'Dönüm noktası' sendromu

Bu yazıyı yazdığım sırada Milli Güvenlik Kurulu toplantısı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başkanlığında devam ediyordu. Gazetelere, TV yayınlarına bakıyorum, bu toplantının bir 'dönüm noktası' olduğu yorumları yapılıyor. Bu yorumları izlerken, neden bizim ülkemizde askerlerin katıldığı toplantılar 'dönüm noktası' özelliği taşıyor diye düşünüyorum.
Bizim sistemimizde bir arıza olduğu kesin. Arızalı sistem, sürekli 'kritik yerler'den geçip duruyor. TV'de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı izledim. O da bu kritik durumu açıklayacak ifadeler kullanıyordu. Baykal, sivillerin askeri mahkemede yargılanmalarına ilişkin hükmün kaldırılmasını desteklerken, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına itiraz ediyordu. İtiraz etmekle de kalmıyor, asker kişilerin sivil mahkemelerde de yargılanabilmesine ilişkin kanun değişikliğine öfkesini dile getiriyordu.
Neye kızmıştı anlamak kolay değildi. AKP'lilerin onları aldatarak, anlamadıkları bir maddeyi kanuna ilave etmelerine mi kızmıştı? Çünkü, bu maddenin oylanmasına CHP'li yöneticilerin de el kaldırdığı anlaşılıyordu. Baykal, partisinin yöneticilerini bu açıdan hatalı bulduğunu söyledi. Gerçekten neye kızmıştı Baykal? Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına mı, yoksa kandırıldıklarına mı?
Baykal'ın konuşmasından anladığımız şey, bu değişikliğin 'hayati önemde' olduğuydu. Baykal, böyle değişikliklerin enine boyuna tartışılması, komisyonlarda ele alınmaları gerektiğini ifade ediyordu. Bu değişikliğin yanlış olduğunu açıkça söylemek istemiyor gibiydi.
***
Askerler, ağır cezalık bir suç işledikleri zaman bu yeni maddeye göre Devlet Güvenlik Mahkemeleri yerine kurulan özel Ağır Ceza Mahkemeleri'nde yargılanacaklardı. Baykal işte buna karşıydı, çünkü adli mahkemeler gerçek anlamda bağımsız değildi, bu yüzden yargılamayı AKP, askerlerin elinde alıp kendisi yürütmek istiyordu.
Baykal, yargının bağımsızlaştırılmasını mı istiyordu? Bunu da çok net dile getirmedi. Yargının bağımsız olmasından neyi kastediyordu, onu da bilmiyoruz. Tabii yargının bağımsız olmasının da ötesinde, yargının hukukun üstünlüğünü savunacak bir formasyona kavuşturulması da önemliydi.
Yargının siyasallaşması, tıpkı ordunun siyasallaşması gibi ülkemizin temel sorunlarından birisi haline gelmişti. Deniz Baykal, Ergenekon davasını hükümetin idare ettiğine inanıyordu veya böyle değerlendirmeyi uygun görüyordu. Darbecilikle suçlanan askerlerin yarın bu tür bir yargılama ile yüz yüze gelmesinden endişe ettiği anlaşılıyordu.
Baykal'ın darbe ihtimali konusunda söyledikleri de ilginçti ve bir kesimin yaklaşımını simgeliyordu: "Darbe darbe diye tutturdular. Bu ülkede darbe ihtimali mi var ki. Askerin başındakiler de, uluslararası ve ulusal koşullar da darbeye uygun değil."
Darbe ihtimali yok, ya da çok az diyelim. Sorun bununla sınırlı mı ki! Türkiye, bir askeri darbe anayasasıyla yönetiliyor. Meclis, askeri mahkemelere ilişkin yeni bir kanun çıkarınca, bu değişikliğe kızanlar, bu darbe anayasasına dayanarak, değişikliği engelleyebileceklerini ifade ediyorlar.
***
Deniz Baykal'ı dinlerken o sırada toplanan MGK'nın bir 'dönüm noktası'nda olduğuna daha çok inandım. Türkiye, geçmişte başbakanların konuşmaktan bile çekindikleri konuları şimdi açıkça tartışıyor. Askeri yargıyı, askerin siyaset içindeki yerini tartışıyor. Askeri vesayet rejiminin sona ermesi gerektiğini söyleyenlerin sesi geçmişe göre daha yüksek çıkıyor.
Bu bir 'kritik dönem.' Bu dönemde Türkiye'yi daha geriye doğru götürecek kararlar alınması mümkün değil. Kararlar ileriye doğru olacak. Deniz Baykal'ı dinlerken buna daha çok inandım. Çünkü Baykal da askeri mahkemelerin görev ve yetkilerinin sınırlandırılmasını kabul ediyor, Baykal da iki başlı yargı sisteminin varlığının anlamsız hale geldiğini ifade etmek ihtiyacını duyuyor.
MGK toplantısının ayrıntılarını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz, çünkü halktan gizli. Niye gizliyse, onu da anlamak mümkün değil. Ülkemizin geleceğiyle ilgili siyasiler ve askerler nasıl konuşuyorlar, nasıl bir tartışma yapıyorlar bilmek yurttaşın hakkı değil mi?
'Dönüm noktası' toplantılar yapacaksın ve bunu halktan gizleyeceksin. Birilerinin toplantının gizliliğini bile savunacağını, tahmin ediyorum. Diyecekler ki, 'ülkenin güvenliğiyle ilgili konuları konuşuyorlar.'
Askeri mahkemelerin yapısına ilişkin tartışmanın, güvenlikle ne ilgisi olabilir ki! Orada savaş kararı mı alıyorlar? Sürekli, 'iç düşman' tanımlıyorlar. Bu tanımlamadan yola çıkarak toplumu baskı altına alacak kararlara imza atıyorlar.
Geçelim artık bu gerekçeleri.

Radikal