Dünyadan pozitif haberleri görünür kılmak kimin için gerekli?

İçinizden, şimdi bu da nereden çıktı diyebilirsiniz. Çevremizi kuşatan bu kadar savaş, çatışma, zulüm, cinayet ve gözyaşı arasında nasıl olur da başarılardan veya  pozitif düşünmekten bahsedebiliriz sorusunu sorabiliriz kendi kendimize.  Evet, başlıktaki ilk bakışta bu abes görünen önerme hiç de makul gelmeyebilir bizlere. Ama buna gerçekten ihtiyacımız var. Neden mi?

Tayland`dan idareci ve akademisyen Prof. Dr. Şükree Langputeh ile Saraybosna`da önceki geçtiğimiz aylarda görüşmüştük. Arakan (Rohingya) bölgesinden söz açılınca bölgeden sadece problemlerin gündeme taşındığını,  "olumlu en ufak bir haber olursa lütfen öncelikle onları anlatın. Sürekli olumsuz haberlerle bölgenin isminin anılması, kimsenin işini kolaylaştırmıyor" diyordu. Onun bu cümlesinin çağrıştırdığı bir çok gerçek vardı aslında. İyi bir haber bulmanın zorluğu, dünyanın heryerinden olumsuzluklar fışkırdığı söylenebilir. Kim bilir, belki de böylesi bir karamsar bir tablonun oluşması isteniyordur,?

Gerek ülke içi gerekse dışında yaşanan başarı hikayelerinin ön plana çıkarılmasına, objektif negatif haberler yığını arasında nefes almayı sağlayacak gerçekçi pozitif haberlere de ihtiyacımız var. Ulusal başında `Üçüncü sayfa haberleri`ni hızla geçerek iyi bir şeyler duymak istediğiniz gazeteden hiç bir  olumlu düşünce alamadan ya da  ümitleriniz kırılarak ayrılıyorsanız ortada bir yanlışlık var demektir. Yine ülkenin bir şehrinin bir ilçesindeki 30 mahalleden 4 ündeki çatışma haberinin, bütün bir ilçede içşavaş oluyorcasına yansıtılmasında bir yanlışlık var demektir. Böyle bir haberciliği, kendilerini bu noktada başarıyla koruyan ve yönlendiren ülkelerde görmek imkan dışıdır.

Dış politika ve uluslarası ilişkilerde de durum aslında pek de farklı değil. Bizleri üzen, sinirlerimizi geren haberler arasında çok küçük de olsa bizleri rahatlatacak, geleceğe dair ümit verecek bir yaklaşıma, pozitif  haberlere fazlasıyla ihtiyaç var.

Sürekli şikayet eden bir hastayı düşünelim. Yakın akrabaları ve dostları dışında bir süre sonra çevresindeki insanlar nasıl uzaklaşmaya başlarlarsa, dünyanın sürekli olarak negatif haberlerle anılan bölgeleri de çok yakınları dışındakileri bir süre sonra kaybetmeye başlarlar. Adları sürekli problemlerle anılmaya başlanan ülkelerin çevresi de zamanla boşaltılmaya başlar veya problemlerinden başını kaldırmayacak hale gelirler.

Belki de dış politika ile insanların günlük hayatı arasında böyle bir ilişki kurmanın anlamsız olduğu söylenebilir. Fakat uluslararası ilişkilerde de devletlerin de aynen insanlar gibi yalnızlaşma veya sosyalleşme eğilimleri vardır. Çoğu kez güvenlik kaygılarıyla çevrelerine yüksek duvarlar örerek problemlerin sınırların dışında tutulabileceği zannedilir. Dış politikaya da yansıyan ideolojik bir paranoya ve demode tavırlarıyla, dönemin Sovyetler Birliği ve Doğu blokundaki birçok ülkesinin, kendi kendini tecrit politikasıyla dış dünyadan koptuğunu ve kendi sanal gerçekliğini kurduğunu görüyoruz. Arnavutluk bu tarzın en tipik örneğidir ve başarı vaadiyle ortaya çıkan bütün bu modellerin  büyük bir hezimetle sonuçlandığını biliyoruz.

