Ekonomik yaptırımlar: Zalim politikanın başarısızlığı

Ekonomik yaptırımlar: Akıl dışı ve zalim politikanın başarısızlığı

Küba'ya uygulanan ve özellikle de onun zayıf sektörlerini derinden etkileyen, ekonomik, ticari ve mali ablukanın kaldırılması talebi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 15 yıldır art arda yapılan oylamalarda, her defasında büyük bir çoğunluk ile kabul edildi. Yine, 2006 yılında yapılan oylamada, vahşi Amerikan hükümetini kınayan 183 ülke, Kübalıların günlük yaşamını zorladığı gerekçesiyle, ablukanın kaldırılmasını istedi.

Dünyaya kulaklarını tıkayan Amerika Birleşik Devletleri ise 1960 yılının Temmuz ayından beri devam ettirdiği yararsız ve insanlık dışı politikasını genişleterek sürdürdü. Vahşi politikanın, 2006 yılında Küba'ya verdiği zarar yaklaşık 4 milyar dolar. Uygulanmaya başlandığı tarihten bugüne kadar, verdiği zarar ise 89 milyar dolardan fazla.

Küba, yakın komşusu Amerika'ya herhangi bir ürününü ihraç edemediği gibi, oradan herhangi bir şey de ithal edemiyor. Bu küçük Karaip adası ile ticari ilişki kurmayan sadece Amerika Birleşik Devletleri değil. Dünyanın değişik bölgelerinde bulunan, Amerikan sermayeli şirketler de Amerika'dan izin almaksızın Küba ile ticari ilişkiye girmiyor.
Ayrıca Küba, dünyanın geri kalanı ile kurduğu iş ilişkilerinde dolar kullanamıyor, çünkü yasak. Küba uluslararası mali kuruluşlardan kredi de alamıyor. Bu da bize gösteriyor ki uluslararası yasalar, Küba söz konusu olunca çok kolay ihlal edilebiliyor.

Washington, adaya girdiği günden beri, saldırgan ekonomik politikasını her seferinde daha da sertleştirerek uygulamaya devam etti. Mevcut yasalara, 1992 yılında Torricelli, 1996 yılında Helms Burton yasası ilave edildi. 2004 yılında ise, yaptırımları daha da genişleten, "özgür(!) Küba için yardım komisyonu"nun birinci raporu olmak üzere birçok rapor hazırladı. Son olarak da 2006 yılında ikinci rapor sunuldu.

Bu yasaklar öyle bir hal aldı ki, 2005 yılında, yabancıların mülklerini kontrol eden daire "Office of Foreign Assets Control-OFAC" Küba'ya seyahat eden Amerika vatandaşlarını, Küba gelirlerini %54 artırdıkları gerekçesiyle cezalandırdı. On yıla varan hapis cezası ve 150,000 dolar para cezası ile karşılaşan, Amerikalı turist, Küba'ya seyahat edemez oldu.

Böylece, 2005 yılında Küba'ya seyahat edenlerin sayısı 2003 yılına göre %50 azaldı. 2004 yılında, Amerika'da yaşayan Kübalılar, Küba'daki yakınlarını, her 3 yılda bir ve 14 gün kalma koşuluyla ziyaret edebildiler. Üstelik bu ziyaretleri için Hazine Departmanı'ndan resmi bir izin almak zorunda kaldılar.

Bu yaptırımlar, Küba halkının beslenmesini çok kötü bir şekilde etkiledi. 2006 Mayıs'ı ve 2007 Nisan'ı arasında gıda sektöründeki zararı 258 milyon dolar. Gerçekten Amerika gıda alanında çok güçlü yaptırımlar uyguladı. Küba, yakın komşusundan 180.000 ton fasulye, 72.000 ton yağ, 300.000 ton mısır ve 275.000 ton buğday alabilseydi kayıp olmayacaktı.

