Düşmanla konuşmak

Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Afganistan'la ilgili düzenlenen son Londra Konferansı'nda "Barışı dostlarınızla yapmazsınız" diye konuştu. "Bir ayaklanmayı bitirecek olan şartları yaratma beklentisindeyseniz düşmanlarınızı sürece dahil etmek zorundasınız".
 
Taliban'la görüşme fikri Washington'da alevli bir tartışmayı tetikledi. Bazı ABD'li yetkililer diyalog fikrini korkunç buluyor. En nihayetinde Taliban 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olan ve dünya çapında bir terör kampanyası başlatan El Kaide'ye yataklık etmişti. Diyalog taraftarlarıysa bunun zayıflık olmadığını, siyasetin öyle gerektirdiğini savunuyor.

Türkiye de bu tartışmaya taraf oldu. Afganistan'daki uzlaşma sürecinde Taliban'la ilişkiye geçilmesi çağrısında bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, akla PKK karşılaştırmasını getirdi.

Dr. Davutoğlu'na göre böylesi karşılaştırmalar yerinde değil. "Türkiye, Afganistan gibi 30 yıllık bir savaştan gelmiyor. Yerleşik bir devlet yapısı mevcut ve mücadele siyasal düzenin içinde sürüyor. Türkiye'de sağlıklı şekilde işleyen bir siyasal sistem var. Türkiye'de siyasal sisteme katılmak isteyenler bunu yapabiliyor. Diyalog olan yerde şiddetin alanı daralır".

Türkiye'nin Afganistan gibi tutunamayan bir devlet olmadığına şüphe yok. Türkiye'nin Kürt açılımı vasıtasıyla ve PKK sorununa farklı stratejilerle yaklaşmayı göz önünde bulundurmak suretiyle birliğini güçlendirmeye çalıştığı bir ortamda Davutoğlu'nun argümanları detaylı bir değerlendirilmeyi hak ediyor.

Savaş yok: PKK'nın 1984 yılındaki isyanını başlatmasından bu yana aralarında binlerce masum sivilin de bulunduğu 40.000'den fazla insan hayatını kaybetti. Türkiye'nin Güneydoğu'daki operasyonları 300 milyon dolara mâl oldu. 2000'in üstünde köy ya boşaltıldı ya da tahrip edildi. Asker ve para kaybı aşırı derecede yüksek olduğunda ortada bir savaş vardır. Güvenlik güçlerinin verdiği kayıpların sayısı, Kurtuluş Savaşı'nda (1919-1922) verilen kayıpların sayısına eşit.

İstikrarlı devlet yapılanması: Türkiye'nin tarihine darbeler ve cuntalar damgalarını vurmuştur. 1971 ve 1980'de iktidarı ele geçiren ordu, 1997 yılında "postmodern darbe", 2007'de de "e-darbe" gerçekleştirdi.

Sağlıklı siyasî sistem: Sivil otoriteye karşı planlanan darbe girişimlerinden biri "Balyoz Harekâtı". Subaylar, bu harekât kapsamında kent merkezlerinde PKK ve El-Kaide'ye atfedilecek saldırılar gerçekleştirmeyi planlıyordu. Bunlara cevaben olağanüstü hâl ilan ederek sıkıyönetimi devreye sokacaklardı. "Kafes Operasyonu Eylem Planı"nda bir grup deniz subayı gayrimüslimleri öldürmeyi ve suçu, kendi oluşturdukları muhafazakâr Müslüman grupların üzerine yıkmayı ve böylelikle İslamcı AKP üzerindeki uluslararası baskıyı yoğunlaştırmayı planlıyordu. Sekülarizmi koruma zırhının arkasına saklanan Ergenekon ve "derin devlet"; güçlerini, ayrıcalıklarını ve kârlarını korumak yolunda hiçbir engel tanımayacaklarını gösterdiler.

Siyasete özgürce katılım: Anayasa Mahkemesi Refah ve Fazilet partilerini, seküler olmadıkları gerekçesiyle siyasetten yasakladı, hedefinde AKP de var. Geçtiğimiz aralık ayında, Mahkeme "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik faaliyet odağı" haline geldiği sonucuna vararak Kürt yanlısı Demokratik Toplum Partisi'ni (DTP), oybirliğiyle kapattı. DTP'den evvel bir dizi başka Kürt partisi de aynı şekilde yasaklanmıştı: HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP. İki ay evvel DTP'nin yerine Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) kuruldu. Onun kaderi de aynı mı olacak?

Diyalog: Yargı erki, PKK sorununa diyalogla barışçıl bir çözüm bulunmasını savunan önde gelen isimleri hedef alıyor. Şiddet karşıtı ve uzlaşma taraftarı iki isim olan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'u siyasetten yasakladı. Anayasa'nın sekizinci maddesi ve Ceza Kanunu'nun 301. maddesi ifade özgürlüğünü bastırmak için kullanılıyor.

AKP liderlerinin, bu hakikatlere gözlerini yummak yerine Türkiye'nin ciddi sorunları üzerinde kafa yormaları ve bu sorunlarla baş edecek farklı seçenekleri göz önünde bulundurmaları gerekiyor.

Dürüstçe yapılan özeleştiri, çok yönlü bir stratejinin benimsenmesiyle sonuçlanacaktır. PKK'nın gücü, savaş yetilerinde değil, halk desteğinde. Bu sebeple demokratikleşme ve kalkınmanın devamı, PKK'ya desteği kesmek için hayatî öneme sahip. Ancak tek başına bu, PKK savaşçılarını dağlardan indirmeye yetmeyecektir.

Nasıl ki ABD Afganistan'da yaptıklarından ders aldıysa, Türkiye de PKK'ya savaş alanında galip gelme çabalarının başarıya ulaşmamasından ders almalı. Silah bırakmanın şartları müzakere edilmedikçe PKK'yı silahsızlandırmak imkân dahilinde değil. Bu müzakereler ya doğrudan DTP'nin mirasçısı olan BTP'yle yapılabilir ya da, gayet uygun bir arabulucu olarak onun kanalıyla gerçekleşebilir.

Diyalog zor olacak. Af gibi, Türklerin kolayca hazmedemeyeceği zorlu meseleleri gündeme getirecek. Sonucu bilemeyiz. Ama sorunların zorluğu göz önünde bulundurulduğunda, daha etkin ve daha kapsamlı bir terörle mücadele stratejisi için diyalog elzem.
 
*Amerikan Üniversitesi- İhtilafların Önlenmesi ve Barışın Sağlanması Programı direktörü

Kaynak: Zaman