Başbakan Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyetin son 10 gündeki temasları, bulundukları uluslararası toplantılar, aldıkları ve verdikleri mesajlar; 'Yakın gelecekte bizi nasıl bir Türkiye bekliyor' sorusunun şifrelerini içeriyor.
Bunları ele almadan önce, şu ana kadar hiç girmediğim bir tartışmayla ilgili düşüncemi aktarayım. Özellikle son yıllarda adeta şehir efsanesi haline gelen bir söz var: 'Başbakan müthiş bir lider, ama etrafında onun bu
özelliklerine uygun yapıda danışmanları yok.'
Bu değerlendirmeyi samimi bir eleştiri olarak dile getirenler de olabilir; farklı niyetler taşıyanlar da. Uzatmadan şunu söyleyeyim; bu görüşe katılmıyorum. Özellikle de Başbakan Erdoğan'ın son dönemde verdiği mesajların, 'dünyanın gidişatı'yla gösterdiği uyuma bakınca bu teze katılmak çok zor.
***
Örnekler üzerinden gidelim. Başbakan Erdoğan kısa bir süre önce Merkez Bankası'nın bağımsızlığını eleştirdi. Başarının bu tür özerk kuruluşlara, başarısızlığın ise siyasete yazıldığını söyleyerek 'Bu böyle devam edemez' mesajını verdi.
Başbakan'ın bu değerlendirmesini, günü birlik tartışmaların sonucu olarak görebilirdik. Ancak konuşmanın devamında sarf ettiği şu cümle buna izin vermiyor: 'Bizde de ABD benzeri sivil hareketler gelişmeye başlayacak.'
Bu cümlenin kapsama alanına şöyle bir bakalım. ABD'de son dönemde giderek güçlenen bir hareket var. Temelde Merkez Bankası'nın bağımsızlığına karşı çıkıyor, özellikle de doların sınırsız basılmasına tepki gösteriyor. Erdoğan'ın 'benzeri sivil hareketler'den kastı bu. Biraz gecikmeyle de olsa Devlet Bakanı Ali Babacan da bu eleştiriye katıldığını ifade etti.
***
Elbette örnekler bununla sınırlı değil. Nitekim bizim gazetenin dünkü manşeti de buna işaret ediyor. Başbakan'ın 'Türkiye'nin kredi notunu Surinam ve Papua'yla aynı seviyede tutan kredi derecelendirme kuruluşlarına el atılması' yönündeki talebi, sıradan bir tepki olarak görülmemeli.
Öncelikle bu konuşma G-20 zirvesinde yapılıyor. İçerideki tartışmalar görmemize izin vermese de, Türkiye artık G-20'nin etkin ülkelerinden birisi olarak sahnede yerini alıyor.
Kuşkusuz kredi notu veren kuruluşların 'şikeci' tavrına yapılan bu itiraz, Türkiye'nin gücü arttıkça sesinin de yükseleceğine işaret sayılmalı. Ancak bunun da ötesinde Erdoğan'ın bu sözleri, dünyanın yeniden yapılandığı dönemin kodlarının Türkiye tarafından doğru okunduğunu da ortaya koyuyor.
Hükümetin IMF'ye karşı getirdiği eleştirileri ve küresel krizde bizzat rolü olan finans ve değerlendirme kuruluşlarının rolünün gözden geçirilmesi talebini şöyle tercüme edebiliriz: Bugüne kadar olduğu gibi uluslararası kuruluşlar eliyle yapılan her değerlendirmeye ya da alınan her karara kayıtsız şartsız uymayacağız. Bizim de sözümüz var. Dolayısıyla bu tür uluslararası kuruluşlar yeniden yapılandırılırken, Türkiye de bu mekanizmaların içinde etkin biçimde yer almalı.
***
Bunların üzerine söylenecek çok söz var elbette. Ama şöyle tamamlayalım. Türkiye'nin içeriden dışarıya doğru etkinliğini ifade eden bu adımlar, aynı hızda kendi içinde siyaseti ve siyasi aktörleri de etkileyecek, değiştirecek ya da dönüştürecektir.
Mutlaka mevcut aktörler tasfiye olup yenisi gelir diye bakmak yanıltıcı olabilir. Çünkü gidişatı doğru okuyan siyasi aktör, ömrünü uzatmayı başarabilir.
Kaynak: Star