Egemenlik kimin?



 
Bugün 23 Nisan, çocuklar bayramını kutlayacak, büyüklerse milli egemenliği. 23 Nisan'ı bayram olarak kutlamak, 'egemenliğe' verilen değeri göstermesi açısından önemli. Bu, devlet veya kurumların değil, milletin egemenliği.
Bugün Meclis'te egemenlik üzerine parlak nutuklar atılacak. Siyasi parti liderleri konuşmalarında Meclis'in duvarına yazılan 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözünü tekrar edip duracak. Milli iradenin tecelligâhı olan TBMM'nin önemini vurgulayacaklar. Peki, gerçekten öyle mi? Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletin mi sahiden? Kayıtlı ve şartlı egemenlik mi söz konusu yoksa? Peki belli aralıklarla milli egemenliğin üzerinden silindir gibi geçen askerî darbeler, muhtıralar nereye düşüyor? Bütün müdahaleler önce Meclis'i hedef aldı. Milletin egemenliğini yok etti. Meclis de egemenlik de fena halde örselendi. Oysa dikkatinizi çekmek isterim; Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmeden Meclis açıldı. Devletimiz yokken millet iradesinin vücut bulduğu yüce Meclis'imiz vardı. Bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün isteğiyle İstiklal Savaşı'nı TBMM sevk ve idare etti.

Meclis'in nasıl açıldığını hatırlamakta yarar var; milletvekilleri cuma sabahı Ankara'da toplandı. Namazı kılmak için topluca Hacı Bayram Camii'ne gittiler. Meclis'in önünde şükrün ifadesi olarak kurbanlar kesildi. Dualarla, tekbirlerle açıldı Meclis. O fotoğraf duvarları süslüyor, Atatürk'ün sağında ve solunda sarıklı cübbeli hocalar dua okuyorlar. 23 Nisan 1920 Ankara'sı böyleydi. 2008 Ankara'sında ise bu manzaraya 'irtica' diyorlar. Bütün bunlar laikliğe aykırı eylemler arasında sayılıyor. Altında bir partinin imzası olsa kapatma dosyasına 'delil' olarak kolaylıkla girebilir. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın kulakları çınlasın. Bugün 'O fotoğraftan rahatsız olanlar var mıdır?' sorusuna 'hayır' cevabı verebilmek güç. Egemenlik nutukları dinlerken sürekli eski Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ı hatırlarım. Malum, Tandoğan, bazı üniversite öğrencilerinin komünizm propagandası yapmasına çok bozulur. Öğrencileri karşısına alır ve 'Siz kim oluyorsunuz? Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz. Gidip adam gibi öğrencilik yapın.' der. Tandoğan zihniyetinin çok gerilerde kaldığını, artık tarih olduğunu sanıyorduk. Ancak 2008 Türkiye'sinde yeniden hortladı. Milli iradeden, seçimden, demokrasiden milletin kendisinden rahatsızlık duyanlar var.

Bugün milli egemenliğin de Meclis'in de hali parlak değil. Egemenliğin safiyeti darbe ve müdahalelerle bozuldu. Dört gün sonra 27 Nisan bildirisinin yıldönümü. Genelkurmay tamamen Meclis'in işi olan cumhurbaşkanlığı seçimine dışarıdan müdahale etmekte beis görmedi. Üstelik bunu Milli Egemenlik Haftası'nda yaptı. Parlamento'daki siyasi partiler hayati tehlike altında. Dört partiden üçü mahkemelik durumda; AK Parti Anayasa Mahkemesi'nde 'kapatılma talebiyle' yargılanıyor. Yargıtay Başsavcısı DTP'nin de kapatılmasını istedi.

Son olarak CHP de mahkemelik. Bir aydır hiçbir şey yapmadan bekleyen Başsavcı Yalçınkaya, medyada yer alan haberler üzerine harekete geçti, önceki gün mesai bitimine doğru dosyayı Anayasa Mahkemesi'ne gönderdi. İddia ağır; CHP Hazine'den aldığı 4 trilyon lirayı bir özel televizyon kanalına aktardı. Ne karşılığında? CHP tatmin edici açıklama yapamıyor. Anayasa'ya göre siyasi partiler 'ticari faaliyet yapamaz, televizyon kanalı açamaz, ortak olamaz, borç veremez'. Açıkça Anayasa'ya aykırı bir durum söz konusu. Şimdi mahkeme CHP'nin dosyasını inceliyor. Eğer CHP'nin suç işleme özgürlüğü yoksa başının ağrıyacağı kesin. AK Parti, CHP ve DTP mahkemelik. Geriye sadece MHP kalıyor. O da rahat değil. AK Parti'nin kapatma gerekçesi olarak dosyaya giren üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldıran Anayasa değişikliği MHP'nin sayesinde gerçekleşti. Yarın bir dosya da MHP için düzenlenirse şaşmamak lazım. Bugün 23 Nisan, manzara-i umumiye hiç de iç açıcı değil. Bir de asker hareket çekerse -Genel Kurul ve resepsiyona gelmeyerek- milli egemenlik de Meclis de iyice anlamını yitirir.

 
Kaynak: Zaman