Ekonomik krize rağmen sol, Avrupa'da yine kaybetti

Eğer kamuoyu yoklamalarına bakacak olursak, Avrupa tasavvuru, AB üyesi ülkelerin çoğunluğunda popülerliğini sürdürmektedir. Ancak Brüksel'de kurulmuş olduğu haliyle, Avrupa Birliği, fazlasıyla teknokratik olarak görüldüğünden yani yeterince demokratik olmadığından halkça tutulmamaktadır.   
 
Buna rağmen Avrupa ülkelerinin halklara Avrupa Birliği'nin kurumlarından birini biçimlendirme olanağı sağlayan tek seçim olan Avrupa Parlamentosu seçimleri, büyük ölçüde boykot edilmektedir.

7 Haziran Pazar günü yapılan son Strasbourg Parlamentosu seçimleri de bu konuda bir istisna oluşturmayacak: Yeni 736 Avrupa milletvekilini seçmek için oy vermeye çağrılan 388 milyon seçmenin % 60'a yakını oy vermedi. Bu seçimde de üzücü geleneğe yine uyulmuş oldu. Yeni Avrupa Parlamentosu bir önceki Avrupa Parlamentosu'na benzemektedir. Muhafazakârlar egemen güç olarak yerlerini koruyorlar. Bu seçim sonucu bugünün Avrupa'sının hükümetlerin çoğunluğunun profiline uymaktadır. Pazar günkü seçim, halen görev başında olan hükümetlerin cezalandırıldığı bir seçim olmadı; ülke örneklerinin birçoğunda muhafazakâr hükümetlerin teyidi oldu. Sosyalistler ve sosyal demokratlar ikincilik konumlarını koruyorlar ancak hız kesmiş durumdalar. Bu partiler, ekonomik krizden herhangi bir yarar sağlayamadılar.

Kızıl Danny'nin başarısı

Yeşiller ise genel anlamda ilerleme gösterdiler. Bunun iyi bir örneği de Fransa'da, Avrupa temaları üzerinde odaklanan bir kampanya yürütmüş olan Daniel Cohn-Bendit tarafından oluşturulan listenin elde ettiği parlak sonuçlardır. Bu son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, en Avrupacı oluşum olan, gerileme sürecinin içine girmiş New Labour (Yeni İşçi Partisi) çizgisinin Avrupa kuşkucusu muhafazakâr bir parti ve Avrupa fobisi içinde olan oluşum UKip tarafından geriden bırakıldığı Büyük Britanya hariç olmak üzere, Avrupa karşıtı popülizmin belirgin bir yükselişine de rastlanmadı.

Avrupa yurttaşlarının zihinlerini kurcalayan tek bir dertleri var, o da kriz; bu durum bu kadar kalabalık bir kitlenin Avrupa karşısında gösterdiği ağırlaşmış ilgisizliğin nedenini de açıklamaktadır. Brüksel, bu sonbahar patlayan travmanın "yönetiminde" neredeyse hiçbir rol oynamadığı gibi, daha sonra çare arama sürecinde de katkıda bulunmadı. Euro para birimi alanında bir para politikasının var olmasına karşın, ne ortak bir ekonomik atılım planı ne 27 üye ülkenin ekonomi politikalarının koordinasyonu sağlanamadı. Olan sadece ulusal planların yan yana getirilmesi ve Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso'nun bu oluşuma belirsiz bir Avrupa kisvesi giydirmesinden ibarettir. Bu son seçimlerde oy vermeyi reddedenler, eğer kriz karşısında kurumsal bir Avrupa'nın yokluğunu cezalandırmayı amaçlamışlarsa, hedeflerini şaşırmışlardır. Bu konuda hatalı olan Avrupa Parlamentosu değil, siyasî karizmadan ve her türlü ekonomik tahayyülden yoksun olan Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso'dur. Oysa hükümetler, Barroso'ya, Komisyon'un başında ikinci bir dönem daha kalması için kendisine yeni vekâlet vermeye hazırlanmaktadır. Bu durum, Avrupa için kötü bir haber. Le Monde Başyazı 
 
Kaynak: Zaman