Dünya bir örümcek evine benzer

Evimiz nerededir? Evimiz neresidir? Bizi saran, sarmalayan; korkuların elinden alıp sukunete salan evimiz neresidir?

Dünya çetin, yarış zor. Zulüm şedit, mücadele elzem. Öylesine zorlu bir yarış sürüyor, burası dünya.

Her şey cennetten düşmekle başladı. Her şey nimetin ayağa çağrıldığı bahçeden, anlık hata sonucu, dünyaya sürgün edilmekle başladı.

Tevbesi kabul edilen insanın işi hiç de kolay olmayacaktı. Dünya üzerinde kulluk yapacak, imtihanı kazandığında tekrar o bahçeye dönebilecekti.

Ama imtihan zor. Şartlar çetin. Nimet saklanmış.

Gel deyince gelmiyor ekmek. Peşinden mevsimler boyu koşmak, emek vermek gerek... Sürülen tarla, sulanan başak; kurulan harman, öğütülen değirmen ve ekmeğin piştiği fırın... Dahası, bütün bu zorluklarla boğuşan, uzatır mı ekmeğini durduk yerde, başkasına! Bir şartla ki, buna karşılık o bahçeye tekrar döneceğine teminat verile...

İnsana cennetten düşüşü pahalıya patladı. Saklı nimetin ortaya çıkarılması için verilen emek bir yana, bir de nimetin bulunduğu alanlara uzanan sayısız elin birbiriyle mücadelesi var. Kimin bileği güçlüyse o daha çok pay mı alsın? Kabilesi güçlü olan mı yoksa? Zayıflar ne yapmalı, nasıl olmalı paylaşım?

Ezmeden, ezilmeden... Hemcinsinden kopamazken, bir yandan da ondan korunarak nasıl yaşar insan?

Üzeri şehirlerle örtülü duyguların hesaplaşması, aslında, sürüyor hâlâ. Değişen sadece biçimler.

İnsan insanı çekerken, menfaatler birbirini iter. Ve bencilliği olmayan yok! Hepsi aynı hamurdan çünkü. O nedenle, adaletli hüküm koyma imkanına kimse sahip değil. Ve bu nedenle her defasında, güçlüler hükmü koymaya yeltenmişler.

Allah (c.c) zayıfların ezilmemesini de murat etmiş. Unutkan, cahil, aceleci insana geldiği yeri ve süreci, dünyayı ve kendini anlatarak bilgilendirdi. Rabb'i Teala insanın sonunu cennet ve cehennemi, hesap gününü ve hepsinin üstünde kendini çok açık bilgilerle anlattı. Bütün bu bilgileri bildirmesi, insanları uyarması, örnek yaşantıyı ortaya koyması için peygamberler gönderdi;

Elçiler değişen şartlar, ortaya çıkan imkanlar dışında hep aynı çağrı ile; uyarma, müjdeleme, haber verme görevini sürdürdüler.

İnsanlık iki kola ayrıldı ve öyle yürüdü; Tevhid ve şirkle. İnsanlar vahye iman eden, peygamberlerin yolunuzu izleyenler olarak, birbirlerine benzerlik gösterdiler. İkinci yol, kişi sayısınca yol benimseme keyfiyetine haiz, heva ve heves talebince çeşitlilik barındırır.

Nerede, ne zaman, ne yapacağı, nasıl davranacağı belli olmayan kulun evi dünya. Geçici konaklama yeri olan dünyayı son durak olarak gören ve bundan ötürü bütün zevklerin denenmesi, hazların yaşanması meşru görülür.

Şirk cenahının çeşitliği, bir söylem bütünlüğü olmadığından ele alınması, bir izahı mümkün kılmaz. Ancak, ortak özellikler itibariyle bir paydada ele alınabilirler. Bu ortak noktada en belirgin özellik dünyaperest olmalarıdır. İnsanı tekrar asıl bahçesine dönebilecek, yücelme imkanına sahip varlık olarak görmeyince, elde kalan tek seçenek dünya olmaktadır.

Kur'an evine çok güvenen örümceği örnek verir. İçine yağmur dolan, rüzgarla dağılan bir eve güvenen örümcekle cahiliye anlayışı nasılda benzerlik gösteriyor.

Ölümü son gören bu anlayış için ''hesap günü'' de yok. Öyleyse cezası çekilmeyecek her fiil aşılmalı ve ahlak devreden kendiliğinden çıkmalı.

Yaşadığımız dünya bunu net resimlerle önümüze koyuyor. Avcılıktan, çiftçilikten, sanayi toplumundan akıp gelen vahye sırt çeviren ekol, elektroniğin egemenliğindeki iletişim döneminde aynı karakterde, daha da yıkıcı bir konumda bulunuyor.

Modern insan evsiz.

Mağmaların üzerinde ev mi olur? On saniyelik depremde yok olana ev mi denir?

Tevhid ehli günümüzde, dönem itibariyle, zayıf ve baskı altında. Çok hataları var. Zayıf ve çaresiz. En büyük kabahati de kendini çaresiz görmesi. Yaralı bereli, noksanlı olsa da ölüm sonrasına güvencesi var!

Bundan daha büyük müjde almamıştır insanoğlu!

İnsana sonsuzluk yurdunda ebedi hayat bağışlanmıştır, daha ne olsun.

O yurdum güvencesi de rahmeti azabını aşan Cenab-ı Rabbül Alemin. Cahiliye için en korkunç olgu olan ölüm, Müslüman için sonsuzluk yurduna geçiş.

İki anlayış birbirinden bu kadar büyük farkla ayrılıyor.

Ebedi bir liman. Nimetin bir işaretle tekrar ayağa geldiği sonsuzluk evi cennet.

Ebedi bir hayatın şükrü, ömrü secdede geçirmekle ifa olunmaz. Meğer Mevla noksanımız ile bağışlaya.