Erbakan'ı ilk gördüğüm günü çok iyi hatırlıyorum. Henüz lise örgencisi iken anonsları dikkatimi çekmişti. İsmini evdeki Büyükdoğu koleksiyonlarından hatırlıyordum. Hocanın Odalar Birliği'nden zorla atılmasını ele alan kapaktaki Erbakan resimleri zihnimde yer etmiş olmalı ki, ürkek adımlarla taş sinemasındaki Milli Görüş konferansını dinlemeye gitmiştim. Salon dolmamıştı bile ama izleyicilerin profili dikkatimi çekmişti. Sol görüşlü bildiğim lise hocalarından bazı tanıdığım simaların olmasına fazla anlam verememiştim. Aklımda kalan ilk resim, son derece şık ve kibar görüntü içinde ama söze " esselamu aleyküm" diyerek başlayan biri...
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...
Toplum karşısına Müslüman kimlikle çıkmaktan utanan kesim için bu tavrın psikolojik anlamı, etkisi daha sonra anlaşılacaktır.
Aynı mekanı paylaşma anlamında bir arada bulunduğum çok nadir sahnelerden biri, belki de ilki, üniversite yıllarında gençlik sorunlarıyla ilgili bir toplantıda olmuştu. Sokağın hareketlendiği o dönemde Tayyip Erdoğan da MSP gençlik kolları başkanı olarak Hocanın yanında duruyordu. Üniversite ve yurtlarından gelen temsilcilerden oluşan en fazla 20-24 kişilik toplantıda gençlerin olanca heyecan ve öfkelerini, eleştirilerini dinlerken en küçük kızgınlık emaresi göstermeyişi aklımda kalan bir diğer husus. Ve sonunda, sabırla gençlik temsilcilerini dinlemiş ve gayet kibarca teşekkür ederek son derece kıvrak bir manevrayla kendi gündemine taşımıştı toplantıyı.
Erbakan'ın Türkiye İslamcılığına ne kattığı ile neler götürdüğü tartışması bugünün konusu değil şüphesiz. Türkiye İslamcılığının anlaşılmasında en önemli kavşak noktalarından biri Erbakan'ın anlaşılması, yerli yerine oturtulması ile alakalıdır. Bu da yaptıklarının hakkını teslim etmek kadar nasıl yaptığının kritiğini de getirir.
Erbakan çizgisi ile yüzleşmek hem Türkiye'nin kendisiyle hem de özelde İslamcıların kendileriyle yüzleşmeleri anlamına gelir.