Ekonomi ve bölücülük

 

ESKİ Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök etnik milliyetçilik konusunda arkadaşımız Fikret Bila'ya yaptığı açıklamada, "Ben asker kafamla bütün boyutlarını göremem" diyor.
Bilim zihniyetini yansıtan sözlerdir bunlar. Çağımızda "her şeyi bilen" allâmelerin zamanı geçmiştir. Uzmanlık son derece önemlidir. Askerin de sivilin de "her şeyi" bilmesi mümkün değildir.
Uzmanlık bilgilerinin iletişimiyle "disiplinler-arası" yaklaşımlar mümkündür ve zorunludur.
Etnik milliyetçiliğe ya da herhangi bir sosyal sürece sadece askeri, sadece ekonomik, sadece siyasi gözle bakılamaz...
En kötüsü de hiçbir uzmanlık bilgisi olmadan kaba duygularla ve genel geçer kalıplarla bakmaktır.

Hangi ekonomi?
Ekonomik gelişmenin etnik milliyetçiliği bitireceği şeklinde yaygın bir kanaat vardır. Org. Hilmi Özkök ise, haklı olarak, ekonomik gelişmenin Hindistan'da ayrılıkçı hareketi güçlendirdiğini hatırlatıyor.
Gerçekten, ister milliyetçilik, ister diğer siyasi akımlar olsun, belli bir ekonomik gelişmeyle ortaya çıkarlar. Sürekli ekmek derdinde olan topluluklar ise önceliği ekmeğe verirler!
Onun için, bütün siyasi akımlara öncülük edenler belli bir eğitim düzeyine ve sosyal statüye sahip olanlardır.
Hatta Bask örneğinde gördüğümüz gibi, yüksek ekonomik gelişme "özgüven" duygusu yaratarak etnik milliyetçiliği besleyebilir bile!
Kanada'da Fransız kökenli Quebec bölgesi çok zengindir, bu yüksek özgüvenle ancak yüzde 1-2 oy farkıyla Kanada'ya bağlı kalmaktadır!
Önemli olan, ekonomik kalkınmanın niteliğidir. Bask, İspanya geneliyle ticaret yaparak değil, Atlantik ticaretiyle gelişmişti. Kuzey İrlanda ve Quebec'te ise din farkı, okul farkı, hatta ekonomik yapılanma farkı gibi faktörler entegrasyonu engellemişti.

İki zıt akım
Türkiye'de ise Güneydoğu'nun ekonomik gelişmesi ülke geneliyle ticari, sosyal ve insani ilişkileri artırıyor. Mülkiyet düzeni ve nüfus iç içe geçiyor. Kürt kökenli orta sınıf Türkiye'nin her tarafında mülkiyet sahibidir; nüfusun çoğunluğu batı illerimizde yaşamaktadır.
Bu maddi entegrasyonu tarih birliği, din birliği, akrabalıklar gibi manevi faktörler güçlendiriyor.
Bu sebeplerledir ki, PKK'nın partileri Kürt vatandaşlarımızın çoğunluğunun oylarını alamıyor.
Ama aynı zamanda, ayrı bir damar halinde bir Kürt milliyetçiliği de taban tutmuştur. Bu harekete öncülük edenler okumuşlarla, avukat, doktor gibi müşterileri de zaten Kürt olan, bu sebeple Türkiye geneliyle iktisadi ve insani ilişkileri az olan sosyal kesimlerdir.
Antalya'da yazlık alan, İstanbul'da iş yapan, Diyarbakır organize sanayi bölgesinde banka kredisiyle fabrika kuran, bayilik alan Kürt işadamlarını hain diye suçluyorlar. "Kürtlerin peygamberi Zerdüşt'tür" propagandasıyla ortak din bağını koparmak istiyorlar.
Demek ki, mesele terörle silahlı mücadeleden ibaret değildir. 'Ulusal entegrasyon' dinamikleriyle 'ayrılıkçı uluslaşma' arasında çok uzun vadeli bir yarıştır bu...
Piyasa ekonomisi, demokrasi, sosyal hareketlilik, din, kimliklere saygı, parti bağları, toplu konut, kooperatif, şirket... Bu bağlar son derece önemlidir.
Onun için bu sorunu çözmeye eski ezberlerimiz yetmiyor. Yeniden ve geniş ufuklu yaklaşımlar gerekiyor.

Kaynak: Milliyet