Vahşi yaptırımların, sağlık sektörüne verdiği zarar, 30 milyon dolar. Bu insanlık dışı politika, Kübalıların sağlığını ve sağlık alanında yaptıkları araştırma çalışmalarını da olumsuz etkiledi. Mesela, çokuluslu şirket Novartis tarafından dağıtımı yapılan, "Visudyn" adlı ilacı Küba satın alamadı. Amerikan sermayeli Humphreys-Zeiss şirketi tarafından, kazanç haline getirilen bu ilaç, "sertifikanız yok" gerekçesiyle Küba'ya verilmedi. Bu nedenle, "Ramón Pando Ferrer, Instituto Cubano de Oftalmologia" enstitüsü retina konusunda araştırma yapacak bir ekip oluşturamadı. Aynı şekilde, Abbot Laboratuarları, çocuklarda kullanılan ve anestezik özelliğe sahip olan "Sevorane" ilacını, Küba'ya satmadı. Çocuklara yönelik yasaklar, bu kadarla da sınırlı değil. Kalp rahatsızlığı olan çocukların tedavisinde kullanılan, kalp kapak protezlerinin Küba'ya satılması, Amerika Hazine Departmanı tarafından yasaklandı.

Kübalının, yaşamını zorlaştıran bu ambargonun, eğitim, kültür, tarım, konut ve taşıma sektörlerini de, olumsuz yönde etkilediği bir gerçektir.

Ancak, Amerika'da birçok Amerikalı gibi, bu acımasız yaptırımlara karşı duran politikacılar da var. 4 Kasım 2008 tarihinde yapılacak olan Amerika Başkanlık seçimlerinde, Demokrat Parti'den başkan aday adayı olan Barack Obama, Küba'ya uygulanan ekonomik yaptırımlara karşı olduğunu açıkça belirtti. Aynı Partiden başkan aday adayı olan, "Dünya kamuoyu tarafından kabul görmeyen, aşağılık ve başarısız Irak savaşı dışında, bir politikası bulunmayan Amerikalının…" sözleriyle ilgi uyandıran, başkan adayı Cristopher Dodd, başkan seçilirse ekonomik yaptırımlara son vereceğini açıkladı. Havana'da yeni bir büyükelçilik açacağını, Miami yasalara aykırı bir şekilde bulunan ve Küba aleyhtarı yayınlar yapan, Marti Radyo ve Televizyonunu kapatacağını ilan etti. Ayrıca, Küba'dan kaçışları kışkırtmak için çıkarılan yasayı da yürürlükten kaldıracağını söyledi.

Yardımcı sekreter Lester D. Mallory, 6 Nisan 1960 tarihinde Roy R. Rubottom Jr'a sunduğu, Amerikalar-arası meseleler ile ilgili raporunda, Küba devrimine ilişkin olarak şöyle yazıyordu: "Kübalıların çoğunluğu Castro'nun yanında. Güçlü bir muhalefet yok… Rejime içeriden verilen bu desteği zayıflatmak… Ekonomik hoşnutsuzluk, kıtlık yaratmak… Halkı düş kırıklığı ve umutsuzluğa düşürmek… Ekonomik hayatı felç etmek… Mümkün olduğu kadar hızlı davranmak… Şok etki yapacak tedbirler almamız gerekir. Bunun için Küba ile olan tüm mali ilişkilerimizi kesmek zorundayız. Bu, orada güçlü bir sarsıntı yaratır… Mali gelirler, reel ücretler azalır. Bu açlık ve umutsuzluğu körükler… Devrim bozguna uğratılır."

İşte bu zihniyetin akıl dışı ekonomik yaptırımları tartışmasız, Küba halkına karşı uygulanan bir soykırımdır. Bu, 9 Aralık 1948 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen,"soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması sözleşmesi"nin II. Maddesinin b ve c fıkrasına denk düşer. Şöyle ki: "ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla ; (b) bir grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi ; (c) grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kısmen değiştirmek."

Yarım yüzyıla yaklaşan bu ambargo, elbette başarısız oldu. Fidel Castro, sağlık sorunları nedeniyle yetkilerini geçici olarak devretmesine rağmen devrim her zamankinden daha sağlam ve birlik içindedir. Küba'nın bağımsızlığı bir gerçektir. Bu gerçek Washigton'un zihnini "çağdışı ve vahşi bir politika da" inat ettirecek kadar meşgul ederek devam ediyor.



[Rebelion'daki İspanyolca orijinalinden Atiye Parılyıldız tarafından Latinbilgi için çevrilmiştir]