Ekonomi ve laiklik

Küresel mali krizin ülke ekonomilerinde dramatik düşüşlere ve işsizliğe yol açtığı bir dönemde bugüne dek siyasetçilerden de iktisatçılardan da duymadığımız bir değerlendirmeyi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yaptı.
Hükümetin krizden çıkmaya yönelik yeni bir teşvik paketi açtığı günlerde Abdurrahman Yalçınkaya'nın ekonomiye "laiklik" penceresinden bakan sözleri ilginçtir:
"Muhafazakâr partiler öne çıktıkça, artan radikalleşmeyle birlikte, ekonomik büyüme ve modernizasyona daha çok vurgu yapılmak suretiyle, Batı tipi demokrasilerin ayrılmaz parçası olan laikliğin gündemden düşürüldüğü ve tanımının değiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir."
Başsavcı, ekonomik büyüme, refah ve kalkınma politikaları laikliği aşındıracaksa, "Batsın bu dünya" demektedir!
Türkiye'de laikliğin olmasa da demokrasinin askıya alındığı ve 12 Mart, 12 Eylül askeri rejimlerince "Batılı" standartlardan uzaklaştırıldığı dönemler yaşandı. 1982 Anayasası'nın baskıcı, vesayetçi anlayışından hâlâ kurtulabilmiş değiliz! 1970-80'lerde siyaset tıkandığında, Yalçınkaya'nın günümüzün muhafazakâr partilerinin "laikliği gündemden düşürmek" için öne çıkardıkları büyüme sorun yaratmazdı. Enflasyon ve ödemeler dengesi gibi sorunlar akla gelirdi. Kötüye giden ekonomi, müdahalelere, darbelere gerekçe oluştururdu.
1979'da Özal'ın hazırladığı "ekonomik paket" 1980 askeri darbesinden sonra ödünsüz uygulanmış, askerler ekonominin yönetimini Turgut Özal'a teslim etmişlerdi.
Başsavcı'nın iddia ettiğinin aksine, radikalizmi ekonomik büyüme değil, yoksulluk, yolsuzluk çarpık gelir dağılımı besler. Batı demokrasileri sadece laiklikten değil, adaletten, siyasal etikten de güç alırlar. Orta sınıf güçlendikçe merkez partiler de güçlenirler.
Yalçınkaya'nın düşünce biçiminde önemli bir yanılgı da şudur:
Muhafazakâr partilerin öne çıkması salt "ekonomik büyüme ve modernizasyon"a vurgu yapan söylemlerden kaynaklanmıyor.
Yoksulluk ve yolsuzlukların merkez siyaseti çökertmesi sonucu, Türkiye örneğinde muhafazakârlık artıyor. AKP eleştirilecekse, muhafazakârlığı sosyoekonomik beklentilerin önüne geçiriyor olması nedeniyle eleştirilmelidir. Örneğin 2007'de seçimleri ikinci kez kazandıktan sonra "türban" sorununu gündemin ilk sırasında almakla hem ağır bir kapatılma davasıyla baş etmek zorunda kalmış hem de 2008'de patlayan küresel mali krize hazırlıksız yakalanmıştır.
AKP'ye seçimleri kazandıran ise, ekonomideki başarısı olmuştur.
Türkiye ekonomisi, 2008'in ikinci yarısından itibaren küçülüyor. Üretim düşüyor. İhracat azalıyor. İşsizlik artıyor.
Dünyanın hangi ülkesinde iktidarlar önceliği ekonomiye vermiyorlar?! ABD, Fransa, İngiltere neyle uğraşıyor?
"Batsın bu dünya" demekle olmuyor!
İktisadın yargıçların ilgi alanına girdiği tek örnek Türkiye olsa gerek.
IMF konusunda ne düşünüyorlar?

Kaynak: Milliyet