Diğer yandan kamuoyu desteği oluşturma konusunda pozitif haberciliğin öneminin bilinmesi gerekiyor. Günümüz dünyasında hiç bir devlet, STK  veya kişi, kamuoyu desteği bulunmayan veya oluşturulamayan bir konuda o devlete veya topluma büyük çapta destek olmayı başaramaz. Kıbrıs konusunda Türkiye`nin yalnız kalması bunun tipik bir örneğidir. Bu sebeple, dünyanın herhangi bir bölgesindeki bir ülkenin problemlerinin çözümünün, buna  yönelik ciddi çalışmalarla kamuoyu oluşturmaktan geçtiğini hepimiz biliyoruz.

Onlarca yıldır sürekli olarak özellikle müslümanların yaşadığı coğrafyada yaşanan olumsuzlukları basın yayından ve kitaplardan takip ediyoruz. Acaba sürekli olarak problemlerden bahsetmek bu problemlerin çözümü için yeterli oluyor mu? Yoksa kendi kendimizi mağduriyetlerimiz konusunda ikna edip çözüme odaklanamıyor  muyuz?

İkinci bir sorun ise, mezkur coğrafyada her zaman sadece başarısızlık ve acılar önplana çıkarılırken, başarı hikayelerine ise neredeyse hiç yer verilmemesi  konusudur. Yaşanan başarı hikayelerinden nedense hiç bahsedilmemesi gibi ciddi bir problemimiz var.  Başarısızlıklar, dram ve acılar "kara haber" misali anında duyulurken, başarılar adeta örülmüş yüksek duvarlar arasında sıkışıp kalıyor ve dünya tarafından duyulamıyor. Sanki gizli bir el güçlü bir sansür uygulayarak bu sansüre maruz kalanların başarılarının değil, sadece mağduriyetlerinin anlatılmasını isteniyor.

Mağdur coğrafyaların başarı hikayelerinin yayılması için ya imkanları olmuyor ya da duyurmayı yollarını kullanamıyorlar. Böyle bir kültür ve psikolojinin olması, bütün bir coğrafyanın göz ardı edilen problemlerinden birisi. Pozitif  bir bakışla moral veren, cesaretlendirici ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insanların da savaş mağduru yığınlar olmasını değil, "insan" olduklarını hatırlatmak zaruret boyutunu çoktan aşmış durumda.

Aslında olumlu haber olabilecek o kadar da çok olay ve malzeme var ki....

Dünyanın özellikle savaş ve yoksulluk hüküm süren bölgelerinden gelen her olumlu haber, diğerleri için bir ümit olacaktır. Bangladeşteki mikro kredi sisteminin başarısı, Bosnadaki yeni bir yatırım, Malezyadan başarılı bir üniversite, Hindistan`dan bir ticari başarı hikayesi, Türkiye`den, Pakistandan bir bilim adamının başarısı, Azerbeycandan bir sanatkarın, Mısır`dan, Lübnan`dan, Makedonyadan  bir yazarın aldığı ödül, Almanyadaki bir Türk işadamının yükselme hikayesi, Kanadadaki bir kültür merkezinin katkıları, Semerkanttan bir çini ustasının yükselişi, Çin'in Uygur bölgesindeki bir basketbol takımının, Çeçenistan`dan bir ressamın, Dağıstan`dan bir güreşçinin Avrupa`dan Asya`dan bir girişimcinin  başarısının ve benzerlerinin yayılmasının pozitif bir atmosfer oluşturacağı kesin.

Farklı ülkelerden Dünyanın herhangi bir köşesindeki bilim adamlarnın başarılarının, alınan yeni bir patentin, spordaki başarıların, kültür ve sanatın herhangi bir dalında kazanılan ödüllerin, yeni açılan okulların, başarılı üniversitelerin, cesur yatırımcıların, başarılı müteşebbislerin, girişimciliğin önünü açan insanların, imkansızlıklar içinde üretim yapanların veya yeni bir patent geliştirenlerin, insan yetiştiren her cinsten kültür merkezlerinin sürekli olarak öne çıkarılması gerekir. Bu tür bir olumlu ve sorumlu haberciliği bir kaç diğer medya organıyla birlikte "Dünya Bülteni" de başarıyla yapmaya devam ediyor. Bu yaklaşımın istisnai olduğunu ve genelde yayıncılığın "felaket tellalığı"na dönüştüğünü görüyoruz.

Bu, en fazla da kendilerine model alacakları, izlerini sürecekleri başarı hikayeleri gençler için özellikle gerekli... İyiliklerin ve olumlu tavrın da  kötülük ve olumsuzlukların da bulaşıcı bir tarafı olduğu göz ardı edilmemeli.