Erbakan Hoca

Dolu dolu 85 yıllık bir hayatı geride bıraktı ve Rabbine doğru yürüdü.
Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın.
Milli Görüş hareketinin lideri Erbakan Hoca’nın vefatı sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasında da büyük bir üzüntüyle karşılandı. Afganistan’dan Mısır’a, Suudi Arabistan’dan Bosna’ya kadar Erbakan Hoca’nın vefatına üzülenler olduğunu düşünüyorum.

1969’dan beri yakından takip ettiğim bir lider. Azminden, kibarlığından ve disiplinli çalışmasından hiçbir şey kaybetmeyen başka bir lider göstermek çok zor. Bundan birkaç ay önce yayınlanan ‘Göçün ve Kentin İktidarı –Milli Görüş’ten Muhafazakar Demokrasi’ye AK Parti-“ kitabıyla ilgili ESAM’da konuşma yapmak üzere Ankara’ya gittiğimde, akşam Hoca ile konuşma fırsatını buldum. Evinde yine her zamanki gibi takım elbisesi ve kravatıyla bizi karşıladı. Masasının üzerinde kabarık dosyalar vardı. Gayet kibar ve kararlı üslubuyla tarih, İslam dünyası, yakın dönemin siyaseti, bugünkü iktidar, Milli Görüş ve SP konusunda uzun bir konuşma yaptı. Defalarca dinlediğim argümanları, analiz ve görüşleri bir daha dinledim. Neredeyse ağzından çıkacak bir sonraki cümleyi kelimesi kelimesine tahmin edebiliyordum. Ama samimiyetle itiraf edeyim, hiç sıkılmadım, tam aksine kendim de kendime hayret ederek zevkle dinledim. Çünkü öylesine kararlı, öylesine inanmış ve davasına dört elle sarılmış bir lider profili vardı ki karşımda, hayranlık ve saygı duymamak  elde değildi.

28 Şubat postmodern darbe süreci, bugüne nasıl geldiğimiz konularında birtakım belgeler gösterdi. 28 Şubat müdahalesinin arkasında Amerikan’ın varlığına kesin olarak inanıyordu. Bana göre de, Amerika 28 Şubat’ın perde gerisindeki önemli mimarlarından biriydi.

Erbakan Hoca, bir liderdi. Davasına bağlıydı, azimliydi ve başarılıydı.

Bugünden geriye dönüp baktığımızda ben Erbakan Hoca’nın siyasi mücadelesinde başarılı olduğunu düşünüyorum. Bunu rahatlıkla iddia edebiliyorum.

Milli Görüş çizgisi Türkiye siyasetini derinden etkiledi. Bugünün siyaseti onun etkisinden kopuk düşünülemez. Bu çizgide siyasi hayata atılanlardan ikisi cumhurbaşkanı, dört başbakan çıktı. Kapatılan her partisinden sonra hiç yılmadan yenisini kurdu. Bir defasında kapatılan her partiden sonra kurulacak partilerin isimlerini belli bir mantık içinde çok önceden tespit ettiğini söylemişti. Parti isimleri onun siyasi kişiliğini çağrıştırıyor: Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet ve en son Saadet. Zannedersem SP de kapatılacak olsaydı, bir sonra kurulacak partinin isimi Huzur Partisi (HP) olacaktı.

Milli Görüş çizgisine ve Erbakan’ın siyasi geleneğine, dil ve yaklaşımına bağlı 5 parti çıktı, ama AK Parti ve HAS Parti’yi de eklemek icap ederse bu sayıyı 7’ye çıkartmamız gerekir. Arada neredeyse siyasi çerçeveye ilişkin temel yaklaşım farkları olsa da, iddia, talep ve ana yönelimin aynı zemine oturduğunu söyleyebiliriz. Ana tema merkez kaç güçlerin  bürokratik merkeze karşı siyasi bir mücadele vermesine dayanır. Din bu mücadelede kimi zaman meşruriyet çerçevesidir, kimi zaman bir motivasyon ve mobilizasyon kaynağıdır.

Erbakan Hoca’nın iki özelliğine daha işaret etmek gerekir:
 O hiçbir zaman dinin ana referans çerçevesinden, Münzel Hükümlerin bütününden en ufak bir taviz vermedi, akideyi ve fıkhi çerçeveyi esnetecek herhangi bir söyleme veya fikre hem teşebbüs etmedi hem teşebbüs etmek isteyenlere açıkça karşı koydu. Bu son derece önemliydi. İmanının bir sonucu olarak siyasi görüşlerini ve ideallerini formüle etmişti.

Diğeri Erbakan Hoca, ümmetin gücüne, İslam Birliği’ne bütün kalbiyle inanıyordu. Belki “Türkiye’nin liderliğinde bir İslam Birliği”ni düşünüyordu. Bin yıllık tarihten söz ediyordu. Her zaman “Yeniden Büyük Türkiye”yi kurmadan bahsediyordu. Bunlar doğru. Ama bu idealleri kendi inancına, ümmet bütünlüğüne aykırı görmüyordu. Bu sloganlar veya siyasi hedefler tabii ki kritik edilmeli, edildi de.

Ancak iyi anlatıldığında bazı görüşlerini zaman içinde tadil edebiliyordu. Benim kendisine uzun uzadıya anlattığım bir konu vardı. Bunu ilk defa yazıyorum. Birgün bizi çağırdığı bir toplantıda kendisine sıkça dile getirdiği “Bin yıllık tarihimiz” söyleminin her ne kadar Türklerin Ortaasya’dan Anadolu’ya gelişini ifade etmek üzere kullanılıyorsa da, aynı zamanda “ Anadolu’nun Müslümanlaşması”nı da ifade ettiğini hatırlattım. Buysa Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürt ve Arapları rencide ettiğini, çünkü bu bölgenin çok erken bir zamanda Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanında fethedildiğini, 1400 senedir bölgenin Müslüman olduğunu anlatmaya çalıştım. Beni dikkatle dinledi, hak verdi ve sonraları bunu kullandığına şahit olmadım.
Benim çok sevdiğim, hürmet ettiğim bir liderdi.
Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun.