Son dört haftadır pazar günleri yazdığım eğitim yazılarında eğitim sektöründe yanlış bir kaynak tahsisi yaptığımıza değiniyorum.
Bu 'yanlış kaynak tahsisi' kavramını açmak gerekiyor.
İki temel alanda kaynakları yanlış kullanıyoruz.
Birincisi, eğitim sektöründe kullandığımız kamu kaynaklarını (vergi) yanlış aşamalara tahsis ediyoruz (açacağım).
İkincisi ise bu sektörde, eğitim sektöründe, özel kesimi baskılıyoruz, toplam eğitim harcaması içinde hala özel sektörün payı çok az ve bu durum ortaya büyük bir verimsizlik ortamı çıkarıyor.
Çağımızda ekonomik büyümenin motoru iyi donanımlı bireyler yani düzgün bir eğitim-öğretim.
Bir kez daha tekrarlayayım, bunu derken, yani eğitimin büyümenin motoru olduğunu söylerken o bıkkınlık getiren 'toplumu eğitmeden bir şey olmaz' saçmalığına gönderme yapmıyorum; temel amacı 'varlıklarını türk varlığına armağan etmeye' hazır gençler yetiştirmek olan bir eğitim sisteminde toplumun eğitim yaşı altı değil, on altı olsa bir şey değişmez hatta çok daha kötü olur.
Gelelim önce kamu kaynaklarının yani vergilerin eğitim sisteminin bütününde verimsiz kullanımı meselesine.
Vergi geliri kamu yararının en çok olduğu yere en çok gitmelidir, temel ilke budur.
Yapılan araştırmalar da eğitim sürecinde kamu yararının en yüksek olduğu aşamaların okul öncesi eğitimle lisanüstü öğretim aşamaları olduğunu göstermektedir.
Başka bir ifadeyle eğitim-öğretimde vergi geliri en çok okul öncesine ve lisansüstü aşamaya yöneltilmelidir; lise ve yükseköğretim kamu yararının nispeten az olduğu yani özel yatırımların ya da yüksek harçların en çok geçerli olması gereken aşamalardır.
OYSA, ülkemizde durum tam tersidir, okul öncesi eğitim hala emeklemektedir, çağdaş ülkelerde yüzde doksanın üzerine çıkan temel eğitim öncesi okullaşma oranı bizde hala yüzde otuzun altındadır.
Lisansüstü programlarımız da lisans programlarına oranla çok ama çok daha kötü düzeylerdeler.
ÖZETLE, kaynakların tahsisi konusunda ne yapılması gerekiyorsa tam tersini yapmışız, nereye vergi geliri tahsis etmek gerekiyorsa etmemişiz, nereye etmemek gerekiyorsa da etmişiz.
Bu sorun kamu kaynaklarının yani vergi gelirlerinin yanlış yerlere tahsisine ilişkin.
'Kamu kaynağı-eğitimde özel yatırım' dengesinde de çok gerilerdeyiz.
Ülkemizin on beş milyonun epey üzerindeki toplam öğrenci sayısının yaklaşık yüzde ikisi özel okullarda okuyabiliyor, demek özel yatırım yeterince gerçekleşmemiş, devlet yeterince teşvik verememiş.
Özel eğitime devlet teşviği vermek mesela tekstile, otomotive devlet yardımı yapmak gibi bir şey değil.
Kamusal zarar ürettiği için nasıl sigaraya, çevre kirliliği yaratan maddelerin tüketimine vergi konuyorsa, kamusal yarar üreten özel eğitimin tüketimine, dolayısıyla üretimine kamu teşviği vermek gerekli hatta zorunlu.
Milli eğitim bütçesi bugün en büyük kamu hizmeti bütçesi niteliğinde; bu kaynağın bir bölümünün doğrudan kamusal eğitim yerine özel kesime teşvik olarak aktarılması eğitimin hem niceliğini hem de daha önemlisi niteliğini yükseltebilir ama bu konu nedense hala tabu olarak görülüyor.
Devlet bütçesinden on çocuk okutmak için ayrılan yüz TL özel kesimin elinde belki yirmi çocuğun eğitimine hem de daha nitelikli eğitimine dönüşebilir, bunun hesabı iyi yapılmalı.
Eğitimde çok sorun var ama en başta kanımca kaynakların yanlış kullanım meselesi geliyor.
Doğru kaynağı doğru yerde ve koşullandırmasız bir eğitim için kullanmak içine girdiğimiz kısır döngüyü aşmanın ilk adımı.
Star Gazetesi