Edward Said'in Yahudi versiyonu!

 

Özür Yahudilere çok koydu vesselam. Alışamadılar. Özürde gedik ve delik açma derdindeler. Ya da hırslarını soykırım iddiaları üzerinden çıkarmak istiyorlar. Sadece kibre alışmışlar. Allah’ın tarihselliğe dönüşen ‘seçilmiş millet’ ünvanını  tepe tepe kullanmışlar ve bu ünvanı kibir vesilesi yapmışlardır. Bu nedenle de iki bin yıldan beri alçak sürünmeye mahkum olmuşlar. Günün birinde Allah’ın ipine değil de milletlerin eteğine tutunarak gayri meşru bir biçimde tekrar yükselmişler ve ata topraklarına gelmişler. Lakin atalarının Mısır çıkışında Firavun ve düzenine özenmesi gibi Filistin’e döndüklerinde de Hitler düzenine özenmişler ve celladına aşık olan kurbanına dönüşmüşlerdir. Hitler’den çektiklerini Filistinlilerden çıkarmışlardır. Şimdi Ermeni meselesi üzerinden Türklere özür dilemenin acısını çıkarmaya çalışıyorlar. Ellerinden gelse daha fenasını yapacaklarından kuşku yoktur. 

İsrail Parlamentosu (Knesset) nedense Türkiye’nin burnunu sürtmek için ‘Ermeni tehcir ve soykırımını’ görüşmüş.  Bu gibi durumlar da ‘bari dinime dahleden Müsülman olsa’ derler. Özel oturumda söz alan İsrail Parlamentosu'nun milliyetçi dinci kanadından Evimiz Yahudi Partisi üyesi Ayelet Shaked, Hitler'in Yahudileri dünyanın 1915 olaylarına sessiz kalmasından cesaret alarak katlettiğini öne sürüyor. Shaked, "Alman halkından istenenin onda biri Türk halkından istendi mi?" sorusunu dile getiriyor. Yahudi halkının bu unutkanlık ve sessizliğe daha fazla seyirci kalamayacağını iddia eden Shaked, "Ermeni soykırımı" iddialarının kabul edilmesinin Türk-İsrail ilişkilerinde yeni bir gerginliğe sebebiyet vermeyeceğini de iddia ediyor.  Hem avukat, hem savcı!

Likud milletvekili Reuven Rivlin de diplomatik kaygılarla başka bir ulusun maruz kaldığı afetin göz ardı edilemeyeceğini söylüyor. Rivlin, Türkiye ile mevcut ilişkilere bağlı kalmadan her yıl "Ermeni Soykırımı"nı anma törenleri düzenleyeceklerini de vurguladı.  Herhalde kafasına göre gözdağı veriyor: Çizmeyi aşma!

Bu meselenin doğrudan Mavi Marmara meselesiyle de alakası yok. Biz onları eski günlerinden de biliriz. Yossi Beilin ve Yossi Sarid gibi kimi eski tüfekler, solcu bakanlar veya siyasetçiler de ‘Ermeni soykırım’ının’ takipçisi olmuşlar ve tanınmasını istemişlerdi. Aslında onların derdi soykırım masalı falan değil. Türkiye’yi kafese koymak ya da bu meseleyi daima Demokles’in kılıcı gibi başının üzerinde tutmak.

Ermeni tehciri sırasında sosyal anlamda en çok kavga Kürtlerle Ermeniler arasında yaşanmıştır zira aynı alanı paylaşıyorlardı. Buna rağmen şimdi BDP’liler de Türkiye’nin soykırım tanımasını ve özür dilemesini tavsiye ediyorlar.  Bir de demek ki, bazı Kürtler tehcir edilen Ermenilere sataşmasaydı bugünün Kürtçüleri kim bilir daha ne telkinlerde karşımıza çıkarlardı!  Bunu vicdanlarından dolayı istiyorlarsa,  mesele yok. Ya da onlar da İsrail gibi Türkiye’nin tepesinde  tokmak sallamak istiyorlarsa demek ki, dertleri bağcıyı dövmek! Böyle görmek istedikleri de söylenebilir.  Öyle ise kendi paylarına ne düşüyorsa önce onu bir tediye etsinler.  Başkasının kesesinden hesap ödemek kolay. 

Tekrar İsrail meselesine dönecek olursak.  Yusuf Halaçoğlu’na bakacak olursanız tehcir sırasında 8500 Ermeni hayatını kaybediyor.  Bu rakamın da az ve tek yanlı olduğu söylenebilir.  Acaba iki taraf da kantarın topuzunu kaçırıyor mu? Bu meselede desteksiz atan atana. 

