Durun! Kalabalıklar, Bu Cadde Çıkmaz Sokak!

Kaderini eline almayan milletler yok olmaya mahkûmdur!

 

Milletin kaderini eline alabilmesi içinde etrafında olup bitenin farkında olması kaçınılmazdır.

 

Akıntıya kürek sallayıp hızla yol aldığını sananlar acı sonla karşılaştıklarında şikâyet hakları ellerinden alınmış olur. Şikâyet hakkı olmayan insanlar ise başlarına geleni çekmeye rıza göstermek zorunda kalırlar. Bu rızalık ise sonunda bir teslimiyeti ve köle olma ruhunu çağırır!

 

Siyaseten tarihi bir kırılma ile karşı karşıyayız! Bölgemiz için yeni siyasi haritalar oluştuğu bilinen bir gerçekliktir. Ve bu siyasi haritalarda bize düşen pay da belirtiliyor. Bütün Ortadoğu yeniden şekilleniyor. Geçici siyasi hesaplar adına kalıcı siyasi hesaplar heba edilirse bundan en çok millet zarar görür!

 

İç siyasi mantığın daha rafine hale getirilmesi zorunludur. Her türlü bölücü pozisyonun kabul edilemez olduğu tartışılmazdır. Laikliğin ardına sığınarak bu milletin dini ile uğraşılamayacağı gibi din kisvesi altında da iktidarın nimetinden faydalanma girişimi aynı şekilde merduttur.

 

Laiklik, teknik bir terime dönüştürülerek her hangi bir düşüncenin veya felsefenin bir başka düşünce veya felsefe üzerine tahakküm kurmasını engelleyen bir devlet düzenlemesine irca edilmelidir. Din ise politik manevraların alanından kurtularak ideolojik boyutu ile değil ahlaki boyutu ile toplumun yozlaşmasının önüne geçmelidir. Yoksa yozlaşan toplum ile sürecek olan bu zaman, kendi çocuklarımızı yiyen bir canavara dönüşecektir. Dinden bağımsız bir ahlaki yapının mümkün olmayacağı bütün bu yaşananlar sonucu belirginleştirilmelidir.

 

Anadolu topraklarının bütünlüğü bütün İslam dünyası için vazgeçilmez bir duruma tekabül etmektedir. Çünkü ancak Anadolu topraklarının bütünlüğü İslam topraklarının bütünlüğünü sağlayacaktır. Ve ancak bu topraklarda meydana gelecek olan siyasi barışın (devlet- millet) diğer Müslüman halkların örnekliğine sunulabilir!

 

Ümmetin birlik genlerine sahip olan bu topraklarda yaşayan laik, Müslüman ve liberaller ile sol düşünceye sahip olan insanlar çok daha fazla düşünmek zorundadırlar. Eğer gerçek amaç düşünce sahipleri için bağımsızlıksa; bunu ancak bu toprakların genlerine uyumlu bir yaşam ve düşünce ile gerçekleştirebilirler. Her varlık sahibi olan kendi varlığını korumakla yükümlü olduğu gibi birlikte yaşadığı varlıkları da korumakla yükümlüdür. Bu durumun/duruşun dışına çıkan kim ve hangi grup ve düşünce olursa olsun kaybetmeye mahkûmdur!

 

Cumhuriyeti koruma refleksi ise bu durumu daha rafine anlamaya çaba göstermelidir! Cumhuriyet cumhurun yönetimi ise; buradaki temel şart cumhuru hesaba katan bir siyaset geliştirmektir. Yoksa iktidar şehvetine dönüşmüş iktidar seçkini olma konumunu muhafaza etme arzusu olmamalıdır.

 

O yüzden bütün karşıtlıkların sahte; bilakis geçici, çıkara dayalı, iktidarı elinde tutma hevesi ve bu durumun sağladığı nimeti bozuk para niyetine harcamaktır…

 

Bu topraklarda yaşayan solcusu, sağcısı, Müslüman’ı, Alevi’si, laiki, ulusalcısı, milliyetçisi vs. Kürd’ü, Türk’ü, Arab’ı, Çerkez’i, Arnavud’u vb. bütün etnik ve dini, felsefi grupların tek bir amacı olmalıdır: o da bu toprakların bütünlüğü ve bağımsızlığıdır. Ancak böylece hayat hakkı kazanabiliriz. Gerisi emperyal hegemonyaların esiri olma durumuna düşmek demek olur!

 

Aklımızı son kez başımıza alalım ve yeniden düşünelim. Küçük çıkarlarımız için büyük çıkarları gözden çıkardığımız zaman unutmayalım ki o çok önemsediğimiz küçük çıkarlarda elimizden çıkacaktır. Boğazımızda dürülen lokmaların haramlığı dikkatimizi çekmiyorsa, o zaman söylenecek söz de kalmamaktadır…

 

Tam bağımsızlık ve milli egemenlik için gereken şey özgür seçim ortamlarıdır. Özgür seçim ortamlarında ortaya çıkan sandığın sonucunu benimsememe lüksümüz yoktur. Yoksa gelecekte ki çocuklarımızın kaderini ipotek altına almış oluruz. Buna hiç kimsenin ama hiç kimsenin hakkı yoktur…

 

Yukarıda başlığa aldığımız mısra Üstad Necip Fazıl’dan alınmıştır. Ne kadar doğru ve ne kadar haklı bir tespit! Ve işin garip tarafı hala Türkiye de değişmeyen bir siyasi yapıyı göstermesi bağlamında da ne kadar acı ve vahim bir durum!

 

Kurtulmak elimizde…

 

Nasıl mı?

 

Kendi kaderimizi kendi ellerimize almayı başlangıç yaparak!

 

Bu topraklarda yaşayan insanlara ayrımcılığı yasaklayarak!

 

Bu topraklarda bir sınıfın diğer sınıf üzerine tahakküm kurmasını engelleyerek!

 

Liyakat ve ehliyeti öne aldığımız gibi ahlaki yapıyı, adaleti ve hukuku işlevsel hale getirerek üstesinden gelebiliriz…

 

Kendi kurtuluşunu kendi eline alan, ümmetin bütün çocuklarının kaderini gözeterek siyasi, sosyal ve toplumsal hareketler oluşturan, tam bağımsızlığı ve bütünlüğün bütün etnik ve felsefi düşünceleri besleyen damar olduğu inancı ile sulh ve selameti düşünenler kurtulacaklardır…

 

Bütün karşı güçlere ve saldırılara rağmen…