dikkat çekmek de mümkün değil. Buna en iyi örnek İran.
İranlı yöneticiler zayıf bırakılan ve zulme uğrayan insanlardan söz etmekten usanmıyor, ancak aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri’nin üç adasını işgal ediyor; Lübnan, Irak ve Filistin’e karışıyor; ülke içindeki Beluci, Kürt, Arap ve Azeri azınlığa baskı yapıyor; ve iç muhalefete demir yumrukla muamele ediyor.
Adalet ve haklar birbirinden ayrılamaz. Bir yerde haklardan ve adaletten konuşanlar bu değerleri bir başka yerde görmezden geliyorsa çifte standart uyguluyordur. AKP hükümetinin de aynı durumda olduğu sır değil. Zira Türkiye milyonlarca Ermeni ve Süryani’yi tarihi bölgelerinden söküp atan etnik temizlik kampanyalarını itiraf etmedi ve yukarı Mezopotamya’daki varlıklarını anayasal olarak kabul etmedi. Aksine bu dosyayı açmaya çalışan herkesi cezalandırıyor. Türkiye bu katliamları tanımadı ve yol açtığı korkulardan dolayı özür dilemedi. Erdoğan’ın bahsini ettiği adalet, Türk devletinin işlediği soykırımı tanımasını gerektirir.
İsrail uçakları Erdoğan’ın öfkesini körükleyerek Gazze’yi bombalarken, Ankara’nın ABD ve İsrail’den satın aldığı uçaklar Türkiye’nin güneydoğusunu ve Kuzey Irak’taki Kürt köylerini bombalıyordu. Türkiye’deki Kürtlerin maruz kaldığı zulüm, baskı ve ayrımcılığı herkes biliyor. Türkiye Kürtlerin en basit insan haklarını tanımıyor, ayrımcı ve baskıcı politikalar izliyor. Kürtlerin durumunun Filistinlilerinkiyle karşılaştırılması, hakların sindirilmesi ve adaletin hiçe sayılması konusunda dile getirilen eleştirilerin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor.
Yazar Orhan Pamuk İsviçre gazetesi Tagesanzeiger’le söyleşisinde Türkiye’nin 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdüğünü ve kimsenin bunu dile getirmeye cesaret etmediğini söylediği için yargı takibine maruz kaldı. Türk basını onu hain olarak gördü ve bu durum Pamuk’un kamusal hayattan çekilmesine yol açtı. AKP hükümetinin Kürtlere yönelik açılımına dair büyük sözlere rağmen herşey neredeyse olduğu gibi duruyor. Şu anki vaatlere göre hükümetin rıza göstereceği azami sınır Kürtlere kendi dillerinde konuşma izni verilmesi...
Türk ordusu 20 yıldan uzun bir süre boyunca 30 bin kişiyi öldürdü; on binlerce Kürt köyü boşaltıldı ve yakıldı. 4 milyondan fazla Kürt kendi bölgelerini terk etmek ve korkunç zulümlerden kaçarak kentlere göçmek zorunda kaldı. Olağanüstü hal yasası bağlamında Kürt bölgelerine abluka dayatıldı. Bu abluka İsrail’in Gazze ablukasından daha ölümcüldü. Fakat ne Erdoğan ne de parti üyeleri tek kelime etti. Hiçbiri adaleti ve hakları hatırlamadı veya çocukların öldürülmesi, kadınların çığlıkları, yaşlıların imdat çağrısı karşısında bir şey söylemedi. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 30 Ocak 2010)
Kaynak: Radikal