Orhan Pamuk gibi Ermeni tezlerini edebiyat  ödüllerine köprü kuranlar Kürt-Ermeni fark etmeden milyondan fazla insan öldürdüğümüzü söylüyorlar.  Tarihi güncelle topluyorlar. Taner Akçam ise rakamı bıçak gibi kesiyor ve  sektirmeden bir buçuk milyon Ermeni’yi soğukkanlı bir biçimde katlettiğimizi söylüyor. Yağmur Atsız’a göre ise Süddeutsche Zeitung gibi Alman gazeteleri ise sürekli rakamları yükseltiyorlar.  Önceki rakamlarla tatmin olmayıp sürekli oranı yükseltiyorlar.  Bu gazete kendini tutamayarak rakamı üç milyona kadar ulaştırmış! Yağmur Atsız’a göre,  o dönemde Ermenilerin sayısı bir milyonu aşmamaktadır.  400 bin Ermeni de bilahare göç etmiştir. Bu durumda mesele Nasreddin Hoca’nın fıkrasına dönmüştür.  Hanımı tarafından iç edilen et benzemiştir: Bu tarttığım kedi ise, et nerede? yok bu tarttığım et ise, kedi nerede?

Bazı İsrailliler bizi soykırımla suçluyor.  Talat Paşa’yı Hitler’in selefi gibi gösteriyorlar! İyi de asıl soykırımı veya tehciri yapanlar kendileri olmasın? Nitekim, İsrail’in yeni tarihçilerinden Ilan Pappé, Siyonizm’in bir soykırım ideolojisi olduğunu söylüyor. Filistinlilerin yaşadıkları dram ve felaketleri Siyonizm belasına bağlıyor. Abdullah Tel’in ifadesiyle belanın kökü bu ideolojide yatıyor.  1947 yılında 700 bin kişinin tehcir ve katliamdan geçirilmesini Ortodoks İsrailli tarihçiler kasıtsız bir şekilde (on an ad hoc) gerçekleştiğini savunurken Ilan Pappé aksini savunuyor. Plan Dalet çerçevesinde kasıtlı olarak 700 bin Filistinlinin tehcire maruz bırakıldığını ve katliamdan geçirildiğini ifade etmektedir.  Dolayısıyla İsrail Hitler’den öğrendiklerini Filistin’e uygulamış oluyor lakin üste çıkmak için de kafayı 1915’e takıyor.

Ilan Pappé,  felaketlerin anasının Siyonizm olduğunu ifade etmektedir. Çek Cumhuriyetinin başkenti Prag’da yaptığı konuşmasında  ırkçılık üzerine kurulu ve müesses Siyonizm’in  Arapların felaketi haline geldiğini ifade etmiştir.  Bu süreçte Filistinliler mağdubu aleyhim/gazaba uğrayanlar haline gelmiştir. Başka bir ifade ile Yahudilerin rüyası, Filistinlilerin kabusuna dönüşmüştür. 

Ilan Pappé Filistin halkının çilesinin uzamasının temel nedenlerinden birisinin de ABD’nin İsrail’e yönelik ciddi baskı kurmaması olduğunu da söylemiştir.  Gelinen noktada iki devletli çözümün mümkün olmadığını vurgulayan Ilan Pappé  geride uygulanabilir  tek seçeneğin temsile dayalı ortak bir devlet olduğunu  savunmaktadır.  Ona göre, Siyonizm’den kurtulmak ortak yaşama ilk adım mesabesinde olacaktır.  'Filistin’de Irki Arındırma' kitabı hakkında başına gelenleri anlatırken toplumdan dışlandığını ve 2006 yılında Londra’ya yerleşmek zorunda kaldığını hatırlatmaktadır.  Bu haliyle Edward Said’in Yahudi versiyonudur.  Tarihçinin konferansı için Prag’ı seçmesi ise bu başkentin İsrail’in kuruluşunda ve ardından oynadığı kritik rolle alakalıdır. Ayrıca geçen yıl BM’de Filistin devletinin gözlemci sıfatı kazanması oylamasında İsrail lehinde oy kullanmasıdır. Bununla birlikte Çek basını tarihçiyi görmeyerek ademe mahkum etmiştir.

İsrailli revizyonist tarihçi Ilan Pappé  Siyonizm konusunda Şimon Peres’i tekzip etmektedir. Netanyahu’nun Türkiye’den özür dilemesinin ardından Hürriyet gazetesi  Şimon Peres ile bir mülakat gerçekleştirmiş ve Peres Hürriyet mikrofonuna Siyonizm’in Hümanizm anlamına geldiğini ve tarihin ölü olduğunu ve unutmak gerektiğini söylemiştir.  Son ziyaretinde Obama ise tarihin ölü olmadığını hatırlatmış ve Yahudilerin üç bin yıl sonra buraya ataları Hazreti İbrahim’in izinden geldiklerini söylemiştir.

Şimdi kime inanalım? Peres’e mi, yoksa  Obama’ya mı?  Benim gibi yaparak ikisini de pas geçebilir ve hiçbirine inanmayabilirsiniz. Hazreti İbrahim tek Yahudilerin atası değil Araplarla diğer Sami unsurlarının müşterek atasıdır.  Diaspora hayatı ise onlara Allah’ın vermiş olduğu bir sürgün cezasıdır. Sürgün cezasını doldurmadan Filistinlilere sürgün cezası vermek istemişlerdir. Meselenin bam teli veya püf noktası budur.  Siyonizm’e hümanizm demek Deccal’a Hazreti İsa gömleği giydirmektir.