Ekmek ve Gül, Gül ve Ampül

 

İdeolojilerle hayat arasındaki çekişmede bir biri öne çıkıyor, bir diğeri: Gül ve ekmek, ekmek ve çiçek.  Yaygın kullanım, gül ve ekmek şeklinde. Bu isimde bir değil iki film geliyor aklıma. Tema çok temel bir insanlık durumundan derilme: Ekmeği mi seçeceksiniz, gülü mü, toplumsal sorumluluğunuzu mu önceleyeceksiniz, sevdanızı mı...   Muhsin Mahmelbaf'ın Ekmek ve Çiçek'i (1997), bir devrimcinin toplumsal sorumluluk ve idealleri ile,  aşkı arasında yaşadığı çatışmayı anlatır. Ken Loach'ın Ekmek ve Güller'i ise Amerika'daki göçmen işçilerin örgütlenmesi etrafında yaşanan bir aşkı konu alır.

Bir de James Oppenhaim'ın kadın ağzıyla yazdığı Ekmek ve Gül isimli bir şiiri var.

"Bir ışık gibi ulaşıyor insanlar

"Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!"

Yaşamak için ekmek

Ruhumuz için gül istiyoruz!"

Kadın günleri ve işçi bayramlarında okunması uygun bir şiir bu. Miting meydanlarında da...

Her yer bayrak, bayraktı İstanbul'da, Mart ayı boyunca. Siyasi partilerin bayrakları yağmurlu gökyüzünü kapatıyordu Maltepe'ye giderken. Daha fazla bayrak, daha fazla oy anlamına gelmezdi tabii. Minübüs şöförü öfkesini belli etmişti: "Bu paralar milletin kesesinden çıkıyor!"

Siyasiler vaadlerin etkisini yitirdiği yerde somut olarak bir şeyler dağıtma ihtiyacı duyuyorlar. Kimisi buzdolabı, kimisi eşarp dağıtıyor.  Gül dağıtan olmuyor. Seçmen denilince akla gelen, maddi ihtiyaçları olan sade saf  bir vatandaş.  

CHP, çarşaf açılımıyla kendi içinde geliştirdiği tutarsızlığı pekiştirmiş oldu. Kılıçdaroğlu'dan bir "Gandi" üretme çabası fazla geldi İstanbullulara. Gece, seçim sonuçları açıklanmaya başlandığında Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin varoşlarda çözüldüğünü öne sürdü. Bütün olarak Türkiye haritası ise AK Parti'nin İç Anadolu'nun ve varoşların partisi olmaya devam ettiğini gösteriyor. Aşırı yardıma boğularak oy talep edilen kırgın ve öfkeli birkaç şehrin dışında...

Adayları öne çıkarmak için kullanılan isim ve sıfatlarda bir özensizlik ve abartı hâkimdi seçim kampanyalarında. Kadıköy caddelerine asılmış afişlerde bayan MHP adayı, "genç, dinamik ve çağdaş" olarak övülüyordu. MHP'nin erkek Maltepe adayının tanıtımlarında  bu tür nitelemelerin kullanılmasına ihtiyaç duyulmamıştı. Çağdaş Türk kadınının en önemli özelliği olarak görünüyor, gençliği.  Peki, "çağdaşlık" niteliği hangi ölçüler üzerinden belirleniyor... Hangi partilerin kadın adayı daha "çağdışı"ydı ki...

AK Parti "Dünya lideri başbakanımız!" şeklindeki ifadeyi kullandı her yerde. Orada burada, "One minute!"Allah'tan Unakıtan'ların oğlu patentini almamış, bu cümlenin. Davos sonrası iki fotoğrafında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dünya liderliğini sabitlemeye dönük bir ifade ağırlık kazanıyordu. Büst havasındaki fotoğraf, Diyarbakır'da yakasındaki rozet nedeniyle geri çekilmiş olan. Gazetelerde tam sayfa olarak yayınlanan öteki fotoğrafta ise Erdoğan güçlülüğü ve kalkınma azmini temsil eden bir kararlılıkla, yolunda ilerliyordu sanki.

Erdoğan esasında, kimlik ve gelişme gibi meseleleri kültür ve uygarlık temaları üzerinden çözümlemeye yatkın bir gelenekten geliyor. Şu var ki bu geleneğin bağlıları karşı karşıya bulunduğu irtica suçlamaları nedeniyle belki de, uygulamada çoğu zaman gül yerine ekmeği seçiyor.

İsmail Kara'nın 'Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam'da anlattığı gibi: "Kalkınma ve iktisaden zenginleşme dini cemaatlerin eskiden beri şu veya bu düzeyde ilgilendikleri meselelerden biri. Fakat bu ilgi biraz da sahip oldukları muhafazakar ve milliyetçi fikirlerden hatta Osmanlı modernleşmesini ve çöküşünü anlama ve yorumlama biçiminden kaynaklanıyor. Kısaca özetlemek gerekirse maddi gücü (para, fabrika, silah..., onların arkasında bilim ve teknoloji) kaybettiğimiz için bu hallere düşmüştük, insan düştüğü yerden kalkacağına göre bu güce tekrar sahip olabilirsek eski "mesut ve muzaffer" günlere dönebilecektik. Bu güçlü fikre rağmen 12 Eylül İhtilali'ne kadar cemaat ve tarikatların kalkınma ve zenginleşmeyi esas itibarıyla kendileri için değil Türk devleti ve Türk milleti için arzuladıkları söylenebilir." (Dergah Yayınları; 2008)

Bu açıdan bakıldığında görülür ki AK Parti'nin ampulü sembol olarak seçmesi  rastlantı olmaktan uzaktır.  

Çağdışı ve mürteci olmakla suçlanan, muarızlarının yaptığı gibi Batı uygarlığını görünüşlerin ve nesnelerin uyarlanması ya da ithali yoluyla gerçekleştermekten uzak duruyor ve ekmeğe döndürüyor bakışını ve makineye de...  Ana muhalefet "gül" demese de opera salonu diyor, AK Partilili siyasilerin dans bilip bilmediğini sorguluyor. Ama AK Parti hükümeti buzdolabı dağıtıyor.  Şu var ki seçmenle ilişkisini sadece buzdolabı dağıtma üzerinden kuramayacağını gördü AK Parti, 29 Mart seçimlerinde. 

AK Parti'nin örtük bir şekilde de olsa Erbakan'ın kurduğu "gümüş motor" fabrikasının ruhuna sahip çıktığını söylemek mümkün. Kalkınma, gelişme, çağdaş uygarlık sembolü olarak yanmaya devam ediyor, AK Parti'nin ampülü.  

Saadet Partisi, AK Parti'ye unutulan gülleri hatırlatmak üzerinden kurmuştu muhalefetini. 

Seçim propagandaları sırasında sürüp giden yardımlar, bağışlar... Bana öyle geliyor ki AK Parti'nin yitirdiği oyların en önemli nedeni, ekranlardan izlenen bu yardımlar olmuştur. Gül sembolünün yaydığı manevi açılımın bir tamahla göz ardı edildiği sahnelerdir bunlar. Sosyal devlet sadaka dağıtmaz ve zaten sadakanın da gizli-saklı olanı makbuldür.