Düşünen ve sorgulayan bir nesil için…

15 Temmuz ve sonrasında yaşananlar yüreklerimizde derin izler bıraktı. Travmanın şok edici etkisi yavaş yavaş azalırken, gerçeklerin ortaya çıkması, atlattığımız tehlikenin boyutlarını tokat gibi yüzümüze vuruyor. Bir neslin nasıl olup da aklını, vicdanını böylesine alçakça bir sapkınlığın eline terk etmiş olabileceğine inanamıyoruz. Yaralarımızın iyileşmesinin zaman alacağı ortada. Düştüğümüz yerden hep birlikte kalkacak ve ülkemize sahip çıkacağız. Ancak millet olarak her birimizin kendi sorumluluklarımızı düşünme ve konuşma vaktimiz de gelmiş olmalı. Kendi anne babalarına, kardeşlerine, kısacası kendi insanına silah doğrultan o kişileri yetiştirirken nerede hata yaptığımızı sorgulamak zorundayız.

Tarih boyunca gerek siyasi yapılarda gerekse de dini ve sosyal organizasyonlarda sorgusuz sualsiz itaati önceleyen yaklaşımlara çokça rastlanılmıştır. Zamanımızda da bu tür yapıların örnekleri görülmektedir. Bu tür yapıların başındaki kişiler mahiyetleri altında genellikle düşünmeyecek, sorgulamayacak, ve koşulsuz itaat edecek kişilik özelliklerine sahip kitleler isterler. Kendi iktidarlarının ayakta kalabilmesi itaatkâr kitlelerin devamlılığına bağlıdır. Bu yüzden de sorgusuz sualsiz tabi olacak grupların sürekliliği için çeşitli argümanlar geliştirirler. Bu tür yapıların bazılarında da bu argümanların içinde saf ve temiz dini duyguların, hatta kasıtlı olarak anlamı dışında kullanılmış dini kaynakların bulunduğunu bile görebiliriz.

Toplumlar için kendi iktidarlarını elinde tutan bu tarz otorite sahiplerinin beklediği neyse, çocukları için de genel olarak otoriter yapıya sahip ailelerin beklediği şeyler de nerdeyse aynıdır. Bu tarz aileler de kendilerine itiraz eden çocuk istemezler. Çünkü kuralları sorgulayan, nedenini soran, anlamaya çalışan çocuklarla uğraşmak zordur. Soru soran birine vereceğiniz mantıklı bir cevabınız yoksa bu kez kurallarınızın geçerliliği sorgulanır hale gelir. Böyle durumlarda ebeveynseniz, yani iktidar sizdeyse kurallarınızın makul sebeplerini açıklamaktan ya da sesinizi biraz daha yükseltmekten başka seçeneğiniz kalmaz. Zor durumda kaldığınızda çözüm yolunu korkutarak sindirmekte buluyorsanız çocuğunuzun bugün size, yarın bir başka güce itaat etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Çocuklar gelişimsel süreçleri gereği 2 yaş ve sonrasında hayata dair derinlikli bir anlama çabası içine girerler. Bitmek tükenmek bilmez merakları, çoğu zaman ebeveynleri usandırıcı soruları ile zengin bir sorgulama becerisine sahiptirler. Bilişsel düzeyleri geliştikçe sorular yerini, itirazlara, mantıksal çıkarımlara, neden sonuç ilişkilerini anlamlandırmaya bırakır. Özellikle otoriter ve narsistik kişilik özellikleri taşıyan ebeveynler için bu yıllar sıkıntılıdır. Onlar, çocuğun sorularına cevap vermeyi, çocuğu dinlemeyi, onunla konuşmayı adeta kendilerine zül kabul ederler. Kimi zaman geçiştirici, çoğu zaman küçük düşürücü yaklaşımlarla çocukları örseler, özgüvenlerini kırarlar. Böyle ailelerde büyürken kendini ifade etme zemini bulamayan çocuklar, gençliklerinde onları dinleyen, değerli ve özel hissettiren kişi ya da organizmaların içinde daha kolay yer bulurlar. Önem verildiğini hisseden genç kendisini çok daha “başka ve seçilmiş” gördüğü gibi, onu var eden yapıya derin bir minnet duyuyordur. Yetiştiği aileden getirdiği “itaat edersen kabul görürsün” bilinci ile de o yapının ya da kişinin bir neferi olmak için gönüllü olması doğaldır.

Yalnızca otoriter ya da narsistik kişilik özellikleri taşıyan ebeveynler itaatkâr nesiller yetiştirmezler. Mükemmeliyetçi tutum sergileyen aile yapılarında yetişen çocukların da çoğu kere sorgulama, kendi başına karar alarak harekete geçme yetileri gelişmez. Ne yapması ve nasıl yapması gerektiği sürekli olarak hatırlatılan, her davranışına müdahale edilen, sürekli izlenen çocuklar, kendileri gibi olma özgürlüğüne sahip olamayabilirler. Yönerge almadıkları hiçbir işi kendiliklerinden düşünüp gerçekleştiremezler. Bu çocuklar yoğun olarak eleştirilme, hata yapma korkusu taşırlar. Bu yüzden kalabalık gruplarda, çoğunlukla birlikte hareket etmek, onlar için güvenlidir. Öngörüsü olmayan, bir sonraki aşamada ne yapması gerektiğini düşünemeyen yetişkinler olduklarında, kendilerine söyleneni sorgusuz sualsiz yerine getirirler. Komut gelmediğinde ise donup kalırlar!

Şu noktayı aydınlatmak gerek. Bir nesil özgüveni düşük, fikirlerini ortaya koymakta zorlanan, kolay etki altında kalabilecek özelliklerde yetişmişken; son yıllarda her söylediğine büyük anlamlar yüklenen, her davranışı olay haline gelen, özgüvenini destekleyelim derken narsizmin tehlikeli kucağına ittiğimiz çocuklarımızı da unutmayalım. Dileyen bu konuda önceki yazılarımıza göz atabilir.

Peki orta yolu nasıl bulacağız?

İçinde bir değer taşımayan her tutum doğru bile olsa yanlış sonuçlara yol açar. Düşünen, sorgulayan, akleden çocuklar yetiştirirken; vicdan, ahlak, sorumluluk, adalet gibi değerlerin ışığında ilerlemeli, kendi hayatımızla çocuklarımıza örnek olabilmeliyiz.

“Akletmez misiniz?” sorusuna defalarca kez muhatap olmuş yaratılmışların en şereflileri olarak, kendi değerlerimizi hangi referanslara göre belirlediğimize iyi bakmalıyız. Aklımıza yattığı, hoşumuza gittiği, etkilendiğimiz, heyecanlandığımız için peşinden gittiklerimizin, bizi düşünmekten alıkoyup koymadığından emin olmadan yol alamayacağımızın farkında olmalıyız.