Dost Türkiye'den düşman yarattık


İslam'ın Batı'ya karşı birleşmesinin önlenmesi gereken bir çağda, Fransa'nın Türkiye'nin AB üyeliğini önleme çabası anlaşılmaz. Fransa başını kendisiyle Almanya'nın çekmediği bir AB tahayyül edemiyor

Fransa'nın 'yanıldığı' veya 'körleştiği' söylenebilirdi, ama değil. Bu kelimeler zayıf kalıyor. Fransa, Türkiye konusunda şiddetli bir istek, kararlılık ve heyecanla harekete geçiyor ama neden? Bu çağda asıl ve en acil mesele İslam'ın tarihi bir rövanş emeliyle Batı'ya karşı birleşmesine engel olunmasıyken Fransa'nın, Türkiye'nin AB'ye üye olmasını önlemek için bunca çaba sarf etmesi nasıl açıklanabilir? 1920'lerde Fransız yasalarını ve laikliğini örnek alan, büyük beğeni hatta saygıyla onun izinden yürümek isteyen Türkiye'yle kurduğu dostluğu harcamaya yeltenmesi nasıl açıklanabilir?

Fransa'nın menfaati aslında, Türkiye'nin avukatı olmasını gerektiriyor. Böylece seçkin takımının Fransızca konuşmaya devam ettiği ve kıtanın en hızlı büyüyen bu ülkesindeki etkisi artacaktır. Ayrıca Fransa böylece Müslüman âlemine, yenilenmesini efsanevi bir geçmişe dönerek değil, Avrupa'nın temsil ettiği özgürlükler ve huzur kavşağına yönelerek araması gerektiğini gösterecektir. Fransa ve AB, Türkiye'nin birliğe girmesi veya daha doğrusu Avrupa'nın Türkiye'ye girmesiyle, Ortadoğu kapılarında Batılı bir vitrin oluşturacaktır. Ankara'da barış yoluyla, ABD'nin Bağdat'ta savaş yoluyla başaramadıklarını yapabilirler. Aslında herşey Türkiye'nin üyeliğinden yana, gelgelelim bunun gerçekleşme olasılığı bile Fransızları o kadar öfkelendiriyor ki eski cumhurbaşkanı Jacques Chirac anayasaya, birliğe her yeni genişleme için referandumu zorunlu kılan bir madde ekleme kararı alabilmişti.

Referandum talebi saçmalık
Chirac'ın bu girişimi 2005'te halkın Avrupa anayasasına 'hayır' demesine engel olamasa da, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, adaylığı sırasında bu konuyu seçim kampanyasında kullandı. Böylece bir dostunu kendine düşman eden Fransa, şimdi çiviyi daha da derinlere batırıyor. Sarkozy seçilir seçilmez, Türkiye olsa da olmasa da, Avrupa'nın sınırları meselesinin Fransa'nın iç siyasetinin anlık vaziyetlerine bağlı olamayacağını gördü. Chirac'ın koyduğu maddeyi iptal etmek için anayasa reformu projesini fırsat bildi, ancak partisinden gelen bir değişiklik önergesi, maddenin çok daha kötü sonuçlarla anayasada korunmasını sağladı. Artık referandum zorunluluğu AB'ye katılacak her yeni ülke için değil, AB'nin toplam nüfusunun yüzde beşinden fazla nüfusu olan ülkeler, yani açıkçası Türkiye için öngörülüyor.

Sorun Müslüman olması değil
Fransa adını koymasa da mükemmel bir biçimde tarif ederek, bir ülkeye olan düşmanlığını anayasasına bir madde olarak koymaya hazırlanıyor. Eşi benzeri görülmemiş bu durumun nedeni ne peki? Türkiye'nin 'Avrupa'da olmadığı' söyleniyor, ancak bunu söylemek, Avrupa'nın bir Amerika kıtası gibi doğal sınırlarının olmadığını, Türkiye'nin 19. yüzyılda Asya'nın değil Avrupa'nın 'hasta adamı' kabul edildiğini, Türkiye'yi NATO'ya alırken niyeyse böyle coğrafi ayrıntılarla uğraşılmadığını unutmak anlamına geliyor.

O zaman Fransa'nın tutumunun nedeni, kimse adıyla söylemese de, Türkiye'nin
Müslüman olması olabilir mi? Evet Türkiye Müslüman, ama herşeyden önce laik. Hatta
o kadar laik ki, Fransa'da bile üniversitelerde başörtüsü konusu tartışılmazken, Türkiye'de bu konu birkaç ay önce eşi benzeri görülmemiş bir krize yol açabildi. Peki sebep, Türkiye'nin Avrupa Parlamentosu'nda en fazla üyeye sahip ülke olabileceği gerçeği olabilir mi? Bu da doğru, ancak Avrupa milletvekillerinin oturumlara milli değil siyasi gruplar
halinde katılmasının yanı sıra, Strasburg'taki dini temelde bir kırılma çizgisi olması halinde Türkiye epey azınlıkta kalacaktır.

Fransa'nın korktuğu şey Avrupa
Fransa'nın dışarıya böylesine aciz bir imaj vermesinin ve kendi kendine bu kadar kötülük etmesinin nedeni başka. İslam korkusu da rol oynuyordur muhakkak, ancak Fransa'nın asıl korktuğu şey Avrupa. Fransızların büyük çoğunluğu kendisini, başını tek başına Fransa'yla Almanya'nın çekmeyeceği bir birliğin içerisinde tahayyül etmekte zorlanıyor. Fransızlar AB'nin, kendisini düzenleyecek bir araç görevi görmek yerine, küreselleşmenin Truva atı olmasından çekiniyor. Sınırları belirsiz bir genişlemeler silsilesiyle AB'nin idaresi mümkün olmayan bir hale gelmesindense, idare edilebilir ve demokratik olmasını istiyorlar. Pekâlâ.

Bunlar haklı nedenler. Gelgelelim Avrupa'nın gücünden korkmak ve gereken yere doğru ilerlemesine engel olmak yerine AB'nin örgütlenmesi, kurucu üyelerinin yeniden ortak politikaların etrafında buluşturulması, böylece federal bir Avrupa'nın temellerinin atılması, ve Türkleri tokatlamak yerine, çağımızın bize meydan okuyan sorunlarına cevap verilebilmesi gerekiyor.

Kaynak: Radikal